Falgrand kenti dört bir yanında uçurumlar bulunduran, renkli hayatı ile kasvetini hissettiren üzerinde şarkıların son bulmadığı kalplerin şevkle attığı ama ruhların bundan habersiz olduğu her daim sesi olan ama o sesi hissettirmemeye ant içmiş gökkubbenin en büyük ve en ses getiren kenti. 7 asır öncesine dayanan sozsuz ama sessiz olmayan bu kentte ben ise 17. Yılımı dolduruyorum. Ve bunu yaparken ellerimi kulaklarıma kapatıp binlerce sesin olduğu bu kentte yalnızca tek bir sesi duyuyorum. Kimsenin duymadığı falgrand'ın yalnız sesini
Parlak sesli tanrıça beni yalnızca tek bir sese onun sesine adıyor. Farklı hissettiyor. Ve cezamı doğumumla verip o uçurumdan alıkoyuyor. Falgrand tam da aykırı birini ayırmaya bu kadar hazırken bu lanet beni buluyor. Ve işte tam da bu yüzden alışmaya kaçmaktan daha yakın olduğum bu kent iki elli omzumda beni bu uçurumlardan itmek istiyor
Falgrand kentinin pek de bilinmeyen mavi ormanın içindeki parkta beyaz renkli bir banka oturup bağdaş kurmuş ve gözlerimi kapatıp yalnızca onu dinliyordum ellerim artık çeplerimdeki bir koca avuç yaban mersinindeydi
Gözlerimi açtım ellerimdeki bir koca avuç yabanmersinlerimden bir tane alıp bu hazzı kendimle buluşturduğumda takrar aynı delilik geçti aklımdan "Falgrand devrimcisi olmak" bunu sokaklatan geçen herhangi birine söylesen falgrand muhafazakarların kentidir der ama bana sorsanız falgrand içinde barındırdığı her bir zerresine karşın onu yansıtacak bir başka sanat arar ve böylelikle kent kendine bir ruh edinir. Ama hale bak ki ben de ne bu ruhu bu kente kazandıracak bir güç ne de inanç var. Falgrand laneti işte tam olarak da bu
inanç ve güç insanın kendini gerçekleştirebilmesi için temel iki şeydiler ve şimdi her zerresi sesleri ile birbirine karşın alevlenen, büyülü ve bir o kadar da zehirli bu kentin içinden geçirmeyen geçirilmeyen sesleriydiler
Falgrand'ı anlamak imkansızdır, annem hep öyle derdi. 18 yaşına kadar ömrünü çilekeş falgrand köylerinde geçirip günün birinde babama aşk besleyen falgrandın ıssız ama bir o kadar da Her bir sesini dinlettiği beş altı bodurluk yaban mersini çalılıklı tek katlı bir evde kiraz sapı çayını demleyen annem. Güzel bir kadın kocaman iri yeşil gözleri sapsarı saçları buğday teni ince beli kısa boyu ve annesinden yadigar hiç sırtından eksik etmediği mavi şalı ile gerçekten güzel bir kadın. Babam da öyleymiş annem anlatır her bir cennet anını da anlatır her bir cehennem anını da
falgrandın ıssız ama bir o kadar da Her bir sesini dinlettiği bu eve geldikleri üçüncü hafta babam bu yaban mersini çalılıklarını ekmiş bahçeye parlak sesli tanrıçanın bize bereketini uzattığı bir el olsun her türlü bu canlara sahip çıkalım demiş. Dediğine kalmadan tam on bir gün sonra elini çekmiş bu sesli falgrand kentinden. Ne tanıdım ne gördüm ne de bunca sesin olduğu bu kentte duyabildiğim tek ses onun sesi oldu. Ama tüm bunlara rağmen yine de annem onu anlattığı zaman gözlerimdeki ışık ve yüzümdeki heyecanla dinlerim onu annem çok sever bunu. Bu kentte hep iki kişi kaldık der. Fazlasına da ihtiyaç duyulmaz bizde
Bu belki bir hissiyat ya da bir teselli kime kaldıysa öyle
Yaban mersinlerim bitti bitmesiyle bu park yolunun üzerindeki tek duyduğum ses de kesildi saat gece tam on iki o aykırı gece sonunda bitti ve şimdi kiraz sapı çayımı içmek üzere mavi şallı güzel annemin yanına gidiyorum. Yollar mavi ormanı gözünden kaçırmış yeni renkler arıyor. Falgrand gibi..
Kaçtığım ve kaçacaklarım hayatımda var olmayı asla bırakmayacak yere sahiptiler. kaçmaktan kaçacak kadar tutkuluydum ben bu işte ama gel gör ki tutkum yalnızca bununla kendini belli etmiyor. Yazgı olmaktan çoktan çıktığını bilmeme rağmen kendimi tutkularıma adayacak olmak parlak sesli tanrıçanın bana çığlığını bahşetmesi gibi bir durum. İnsan yaşamından ölümüne veya ölümünden yaşamına kadar soluksuz sürdüğü bu macerada bir dönüşüm geçirir illaki. tıpkı bir ak kuğunun kara kuğu olması gibidir bu. acılı, çileli, kanlı ve zordur yalnız ben bir o kadar da şuna eminim ki bu dönüşüm sonucu ne olursa olsun ruhun uyaranına uzun bir cevabıdır.
Kiraz sapı çayı nefret etmekle beraber uzuvlarıma kadar hissettiğim bir uyuşturucu konumunda olup tercihlerimi her zaman sorgulatan bir tat. Ve bu gece bu tadın sonuna gelmiş bulunuyorum. Her günki gibi her zamanki gibi. Gece hep uzun hep karanlık
Uyu der annem ne zaman kaçmaya kendinden daha yakınsan uyu böylece rahatlatırsın kendini ve ipe sapa gelmez düşüncelerini. Kötü bir çocuk olmadım bu vakte kadar annem hep hareketli ama sessiz bir çocuk olduğumu söylerdi ağlamazmışım hiç durgunluğum, boş oluşum hiçliğim belki de bu yüzdendir. Annem hayat dolu bir kadın hayatı elinden alınmış olmasına rağmen her daim gülebilen sıcak biri gece olduğunda karanlığa gömülen odasına sessiz haykırışlarını bırakacak kadar bir ruha sahip. Ona söylemeyi çok isterdim bak ne kadar güzelsin kanayabiliyorsun çünkü canın var, ağlayabiliyorsun çünkü duyguların var. Ne kadar da kıymetli değil mi? Fakat şunu da çok iyi farkındayım ki bunu anlayamaz. Tıpkı benim gibi tıpkı falgrand gibi..
İnsanın uyandığında ilk duyduğu koku genellikle zencefilli papatya çayı olmaz ama bizim evde çok olağan karşılanan bir şeydir bu. Evin bahçeye bakan koca kırık camının önündeki masada şaşırmayacağım türden bir kahvaltı vardı: zencefilli papatya çayı, her daim duyduğum için burnuma dokunmayan kiraz sapı çayı, dünden kalan kızartılmış beş dilim somun kardeşinden aldığına emin olduğum süç reçeli ve bal
Acı tatlı bir kahvaltı. Derin bir mide sızısıyla beraber çayımdan bir yudum alacakken annemin sorusu ile gözlerimi gözlerine çıkardım
"Dün gece neden o kadar geç geldin?" hayalkırıklığı ile karışık boş bakışlarına karşın kafamı eğip çayımdan bir yudum aldım çayın keskin tadı boğazımı yakarken yanıtladım "özel kılmanı istemedim" dedim kendimin bile zor duyduğu bir sesle "en azından onu görmeye giderdik" dedi kafamı kaldırmadım "aynı kapı, yapma bunu, fazlasıyla sinir bozucu" dedim. Gözlerini çekti üzerimden doluydu biliyordum görmesem de herkesten her şeyden dahi iyi biliyordum onun beni bilmemeyişine bilememeyişine rağmen biliyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
falgrand
SpiritualKentin sokakları parlak sesli kadını dinliyor Tanrıça bereketini vaadediyormuş