a night so still; i dance, i soar (oh, this is what i'm living for)

195 24 7
                                    

tık.

kettle'ın suyun ısındığına dair verdiği uyarı sesi ile gözlerini cihaza çevirdi ve düğmesini kapatıp fişini çekti. önünde duran kupaya kahve tozunu döktü, sonra da sıcak suyu ekledi yavaşça. tozun suya karışması ve sıvının açık kahverengi bir renk almasını izledi, gözlerini bir kez bile kırpmadı bu süre içerisinde. işi bittiğinde kupayı aldı ve çalışma odasına geri döndü.

kafasının içinde bir ses 'yapma' diyordu, 'bu kadar kafein sağlığına zararlı' diye yakarıyordu. lakin kafasında çok fazla ses vardı, herkes farklı şeyler söylüyordu; kalkıp da birisini dinleyip diğerlerine haksızlık edemezdi, değil mi?

çalışma odasına açılan kapı aralıktı, dışarıya odanın ışığı sızıyordu. boşta kalan eliyle kapı tokmağını tuttu ve kapıyı ileri itti, yorgu gözlerine çarpan sarı ışığı umursamamaya çalıştı.

kapıyı kapatacak iken çaprazında duran odadan bir tıkırtı sesi geldi, tighnari'nin kulakları havalandı. merakla başını o tarafa çevirdi ve başka bir ses gelecek mi diye etrafı dinledi. birkaç saniye sonrasında yere basan yumuşak ayak sesleri duyuldu. tighnari kaşlarını çattı, collei bu saatte uyanık mıydı?

elinde unutulmuş kahvesiyle genç kızı kontrol etmek için adım attığı sırada odanın kapısı sessizce açıldı ve collei'e hiç benzemeyen bir figür dışarı çıktı.

cyno.

orman rengi gözleri esmer olan oğlanla buluştu anında. cyno kapıyı aynı sessizlikle arkasından kapattı ve işaret parmağıyla tighnari'nin çalışma odasını gösterdi, 'orada konuşalım' der gibiydi. tighnari var ile yok arasında başını salladı ve arkasını dönüp çalışma odasına girdi.

masasının önündeki geniş camın perdesini çoktan kapatmıştı, bu yüzden dışarısının ne kadar karanlık olduğunu göremiyordu. zaman kavramının kalmadığını anlayınca duvardaki saate baktı: gece üç.

bu demek oluyordu ki son altı saatte ilk defa odasından çıkmıştı ve o da daha fazla kahve almak içindi. ağzından şaşkınlıkla dolu ufak bir ses çıktı, cyno arkasından güldü.

tighnari, cyno'ya döndü hemen, "neden beni uyarmadın?" diye yakındı.

beyaz saçlı oğlan kaşlarını havaya kaldırdı. "denedim. bana cevap vermedin, ben de işinin sahiden önemli olduğunu düşünüp rahatsız etmedim." dedi ve iki küçük adımla tighnari'nin önüne geldi. sol elinin avuç içi oğlanın yanağını kavradı, baş parmağıyla tighnari'nin iyice kararmaya başlayan göz altını sevdi. "keşke etseymişim."

tilki melezi olanın dudakları arasından uzun ve sıkıntılı bir iç çekiş çıktı. bugünü kendisine ayırıp finallerine çalışmayı planlanmıştı, lakin collei'in birdenbire hastalanmasıyla planı biraz gecikmeye uğramıştı. genç kızın acil bir durumu yoktu neyse ki, sadece üşütmüştü. tighnari günün yarısını ona bakarak geçirmişti, daha sonrasında da cyno gelmişti.

tighnari onun yardımına minnettardı.

"collei nasıl?" diye sordu.

"daha iyi." cevabı geldi cyno'dan. "yemeğini yedi ve ilaçlarını içti. az önce karın ağrısı sebebiyle yanıma geldi, ben de ona ağrı kesici verdim. şimdi uyuyor."

tighnari gülümsedi. "sevindim. yardım isteğimi geri çevirmediğin için teşekkür ederim."

esmer oğlan boşta duran eliyle tighnari'nin elinde duran kahve kupasını aldı ve duvara dayalı duran kitap rafına koydu. eli boş durmadı, koluyla genç adamın beline sarıldı ve alnına bir buse bıraktı.

air so sweetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin