.

7 3 8
                                    

İstanbul'da akşam saat 22 suları:

Muhtemel ki yazmaya başladığım romanın girişi yarın sabah evimizde olacak, olası konuşma ve düşüncelerimdir. Bilgisayarım açık ve yavaş yavaş üzerime çöken uyku ile yazmaya başladım:
Sevgili hayat arkadaşım ile mutfakta hazırladığımız kahvaltıdaki kızartılmış patateslerin enfes kokusunun evin tüm odalarına yayıldığı konusunda emindim. Bana sorarsanız beraber yaptığımız patatesin kokusu yaşadığımız gökdelenin 18. katının koridorunu sarmış, asla tanımadığım yahut tanımadığımı sandığım komşularımında canlarının çektiğini düşünüyordum. Düşüncem hep sevgili hayat arkadaşım ile yaptığımız şeyin en iyisi olduğu yönündeydi. Bugün de en güzel patates kızartmalarını yapmıştık. Ayrıca en güzel çocuklar bizim çocuklarımızdı. Artık çocuklarımızı uyandırma zamanı gelmişti yoksa okula geç kalacaklardı.
Odalarına onları uyandırmak için girdiğimde çoktan uyanık olduklarını görmüştüm "Günaydınlar günaydınlar, az sonra kahvaltıya bekleniyorsunuz evlatlarım." Dediğimde en büyük çocuğum 17 yaşındaki fakat 2 ay sonra 18 olacak  kızım Asena'nın "Günaydın baba" diye karşılık vermesinin ardından en küçük çocuğum 14 yaşındaki Efe'nin cıvıl cıvıl bir ses ile "Günaydınlaaar" diyerek şakırdaması beni daha fazla pozitif hâle getiriyordu. Lakin ben çocuklarımı ve sevgili hayat arkadaşımı gördüğümde zaten pozitif birine dönüşüyordum. Tecrübelerim ve trajedilerim bana şükür etmeyi ve sahip olduklarımın benim için en iyisi olduğunu öğretti. Narsistik özelliklerimin olduğunu da söyleyenler oldu, açıkçası bazen hareketlerimi düşündüğümde bu söylenenlere katılıyorum fakat genel olarak katıldığım söylenemezdi.
...
Romanın ilk sayfasının bittiğini zannediyordum, giriş kısmına baktığımda gözüme çarpan ilk şeylerden biri yazım yanlışlarım olmuştu. Ancak yazım yanlışlarını önemsemeyecektim, neticede ben 48 yaşında birkaç yıl sonra emekli olacak 2 çocuk sahibi biriydim. Benim işim edebiyat ileydi, Türkçe kısmının beni pek ilgilendirdiğini düşünmüyordum, bunun yanı sıra bu roman benim hayat hikayemi anlatmayacaktı, evet anlayışım ve bakış açım içinde olacaktı, beni, çocuklarımı ve sevgili hayat arkadaşımı da hemen hemen temsil eden karakterler olacaktı fakat bu benim hayatım olmayacaktı. Tecrübelerim vardı ancak bunu detay ile romana ekleyip eklememek arasında çok kararsızdım. Zaten yazar ile alakalı az çok fikir edinilmiştir, ancak tecrübelerden bahsetmişken zaten olmuş olan şeyleri niye eklemiyeyim düşüncesi daha cazip geliyordu.
...
Çocukluğum sürekli birbiriyle kavga eden anne ve baba arasında geçmişti. Çevreme baktığımda mutlu evlilikler göremiyordum, halam eşinden şiddet görüyor dayım ise boşanma aşamasında fakat karısı yani yengem asla anlaşmalı boşanmaya yanaşmıyordu. Tamamen dayımdan koparabildiği kadar para koparmanın derdindeydi. Arkadaşım ise sabah babasının veli toplantısına geleceğini düşünürken, uyandığında akşam babasının asla eve gelmediğini, veli toplantısına gelmeyeceğini, babasının yakın arkadaşı Ziya amcadan öğrenmişti. babası onları arkasında yığınla borç bırakarak terk etmişti. Belki birgün gelir diye çok uzun süre bekledi fakat nafileydi babası asla gelmemişti. Çatışma içerisinde geçen evliliklere şahit olduktan sonra kendi evliliğimin asla böyle olmayacağı konusunda kendime söz vermiştim. Ancak bu sözden 1 kere döndüm. İlk defa evlendiğimde rüya gibi bir ilişkim olmuştu o zaman sevdiğim insan ile yaşlanana kadar beraber olacağımızı, mezarlarımızın yan yana olacağına inanıyordum, fakat o kendi mezarını beni defalarca aldattığı, benimle evlendiği için onu sürekli aşağılayan biriyle yan yana olmasını tercih etti. Bu tercihinden sonra da beni suçladı diyecek birşey bulamıyorum sonra da gidip beni aldattığı insan ile evlendi. Mutlu olsunlar. Sevgili hayat arkadaşım ile birçok şeyi beraber aşmıştık, konuşarak anlaşmayı, bir yol bulmayı seçmiştik. O hiç evlilik yapmamasına ve henüz 27-28 yaşında güzel bir evliliği olabilecekken o, ondan büyük 30 yaşında tecrübeleri olan biriyle evlenmeyi tercih etti. Bunu söylememin sebebi coğrafyamızda daha önce evlilik yapan insanların birbiriyle evlenmesi gerektiği gibi bir düşüncenin oluşu. Emin olun ki tarafsız bakıyorum. Hayat arkadaşım ile tanışmadan önce travmalarımı yenmek için destek alıyordum zaten. Hayat arkadaşımı asla ilaç olarak kullanmadım yoksa iyileştiğimde onu bırakmak zorunda kalacaktım. Onu değerli bir mücevher yaptım, sert ve hunharca kullanıldığında kopabileceğini yahut kırılabileceğini bilerek.
...
Sanırım bu kadar kendi hayatımdan küçük kesitler yeterdi, bunu bir şekilde psikolojiye sonra da karakterlerimi belki de akıl hastanesine yönlendirmem gerekiyordu. Neyse saat artık yatma vaktiydi bilgisayarımı kapayıp Hayat'ımın yanına kıvrılı verdim. Küçük iyi geceler öpüşmesinin ardından sıkıca sarılıp yeni güne uyanmayı bekledik.

Yeni günde Hayat'ım kahvaltı için poğaça yapma fikrindeydi, ancak romanımdaki gibi olsun diye patates kızartması yapma fikrini diretince beraber patates kızarttık, en güzel patatesleri.

Çocukların okulu ve bizim de işimiz tatildi. Bugünün tamamını ailemle geçirme planımız vardı. Öyle de oldu; Uzun bir kahvaltı ardından beraber ev işi yapıp, şehirde oynayacak olan kukla tiyatrosuna gitmek için akşamı bekliyorduk. Bu süre zarfında okuduğumuz aynı kitapları bitirmiş bunun üzerinde konuşmuştuk, akşam yemeği vakti gelince yemeklerimizi yiyip kısa süre içinde tiyatroya doğru yola koyulduk. Sevgili hayat arkadaşım heyecanla bu ünlü tiyatroyu, ustasını ve oyuncular yani kuklaları anlatıyordu. Kırmızı ışık yandığında arabayı durdurup aileme bakmıştım, ancak üzerimize doğru gelen kamyonu farketmem ve sadece korkuyu düşünebildiğim birkaç saniyede gözüm kapalıydı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 31, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ParadoksHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin