6

41 5 10
                                    

Karşımda hâlâ hayatımın merkezinde olan adam oturuyorken pek sakin değildim elbette. Ellerimi gergince pantolonumun kumaşına sürtüyor ve içlerinin şimdiden acımasına sebep oluyordum.

Buluşacağımız mekan Namjoon tarafından seçilmişti elbette. Kendisi birkaç masa ötemizde masaya çıkardığı tableti ve bir yığın kağıdıyla uğraşıyor olsa bile arada bize kayan bakışlarından dikkatinin büyük bir kısmının bizde olduğunu biliyordum.

Yarın gerçekleşecek olan son duruşma ile ilişkimizin tamamen son bulacağı kocam ise birkaç saniyede bir burnunu çekiyor aralıksız bir şekilde bacağını sallıyordu.

Onun aksine dışarı yansıtmıyor olabilirdim ama ben de gergindim. Ara sıra nefes almayı aksatıyor onun sesli soluklarıyla buna devam edebiliyordum.

"İşlerin buraya geleceğini hiç tahmin etmemiştim."

Sonunda konuşmaya başlamıştı ve bu sayede bir süredir görmediğim yüzüne bakabilmiştim.

Saçları uzamıştı. Dağınıktı. Kızarmış ve şişmiş gözleri boynumda geziniyor göreceği şeyden korkuyor gibi yüzüme çıkmıyordu. Ütüsüz gömleği yanlış düğmelerle birbirine tutunan hırkasının iki yakasından bile belli oluyordu.

Bu hırkayı biliyordum. Benim ona öylesine bir günde aldığım ama onun inatla hırkanın onu boğup sıktığını ve depresyona soktuğunu iddia ettiği için asla giymediği ve konuştuğumuz dönemde sıkça gündemimiz olan o hırkaydı.

Bu kadar mı kötü hissediyordu yani? Beraberken yalnız olmak daha mı iyi hissettirmişti ona?

"Benden pişman olacağın benim de asla aklıma gelmezdi, Park Jimin."

Gözleri titreyerek yüzüme çıkmış sanki ekşi bir şey yemiş gibi suratı buruşmuştu.

"Bebeğim ben senden asla pişman olmadım, hayatımda pişman olacağım en son şey sensin. Ben hep kendimden pişman oldum. Önce benim yüzümden çektiğin acılar için pişman oldum."

Gözleri daha da yükselip oturduğumuz masanın tepesinden sarkan lambayı buldu.

Sol gözünün bitiminden süzülen bir damla yaşı çabucak siliverdi. Şimdi fark ediyordum da ben konuştuktan sonra masanın sarsıntısı durmuştu. Demek ki artık o kadar da gerilmiyordu.

"Söylediğim sözlerden pişman oldum. Kaybettiğimiz her şeyden pişman oldum ama bir kere bile senden pişman olmadım."

Elleriyle kafasını sıkıştırıp sertçe masaya vurdu. Bu hareketi içimi titretirken ellerim kontrolsüzce onu buldu.

Kafasını kaldırdığım gibi yerimde dikleşip yüzlerimizi yakınlaştırdım.

Gözlerinde görebildiğim umut kırıntıları beni şüpheye sürüklese bile ellerim iyi temizlenmeyen masadaki kırıntıların yer edindiği anlını okşadı.

Kızaran anlı gözlerimin dolması için o an yeterli bir sebepti. Daha yukarı kayan parmaklarımı durduramıyordum. Hepsi benden izinsizce oluyordu.

"Daha fazla pişman olmayalım. Kendini harcamayı bırak Jimin, artık biz diye bir şey olamaz ki!"

Yakınır gibi olan sözlerim o an onu pek etkiliyor gibi değildi. Gözlerini kapatmış daha fazlası için kafasını avuçlarıma bastırıyordu.

"Ben evime döneceğim, babamın yanına. Bizim için bir umut yok. Sadece bir gün yollarımız kesişirse seni iyi görmek istiyorum. Beni seninle geçirdiğim zamanlar için pişman etme."

Gözlerinden süzülen yaşlar benimkilere eşlik ediyorken yerimden kalkıp önüne geçtim. Ayaklarının dibine eğilirken verdiği kiloları fark etmiştim. 

"Yalvarırım iyi ol. Bensiz ol ve iyi ol. Ben dayanamıyorum. Seni seviyorum ama olmuyor işte. Sen o sözleri söyledikten sonra ben sana güvenemem. Sen de hep bir yanın buruk bakarsın."

Ellerim gözlerini kurularken elleri çenemi buldu. İtiraz etmeden dinliyordu. Benim kadar o da biliyordu. Yine de yıkılıyordu.

"Bunlar aşabileceğimiz şeyler değil. Sadece seni hep iyi hatırlayacağım ama sen lütfen beni unut. Devam et. Hep olduğu gibi devam et Jiminshi..."

Ellerim önce yüzünden sonra yolun yarısında buluşan ellerinden ayrıldı. Ben ayağa kalkarken arkadaşımın her iki masa için hesabı ödediğini görmüştüm.

Mekanın çıkışına ilerlemeden önce son bir defa daha hala oradaymışım gibi zemini izleyen aşkıma baktım. İçim yanıyordu, o da yanıyordu.

Namjoon'un omzuma dokunmasıyla gözlerim kapalıyken kendimi ona bıraktım. Beni yönlendirmesiyle  arabasına varmıştık. Kapıyı açıp beni içeri oturttuktan sonra hızlıca arabanın etrafından dolanmıştı.

O sırada içeride etrafı dağıtmakla meşgul olan eski eşimin camdaki görüntüsüne elimi koymuş işaret parmağımla okşamıştım.

Bunu anlamış gibi anında bana dönmüş ve elindeki sandalyeyi yere bırakıp dizlerinin üzerine düşmüş onu durdurmaya çalışan görevlilere teslim olmuştu.

Namjoon kontağı çevirirken beni sakinleştirmek için konuşuyor ve kısa şekilde tepkilerimi ölçüyordu.

Ben ise o anlarda kendimi yıkık dökük kafenin içinde bırakmıştım. Onu duyamıyordum.

TWO ALONE IN A BED |PJMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin