----
Hogwarts'ta ki altıncı yılı için trene binen Harry, her zamanki gibi Ron ve Hermione'yle aynı kompartımanda oturuyordu. Ansızın kompartımanın kapısı açıldı ve tanıdık solgun yüz göründü. Üçlünün bakışları anında değişirken, Malfoy, dudaklarındaki alaycı gülümsemesiyle direkt olarak Harry'ye bakıyordu.
“Bu yıl ne planlıyorsun Potter? Bayılmak planlarının arasında var mı? Eğer varsa haber ver, çok eğleneceğiz!”“Çek git Malfoy!” Ron, Harry'nin konuşmasına izin vermeden cevabı yapıştırmıştı. Draco'nun hemen arkasında duran Zabini ve Parkinson ikilisi, Crabbe ve Goyle'un yerine geçmiş gibiydi.
“Ne o Weasley?” dedi siyahi olan ve tıpkı draco gibi siyah bir cüppe giyen Zabini. “Potter yerine bayılacak olan sen misin?” Ron aynı şekilde cevabı yapıştırırken çok geçmeden ikisi laf dalaşına girmişti.Draco, bakışlarını arkadaşı ve Ron'dan çekip, Harry'ye çevirdi. Soğuk bakışları, Harry'nin gözlerine değdiği anda ısındı. Harry bunu fark etmiş gibi belirsiz bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. Hermione'nin gözleri ikisi arasında mekik dokurken, Draco gözlerini Blaise'e çevirdi.
“Gidelim.” Diye komutunu verir vermez iki arkadaşı kompartımandan çıkmıştı. Draco son kez Harry'ye bakıp sıcakça gülümsedi ve kompartımanın kapısını kapattı.“O da neydi?” diyen Ron'a tuhaf bir bakış attı.
“Ne neydi?”
“Malfoy'un gülümsemesi-“
“Her zamanki Malfoy işte.” Diye kestirip attı.Trenin durmasına yakın bir zamanda, Harry, ‘Bir işi' olduğunu söyleyerek kompartımandan çıkmıştı. Görünmezlik pelerinini üzerine atıp ilerlemeye başladığında çok geçmeden başka bir kompartımanın kapısını açtığında bir şeyi unutmuştu. Pelerinini çıkarmayı. Neyse ki... Draco Malfoy, kimin geldiğini anlamış ve kapının kendi kendine açıldığını sanıp çığlık atan arkadaşlarına aldırış etmemişti.
“Pansy, Blaise çıkın.” İki arkadaşı tereddütsüzce kompartımandan çıkmış ve kapıyı kapatmıştı.Harry görünmezlik pelerinini üzerinden atıp, Draco'ya gülümsediğinde, Draco, ayağa kalkarak yanına yaklaşmıştı.
“Öyle bakma Malfoy, anlayacaklar.”
“Neyi?” dedi Draco, Harry'nin dibinde dururken.
“Bana ölesiye aşık olduğunu.”
“Değil miyim zaten?” Harry, kollarını Draco'nun beline sardı. “Bilmem, öyle misin?” Draco, kollarını Harry'ye sarıp, saçlarının arasına bir öpücük kondurdu. Dudaklarını çekmeyip derin derin kokusunu alırken mırıldandı. “Galiba öyleyim.”Sonra oturdular. Daha doğrusu Harry oturdu. Draco, başını Harry'nin kucağına yerleştirmiş ve ayaklarını öne doğru uzatarak uzanmıştı. Harry'nin parmakları saçlarında gezinirken gözleri kapalıydı. Harry, Draco'nun gözlerinin kapalı olduğunu fırsat bilerek doya doya izliyordu yüzünü.
“Tatilin nasıl geçti?” Draco'nun gözlerini açmasıyla yakalanmış gibi gözlerini telaşla kaçırdı Harry.
“Beni çok seven akrabalarım Dursleylerdeydim işte. Sonra bir ara ruh emiciler ziyaretime geldi. Özlemişler...”
“Tamam tamam, sormadım.” Diyerek güldü Draco.
“Seninki nasıldı?” Draco bir anlık duraksadı.
“Ah, çok pardon!” dedi Harry. “Yüce Malfoy hazretleri yatlarda katlarda geçirmiştir tatilini!”
“Sorman hataydı bir kere.” Harry, gülümseyerek Draco'nun yüzüne doğru eğildi. Alnına bir öpücük kondurdu, dudaklarının hemen kenarına da.