Zeynep

5 1 6
                                    

Gökyüzünden yere, insanın içini karartmak istermişçesine dolaşan gri bulutlardan düşen minik su damlacıkları o çarşamba gününü daha da çekilmez yapıyordu. Zaten cumartesi gününden kalma gribini hala tam olarak atlatamayan Zeynep bu karanlık güne gözlerini açtı. Yüzündeki yeni uyanmış mahmurluğu ile odasına göz gezdirdi. Telefonunu dün gece nereye koyduğunu aklına bir türlü getiremiyordu.

Şuan tek yapmak istediği sabahın beş buçuğunda ’’sana işkence etmek için yaratıldım’’ gibisinden çalan alarmını susturmaktı. En sonunda gözleri eski, gri komidinin üzerine kaydı. Bir türlü susmayan alarmı kapatmak için yavaşça elini uzattı. Telefonla işi bittiğinde, kırmızı puantiyeli terliklerini giydi ve kapının arkasındaki askılıktan aldığı sabahlığını üzerine geçirdi. İlk ayağa kalktığında başı dönmüştü. Hemen toparlandı ve bitişik odadaki dağınık mutfağına doğru kısa bir yürüyüş gerçekleştirdi. Son üç gündür bunu bile yapabildiği için kendiyle dalga geçerek gurur duydu. Mutfağa vardığında yeni uyandığından olsa gerek kafası çok bulanıktı. O müthiş dağınıklığın içinde ilaçlarını aramaya başladı. Biraz vakit harcadıktan sonra aramaktan vazgeçti. Bugün diğerlerine nazaran kendini çok daha iyi hissettiğinden içmeye lüzum görmedi. Çünkü eğer bu hastalık modundan çıkmazsa işe bir türlü gidemeyecekti.

Birden bire canı sıcak suya girmek istedi. Aslında sabahları duş almayı pek sevmezdi fakat nedense bu sabah sanki su onu daha iyi uyandırabilirmiş gibi hissetti. Mutfaktan çıkmadan önce demliğe kaynaması için biraz su koydu. Banyoya ilerlerken gözü oturma odasındaki yarım kalan kitabında kaldı. Bir aralar kitap yazmaya çalışıyordu yada çalışmıştı. Kendi çözdüğü cinayetlerden örnek alarak bir polisiye romanı yazabileceğini düşünmüştü. Ama bu işin onun sandığı kadar da kolay olmadığını, yaklaşık 2 ay önce yazdıklarının yarısını çöpe attığında anlamıştı. Nedenini bilmiyordu. Sadece vazgeçmişti. Zorlanmıştı nedense. Eskiyi anımsatmıştı ona...
Yarım kalan hikayelere bakmaktan vazgeçip yoluna devam etti. Evine acilen halı almalıydı yerler buz gibi soğuktu. Kısa bir duş aldıktan sonra kendini daha da iyi hissettiğinin farkına vardı. Hızlıca odasına geçerek memnunsuz bir şekilde ütüsü bozulmuş beyaz gömleğine baktı. Hayır bu saate ütü yapamazdı. Zaten bugün işe gitmek gibi bir planı da yoktu. Yinede gömleği üzerine giydi. Bu sırada duşa girmeden önce kısık ateşte koyduğu su da kaynamıştı. Mutfağında bir sürü tencere duruyordu. Hasta olduğu zaman arkadaşı Aysel ona çorba yapıp getirmişti.  Temiz bardakların arasından bir kupa bulmaya çalıştı. Hızlıca her zamanki gibi herkesin kolayca içemeyeceği, içini şekerle doldurduğu kahvesini yapıp onu uyandırması için dua ederek yudumladı. Her şeyi hazır gibiydi. Çantasını kontrol etti. Ne olur ne olmaz diye yanına biraz ağrı kesici aldı.

Yola çıkabilirdi artık ama yol öyle söylemiyordu. Geçen gün az miktarda ama yolların çamur seli olmasına yetecek kadar kar yağmıştı. Sonunda yinede arabasıyla gitmeye karar verdi. Çıkmadan önce son bir kez evine baktı. Kesinlikle temizlemesi için birini tutmalıydı. Sürekli mesaiye kaldığından eve çok geç geliyordu. Bu nedenle toplamaya bir türlü vakit bulamıyordu. Dışarı çıktıktan sonra kapısını iki kez kilitledi. Evinde değerli bir eşyası yoktu ama yinede eskilerden alışkanlık edinmişti. Asansörü olmayan üç katlı bir binada kendine yetecek kadar küçük bir dairede yaşıyordu. Her zamanki gibi tam elli üç kirli merdiveni yavaşça indi. Her seferinde merdivenleri saymayı alışkanlık edinmişti. Hatta bunu artık farkında olmadan yapıyordu. Soğuk koridorun sonundaki ağır demir kapıyı biraz güç kullanarak itti. Dışarıya ilk adımını attığında ilk hissettiği neredeyse buz gibi bir rüzgarın yüzüne sertçe çarpması ve minik su damlacıkları oldu. Hafiften bir yağmur çiseliyordu.

Hızla evin önündeki arabasına doğru yürürken bir yandan da arabanın kilidini açtı. Nihayet arabanın içindeydi fakat dışarıdaki havadan pek de bir farkı yoktu. Hemen arabayı çalıştırmaya koyuldu. Anahtarı taktı, çevirdi ama arabası çalışmamakta ısrar ediyor, sanki evren bugün onun işe gitmemesi için elinden geleni yapıyordu. Tekrar tekrar denedi ama arabasını bir türlü çalıştıramadı. İnat etmişti. Arabasından çıktı. Sinirlenmişti, kapıyı sertçe kapattı. Yerdeki çamur seli bileklerine kadar geliyordu. Neyseki çizmeleri neredeyse diz kapaklarına kadar uzunlardı. Otobüsle gitmeye karar verdi. Genelde pek tercih ettiği bir araç değildi. Hele ki birçok insanın bulunması onu çok tedirgin ediyordu. Otobüs durağı evinden çok uzakta değildi. Arabasını kitledi. Yüzüne çarpan soğuk rüzgar ve su taneciklerine aldırış etmeden atkısına sarılarak otobüs durağının yolunu tuttu. Bir yandan da söyleniyordu.
‘’Ne vardı sanki bir şeyler de yolunda gitse! Şu halime bak biraz daha durursam sırılsıklam olacağım!’’
Yaklaşık 3 dakika kadar yürüdükten sonra nihayet otobüs durağındaydı.

Bu soğuk üç dakika henüz yeni iyileşmekte olan akciğerlerine pek de iyi gelmemişti. Otobüsün gelmesine daha 15 dakika vardı. Tam yavaş yavaş ilerleyen pahalı Rolex saatine bakarken yanına bir araba yaklaştı. Yavaşça camını indirdi. Umduğu kişinin olmaması için dua ediyordu fakat ne yazık ki tam da beklediği gibi arabadan inen iş arkadaşı Sinan’dı. Sinan ona çok iyi davranıyordu. Fakat Zeynep’in arkadaşlık ilişkileri pek iyi değildi. Zeynep ona hiç ilgi göstermeyip, ne kadar yanından uzaklaşmak istese de Sinan onu yalnız bırakmıyor sürekli onunla ilgileniyordu. Sinan arabadan inince koşa koşa Zeynep’i alıp arabasına bindirdi. Çok cana yakın biri olduğundan Zeynep’le sürekli hiç durmadan konuşuyordu. O da arada sırada başını sallıyor ve kaderine razı geliyordu. Belkide insanlarla daha fazla vakit geçirmeliydi. Başından geçen kötü hadiselerden sonra insanlardan tüm ilgi alakasını kesip kendi köşesine çekilmişti. Bir türlü bitmek bilmeyen 13 dakikanın ardından nihayet emniyete girdiğinde içinde bu güne dair bir kötü şeyler sezmişti. Fakat aldırış etmedi . belki de etmek istemedi.

Bir nedeni yoktu. Sebebi hastalığına yordu. Sinan’ı beklemeden asansöre doğru yürümeye başladı. Sinan genelde sabahları zemin katta çok oyalanır arkadaşlarıyla sohbet eder ve bazen de kahvaltı yapardı. Herkesle o kadar samimi ve cana yakındı ki. Zeynep de kahvaltı yapmamıştı. Aç hissetti. Biraz yağmur durunca pastaneye inerim diye düşünerek asansörün 2. Kat düğmesine bastı. Her zamanki gibi 2. Katta asansörün yanındaki masada bekleyen Nergis, Zeynep’e geçmiş olsun dileklerini sunarak günaydın diledi. Zeynep'in onunla uğraşacak vakti yoktu. Nergis konuşmayı çok seven biriydi neredeyse hiç susmaz tüm gün boyunca konuşur üstüne üstlük rapor işlerini de pek tamamlayamazdı. Nergis’in güzel dileklerine hafifçe gülümseyerek başını salladı ve günaydın dedi. Hiç istememesine rağmen mecburen 3 günlük raporların dolu olduğu masasına yürüdü. Masanın üstü savaş alanı gibiydi. Sakince oturdu. Yaklaşık 5 dakika kadar bir sürede tüm evrakları düzenledi sıraya koydu. Tam bilgisayarını açmıştı ki yanında Alparslan bey belirdi. Alparslan bey 1.90 boylarında, baya iri yapılı, 50’li yaşlarında göz korkutan bir adamdı. Buranın emniyet müdürüydü.  Her ne kadar dıştan öyle gözükmese de çok iyi kalpli ve sevecen bir insandı kendisi. Usulca Zeynep’in masasının üzerine küçük bir saksının içinde bir demet çiçek yerleştirdi.

-     Seni buralarda görmeyi özlüyoruz Zeynep lütfen kendine dikkat et dedi ve masalardaki herkese selamlaşarak ofisine döndü.

Zeynep az önce olanlara anlam verememişti. Alparslan bey ne demeye çalışıyordu. İşe sadece 3 gün gelmemişti. Yoksa önemli olaylar mı olmuştu. Hayır. Düşündü. ‘’Eğer hasta olduğumda bile benim yokluğumu aratacak bir olay olsaydı Sinan bana kesinlikle haber ederdi’’.  Tam olarak olayları çözememiş bir şekilde  bunları düşünürken Sinan asansörden indi. Göz göze geldiler. Sinan içten bir gülümseme attı. Zeynep de karşılık verdi. Uzun süreden sonra ilk defa gülümsüyor olabilirdi.

Bir türlü başlayamadığı dosyayı tam eline alacakken gözü masasının kenarındaki çerçeveye takıldı. Gözleri doldu. Ağlamaktan nefret ederdi. Çerçevenin ön yüzünü göremeyeceği bir biçimde yatırdı ve işinin başına döndü.
Çerçeve de kızının bir fotoğrafı vardı. Üstünden 4 sene geçmiş olmasına rağmen hala henüz atlatamamıştı…

Gölge Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin