"Anne biraz oyun oynayalımmı?"
Soruma hem geç karşılık veriyor hemde suratıma bakmıyordu.
"İşim var. Neden hizmetliyle oynamıyorsun?"
"Ama anne ben seninle oynamak istiyorum."
"Aylin hanım derini biraz oynatabilirmisiniz?"
Başı ne zaman sıkışsa hizmetlimiz aylin ablayı çağırıp beni başından atardı.
"Derin gel hadi anneni rahatsız etme."
Koşarak odama çıktım. Camın önündeki oyuncak evin içindeki bebekleri aldım. Kendi başıma oynamaya başladım
"Bon doronon onnoso ononlo hoç olgolonmom."
O sırada hizmetli aylin abla ılık süt ve fırından yeni çıkmış çikolatalı kurabiyeleri getirdi ve odamın tam ortasındaki masaya koydu.
"Teşekkürler aylin abla."
"Önemli değil prenses başka bir isteğin varmı?"
"Hayır yok aylin abla."
Aylin abla yirmili yaşlarında güzel ve iyi biriydi. Koyu kestane rengi beline kadar gelen saçları ve yeşil gözleri vardı. Benimle hep oynardı. Ama annem benimle hiç oynamazdı. O sadece çalışır ve suçluları hapse atardı. Yatağın yanındaki küçük yatakta yatan candy yataktan aldım ve tarakla tüylerini taradım.
"Şimdi nasılsın candy?"
"Daha iyiyim prenses."
Oyuncak ayım konuşabiliyordu sadece sesi biraz robotumsu çıkıyordu.
"Annem benimle hiç oynamıyor."
"Peki simdi ne yapiyor?"
"Bazı kağıtlara bakıyor."
"Annenin yanına gidelimmi?"
"Ben dışarı çıkıcam ve sende benimle geliceksin."
Elimdeki kağıdı ona göstererek salladım.
"O ne?"
"Armina ablanın evinin adresi."
"Sen bunu nasıl öğrendin?"
"Hastanede bilgileri girerken onun yanındaydım."
Sırt çantamı dolabın üstünden almak için sandelyeyi dolabın altına götürdüm. Sandelyeye çıktım ve ancak üç yastıkla yetişebildim. Dolabımdan montumu aldım ve üstüme geçirdim. Candyide yanıma aldım masanın üstünde duran tableti çantamın içine attım ve domuz kumbaramı kırarak içindeki tüm parayı montumun ceplerine doldurdum. Candyide iyi görebilmesi için çantama başı açıkta kalacak şekilde yerleştirdim. Candyi sessiz olması için bir defa daha uyardıktan sonra budanmış ağaçların arkasına saklandım. Ardından iki korumayı aştıktan sonra arkama bakmadan koşmaya başladım. Sonunda anayola varmıştım. Kavun karpuz satan adamlara kağıdı göstererek nasıl gideceğimi sordum. Herkez başka bir şey söylüyordu. Çantamdaki tableti çıkardım. Akıllı haritayı açtım. Yanımda bana yetecek kadar para vardi taksiye bindim ve kağıdı adama uzattım. Kaybolduğumu ve evimin bu adreste yazılı olduğunu söylemem yetti. Ayrıca Ahmet amca beni oraya bırakırken para bile istemedi. Adını bana o söyledi ayrıca
"Kızım bir şey olursa beni araman yeterli." Dedi. İnsanların çoğu bana annemden daha yakın. Onun tek yaptığı ise işleri. Ahmet amcayı bile annemden daha çok sevmiştim. Bu düşünceleri bırakarak toz pembe rengindeki beş katlı apartmanın önünde durdum. İsimlerin yazılı olduğu tabloya bir türlü yetişemiyordum. Son çareyi bağırmakta buldum. "Armina ablaaa..."
Üçüncü bağırışımda armina abla cama çıkmıştı. İlk başta kim olduğumu hatırlamaya çalıştı yaklaşık bir dakika öylece bakıştık.
"Derin senmisin?"
"Evet benim armina abla kapıyı açarmısın?"
"Tamam bekle açıyorum."
Sırt çantamı taşımaktan yorulduğum için yerde sürüklüyordum. Böyle taşıması daha kolay oluyordu.
"Derin senin burda ne işin var."
Bana merakla bakan armina ablanın yanından eve girdim. Bir koltuğa oturdum. Armina abla kapıyı kapamış benim yanıma geldi.
"Sorumu tekrarlıyımmı prenses."
"Hayır hiç gerek yok."
"O zaman anlat bakalım evimi nerden buldun ve neden burdasın?"
"Ben evden kaçtım ve sen bilgilerini verirken yanındaydım."
Suratına alaycı bir gülümseme yerleştirdi.
"Sen ciddi misin?"
"Evet ."
"Aç mısın?"
"Hem de çok."
"Ben buzdolabına bakayım o zaman."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK PRENSESİM
NezařaditelnéBir varmış bir yokmuş çok yakın bir ülkede derin adında tuhaf bir ilaç kullanan bir prenses varmış. Derinin Armina adında bir kız şovalyesi varmış. Bir gün prenses Derini bir ejderha kaçırmış. Bunu duyan şovalye Armina ejderhanın elinden prenses der...