Bölüm 1: Kaçış

10 0 1
                                    

Konusu aklıma birden geldi. Hoşuma gidince de yazmak istedim. Üçüncü defa bir kitap yazmayı deniyorum. Kötü olabilir, iyi bir yazar değilim. Yazım yanlışım olursa da lütfen bana belirtin, gözümden kaçmış olabilir. İsim ve soyisimlerin garipliğini lütfen sorgulamayın. İyi eğlenceler dilerim. Umarım beğenirsiniz.

Gözlerimi açtığımda bulunduğum odanın hala karanlık olduğunu fark ettim. Yırtık kıyafetlerim tahta kapıdan gelen soğuğun tenime işlemesine izin veriyordu. Kan kokusu sorun olmuyordu ama kusmuğumun kokusu için aynı şey geçerli değildi. Her yerim ağrıyordu. Kendi acınası halime güldüm. Daha bir hafta önce rahat tahtımda otururken, şimdi ellerim bir direğin arkasına bağlanmış şekilde samanlı yere çömeliyordum. Güneşin doğmasına az kalmıştı. Aslında güçlerimi kullanarak saniyesinde buradan kurtulabilirdim ama elçiler güçlerini özel hayatı uğruna kullanamazdı. Kaskatı vücudumu ellerim bağlıyken ne kadar esnetebileceksem o kadar esnettim. Başımı direğe yaslayıp uyumaya çalıştım. Babamın ölüm anı gözümün önüne geldi. O acı bağırışı, prensin kılıcının göğüsüne girişi, sol yanağından akan gözyaşı... Bunları aklımdan atmalıydım. Bugün büyük gündü. Kendimi toparlamalıydım.

Carter'ın kalın sesiyle uyandım. "Kalk. Birazdan saraya gideceksin." dedi. İki muhafız direğin arkasında ellerimi çözüyordu. "Ama ben daha yeni eğlenmeye -işkence çekişimden bahsediyorum- başlamıştım. Yazık oldu." dedim. Carter'ın eski halinden eser yoktu o artık çok korkutucuydu ama ben kendimden başka kimseden korkmama gerek olmadığını biliyordum. Sinirli bakışlarıyla "Evet, yazık oldu. Bir dahaki sefere daha çok eğleniriz." dedi. Tabii bir daha böyle bir duruma düşersem diye geçirdim içimden.

Kıpkırmızı bileklerimi ovup ayağa kalktım. Muhafızlar koluma yapışmadan ve ellerimi tekrar bağlamadan işaret parmağımla kapıyı gösterip "İleri! Hedefimiz hainlerin yuvası!" diye bağırdım. Carter elini yumruk yapıp derin bir nefes aldı. Muhafızlar yüzüme boş boş bakıp hızlıca elimi bağladılar.

Saraya doğru Carter arkamızda iki muhafız yanlarımda yürüdük. Arkama dönüp Carter'a bıçağını gözümle işaret ettim. "Beni bıçaklayıp öldürmeye ne dersin? Güvendiklerim tarafından arkamdan bıçaklanmaktansa senin gibi birinin beni bıçaklamasını yeğlerim." dedim. Gayet sakin tavrıyla "Bana uyar ama senin gibi birini öldürmek için çaba göstermektense kendimi öldürmek gibi büyük bir onurunu yeğlerim." dedi. Zaten herkes beni sırtımdan bıçakladı ama ben bıçağı onların kalbine saplamayı tercih ederim. "Rüşvette bulunsam benim tarafıma geçer miydin?" diye sordum hayır diyeceğinden emin oluşuma rağmen. Sinsice güldü."Senin tarafın diye bir şey yok Liva. Sen kimseye karşı olamayacak kadar çaresizsin." dedi. Çaresizsin derken gözleriyle beni süzmüştü.

Yolun devamında kimsenin çıtı çıkmamıştı. Sonunda sarayın önüne gelmiştik. Kocaman beyaz kapılar açıldı. İçeri girip güneş ışığından kurtulacağım için sevindim. Koridorlar oradan oraya koşuşturan hizmetkarlar dışında boş ve sessizdi. Her adımımızda çıkan ses saray duvarlarında yankılanıyordu. Kral'ın odasına yaklaşmıştık. Ayaklarım bu yolu o kadar iyi biliyordu ki gözüm kapalı bile yürüyebilirdim. Kral'ın huzuruna ilk defa böyle çıkacaktım. Beni böyle berbat bir halde görünce muhtemelen memnun olucaktı. Kafamda bir sürü soru vardı. Beni idam mı edeceklerdi? Köleleri mi yapacaklardı? Yoksa işkence etmeye devam mı edeceklerdi? Gergindim ama anlamamaları için rahatmışım gibi davranıyordum.

Kral'ın odasının önündeydik. Başımı dik tutacaktım. Ne olursa olsun bu hainlere boyun eğmeyecek ve hepsini teker teker öldürecektim. Benim krallığımın sonunu getirdiler peki bunu yaparken kendi soyları hakkında hiç endişe etmediler mi? Artık etmeleri gerekecek.

Kapı açıldı. Muhafızlar beni bırakıp kapıda durdular. Carter arkamdan yürümeye devam etti. Salonun ortasına gelince Carter beni omuzlarımdan tutup diz çökmemi sağladı ve Kral'a selamını verip dışarı çıktı.

R U S İ S L SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin