küçük prensesin hastalığı

84 2 7
                                    

"Bak buda benim ayım candy."
Bana uzattığı oyuncak ayıyı elime aldım. Önüme gelen saçımı geriye doğru attım. Oyuncak ayının gözleri dikkatimi çekti.
"Çok güzel bir ayıcık."
"Evet biliyorum çünkü onunla hep ilgileniyorum onu yıkıyorum , yemek yediriyorum, tüylerini tarıyorum. Biliyormusun o konuşabiliyor."
Çocuklar işte nasıl bir hayal dünyaları olduğunu çözemezsin.
"Hımmm."
"Yalan söylemiyorum isminide bana o söyledi sana bunu kanıtlayabilirim. Candy nasılsın?"
Hiç bir şey dememişti ayıcık. Derin'in ise candy deme şekli çok komik ve güzeldi candy kelimesini "cahandiy" olarak söylüyordu. Bu gerçekten çok tatlı bir telaffuz şekliydi.
"Galiba candy konuşmak istemiyor."
"Hep konuşurdu..."
Bir anda öksürmeye başladı. Bende daha yeni bir baygınlık geçirmiş ve düşerken başımı mermere çarpmıştım. Bu yüzden kafama birden fazla dikiş atılmıştı. Yerimden hızlıca kalktım ve hemşireleri çağırdım. Bir hemşire beni yatağıma yatırmak için yanıma geldi. Diğer hemşire ise derinin yanı başında olan komidinden astım ilacını çıkardı ve nazikçe derinin azına götürdü ve ağzına iki fıst sıktı. Derin sakinleşti. Hemşire dik şekilde duran yastığı yatırarak dinlenmesi gerektiğini söyledi . Derin ayıcığına sıkıca sarıldı. Gerçekten çok güçlü bir kızdı ama gözündeki bir damla yaşı saklayamamıştı. Bana döndü
"Benim uyumam lazım sonra yeniden görüşelim."
"Tamam prenses uyu ve dinlen olurmu."
Gözlerini yumdu ve kısa süre sonra uykuya daldı. Kontrol amaçlı bir gece hastanede kaldım. Sabah olmuştu. En yakın arkadaşım ada ben hazırlanırken doktorlarla görüşüyordu. Benim annem babam ben beş yaşındayken ölmüştü. Ada ile zaten yetimhanede tanışmıştık. Onunla birlikte birsürü macera yaşamıştık. Benim başımda bu dikiş dışında iki tane daha dikiş vardı. İlk ikisi ada yüzünden oldu. Bu dikişte ise bayılıp kafamı çarpınca olmuştu. Açıkçası bende bu olaya şaşırmıştım. Ben bunları düşünürken sıcak ve küçük bir el, elimi tuttu.
"Armina abla gidiyomusun?"
Derin merakla ve hüzünle karışık bana bakıyordu.
"Evet prenses sende çabucak iyileş olurmu"
Gözleri dolmuştu
"O biraz zor olucak doktorların dediğine göre benim hastalığım zor geçicekmiş."
"Peki hastalığının adı ne?"
Ordaki oturaklardan birine kendi etrafında bir tur dönerek oturdu.
"İşte onu bana söylemiyorlar hayat ım boyunca kullanmam gereken tuhaf bir cihaz ve içmem gereken bir sürü ilaç var."
O sırada bir kadın derini çağırdı.
"Annem beni çağırıyor. Benim gitmem lazım sonra görüşürüz armina abla." dedi ve yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. O sırada ada doktorla konuşmayı bitirmiş yanıma gelmişti.
"Doktor en az bir gün dinlenmen gerektiğini söyledi. Yani bir gün boyunca evden dışarı adım atmak yok. Bu ara çok bayıldığın için doktorlar epilepsiden şüpheleniyor. Ama ben internetten baktım bayılma dışında sana uyan bir belirti yok..."
O konuşmasına devam ederken bense derinin annesini bir yerden hatırlamıştım ama nerden olduğu aklıma gelmiyordu. Belkide kafamı çarptığım için olabilirdi.
"Sen beni dinliyormusun?"
"Doğruyumu söyleyim yalan mı?"
"Biliyorum dinlemiyorsun."
"Sende taramalı tüfek gibi konuşuyosun."
"Senin iyiliğini düşünende suç."
Ağır ağır hastanede çıktık. Ada bir taksi geçmesini beklemeye başladı. Benide o sırada bir banka otutturdu. Yanımdaki adam gazete okuyordu. Gözüm orda bir başlık ve fotoğrafa takıldı"SAYIN SAVCI YİNE BİR OLAYI ÇÖZDÜ" Fotoğrafta ise daha yeni gördüğüm kadın yani derinin annesi vardı.
"Bayım bir habere bakabilirmiyim?"
"Evladım paran mı yok. Kendine gazete alsana."
Ada bir taksiyi çevirmiş ve beni çağrıyordu. Adama bir bakış attıktan sonra kafamı avuşturarak taksiye bindim. Uzun bir zaman diliminden sonra eve varmıştık. Aslında tek yapmak istediğim ılık suyla duş almaktı. Ne yazıkki dikişlerim yüzünden bu pekte mümkün değildi.
Çantamı antrede duran askılıklardan birine astım. Zaten sadece bir askı boştu birsürü çantam vardı. Hepsininde ayrı bir rengi vardı. Aralarından en sevdiğim çantam bebek mavi renginde olan çantamdı. Çünkü elime o çanta verilerek sevgi yetimhanesinin önüne bırakılmıştım. Beş yaşındaydım ve suratını hayal meyal hatırladığım annemden sokakta satılan pamuk şekerlerden bir tane alması için ne kadar çok ağladığımı hatırlıyordum. Gönül koymuştum anneme pamuk şeker almadığı için. Annemin ve babamın öldüğünü söylemiştim. Evet bu doğru çünkü onlar beni oraya bıraktıkları zaman benim için ölmüşlerdi. Orada on yaşıma kadar kaldım. Sonra ise birden fazla tüp bebek yöntemine başvuran ama hiç birinde başarılı olamayan son umudu evlatlık edinmede bulan bir aileye evlatlık verilmiştim. Orhan ve sevda yani benim evlatlık verildiğim aile. Onlardan çocukluğum boyunca hiç görmediğim sevgiyi görmüştüm. Sevgi yetimhanesindende nefreti. Hayatımdaki bütün isimlerin hepsi tersi olmuştu. Birtek ismim bana uyuyordu. Sevgi yetimhanesi tam anlamıyla yetim çocuklara eziyet eden bir yer olmuştu. Hayatımda en fazla iki defa ağlamıştım. İlki o lanet yetimhaneye bırakıldığım,ikincisi ise hiç sevmemem gereken birini sevdiğim zamandı. Eğer iki damla yaşa ağlamak denilirse. Çantamdaki telefonumu aldım ve oturma odasına geçtim. Zaten antre,oturma odası ve mutfak birleşikti. Birde yatak odası vardı. Ada ve ben aynı odada kalıyorduk. Toilete ise yatak odasından geçiliyordu. Gökyüzü mavisi üçlü koltuğa boylu boyunca uzandım. Çiçek desenli koltuk yastığını sırtımın arkasına koydum. Kumandayı elime aldım ve televizyonu açtım. Televizyonu ilk açtığımda karşıma çıkan 9. sezonunu yapan polisiye dizisine biraz söylendikten sonra haberleri açtım. Haberde gine o kadın yani derinin annesi vardı. Yine bir suçluyu hapishaneye yolladığından bahsediliyordu. O sırada ada yanıma geldi.
"Bu çorbanın hepsi biticek haberin olsun."
Çorba çorbalıktan çıkmış birazdan benim midemdeki dünyayı istila edicekmiş gibi kötü kötü bakıyordu.
"Bu ne?"
"Tanıştırıyorum çorba."
"Buna çorbamı diyorsun."
"Anneannemin gizli tarifi her derde deva."
Bir çorbaya baktım bir adaya. Onun hatrına çorbayı aldım ve içmeye başladım her kaşıkta kaşınıyor ve kızarıyordum. Son yudumu zorla yuttuktan sonra
"Bu çorbanın içinde ne var?"
"Hammaddesi mantar ne oldu beğenmedinmi."
"Benim mantara alerjim var!."
Ada hemen çantayı kaptı ve birlikte evden çıktık hızlı olalım derken kapıyı kapamayı bile unutuyorduk. Hızlıca bir taksiye bindik. Hastahaneye gittiğimizde kusma isteğim gittikce artmıştı. En son serumun takılışını izlemiş ve uykuya dalmıştım. Adanın sesi beni uyandırdı.
"Armina annen seninle konuşmak istiyor."
Yerimden yavaşça doğruldum.
"Alo anne."
"Kızım iyimisin baban ve ben seni çok merak ettik."
"İyiyim anne bişeyim yok."
"Tamam kızım sen bolca dinlen olurmu."
"Hadi görüşürüz anne."
Telefonu adaya uzattım.
"Ne bakıyosun öyle süt dökmüş kedi gibi?"
"Ya armina gerçekten bilmiyodum."
"Biliyorum bilmediğini boşver o kadar kafamı yardım senin yüzünden bir alerji olmuşum çokmu."
"Doktorlarla konuştum çıkmanda bir sakınca yokmuş."
Toparlandık ve bu sefer eve sağsalim dönme umuduyla taksiye bindik.
Sonunda eve gelmiştim yorucu bir günün ardından pempe sıcak cupcake baskılı pijamamı giydikten sonra sıcacık yatağıma girdim ve bir süre sonra uykuya daldım.

KÜÇÜK PRENSESİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin