Neden diye başlıyor çoğu cümlem , insanları anlamamaya başladıkça. Yalnızlığım da artıyor , kendini dünyanın merkezi sananları gördükçe.
"Oysa nasıldık eskiden" demeye başlamak da yaşlılığımın ispatı olsa gerek.
Bize bir kelime verip , yazı yazmamızı isteseler en anlamlı sözcük değil midir "eskiden " içine koskoca yaşamımızı sığdırdığımız.
Yıllar insanoğluna ihanet ediyor ; çağlar , dönemler değiştikçe zaman iki uçlu değnek oluyor , iyiye veya kötülüğe gidişin temsili.
Hayat yordukça , kötünün kapsamında yanlışlar , yalanlar , aldatışlar arttıkça , hissettiğimiz kararsarlık da bunlardan olsa gerek.
Çocukluğumuzun saflığı ve masumluğunun özleminde yüreğimiz günbe gün mutsuzluğa bürünüyor.
Oynadığımız oyunlar , komşularımızla paylaştığımız samimiyet , zengin fakir ayrımı olmadan kurduğumuz arkadaşlıklar , elimizdeki bir parça çikolatanın lezzeti , güven duygusunun kaybolmadığını bilerek sığındığımız dostlarımız...
Öykülerimiz öyle çok ki bunlara dair. Kaybettklerimiz taş toprak olmuş , üzerimize yığılmışta biz farkında değiliz.
Din , insanlık , ahlak , adalet gerçek manalarını kaybetmiş , bambaşka anlamlara evrilmiş. Darvin'in kulakları çınlasın ; evrim dediği bu olmasa gerek.
İçi bomboş , dışı süslü kelime etimolojileri oluşturmusuz farkında olmadan zihinlerimizde , sinsi sinsi ilerleyen habis bir urun vücuda yerleşmesi misali.
Karamsarım maalesef. Umudun uzağında nefesler alıp veriyorum. Boğazımdaki düğüm , göz kapaklarımın altında biriken gözyaşlarım , kalbimin sıkıntısı ve bu melankoli hep bu yalnız kalmışlıktan.
Etrafımızda bizi anlayan bir kişiye bile muhtaçken , umudu nerelere sığdırayım.
Nedenlerimi alıp gidesim var , nerede bitecekse bu sorular ; belkilerimin çokluğunda , ümidimin azlığında.