Kapı çaldığında Keith kahvesini almış, yağan yağmurun huzursuz ettiği köpeğini sakinleştirmeye çalışıyordu. Köpeği bacaklarının yarısına kadar gelen sarı bir Golden Retriever'dı. Ağırlığıyla üzerine çıktığı küçük tahta sandalyeyi parçalayan bu köpeğin korkulu rüyasının cama vuran minik damlalar ve güvercinlerden ibaret olması Keith'i her seferinde şaşırtıyordu. Böyle anlarda kendisiyle yeterince konuşursa Uno sakinleşiyor, korkusu öfkeye dönüşüyor ve yağmur damlalarına bakıp korkuyla titremek yerine onlara havlamayı tercih ediyordu. Uykusuz geçirdiği geceleri düşününce bu en iyi senaryo değildi elbette ama Keith, Uno'nun bir köşede korkudan titremesindense evde havlayarak ona geceyi zindan etmesini tercih ediyordu.
"Aferin benim güzel oğluma. Yalnızca yağmur, biliyorsun değil mi?"
Boştaki elinin parmakları köpeğin uzun tüyleri arasından geçerken çalmıştı kapı. Keith başta yanlış duyduğunu düşündü çünkü beklediği bir misafir yoktu, güneş çoktan batmıştı ve arkadaşlarıyla onların 'habersiz baskın' adını verdikleri ufak sürprizleri kendisine yapmamaları konusunda çok önceden anlaşmışlardı.
Kapı bir kere daha, bu sefer daha da ısrarla çaldığında iç geçirerek elindeki bardağı pencerenin kenarına bıraktı ve kendisini ufak hırıltılar çıkartarak takip eden köpekle salondan çıkıp kapıya ilerledi. Eli kapının kulpunda, minik delikten baktığında gördüğü tek şey birkaç siyah saç teliydi. Kapının önündeki kişi, saçlarının uzunluğundan dolayı Keith onun bir kadın olduğunu tahmin etmişti, kapının neredeyse dibine girmişti ve kısa boyu yüzünden ancak saçları ve vücudunun belli belirsiz hatları seçilebiliyordu.
"Kim o?"
Olabildiğince yüksek sesle sormaya çalıştığında kapı bir kere daha çalınmıştı. Keith bir elini kapıdan çekip kıvırcık saçlarının içinden geçirdi. Basit bir satıcı olabilirdi. Ya da yoldan geçen bir dilenci. Öylece geçip gitmesine izin vermek ve koltuğuna dönmek ona bir an çok çekici geldiyse de kapının bir kere daha çalınmasıyla bu düşünce geldiği hızda geri gitti. Davetsiz misafiri ısrarcı biriydi ve nedense Keith'in içinde kapıyı açmadıkça gitmeyeceğine dair rahatsız edici bir his vardı.
Kapı bir kere daha çaldı.
Keith başını çevirip yanı başında olan köpeğe fısıldadı. "Bir şey olursa beni korursun değil mi?" Uno pencereye en uzak konumda olmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti gizlemeden havladı ve kuyruğunu salladı. 'En azından konuşamıyor.' diye düşündü Keith. 'Muhtemelen konuşabiliyor olsaydı şu anda hadi kapıyı aç da gelen kişiyle oyun oynayalım, diye bağırırdı.'
Kapı bir kere daha çaldı.
Ve Keith artık pes ederek kapı kulpunu aşağı indirdi. Serin bir havayla beraber yağmur sesleri içeri dolarken Uno neredeyse sıçradı ve havlayarak kapıdan uzaklaştı. Keith de aynı tepkiyi vermek isterdi ama yapamadı. Hissettiği şaşkınlık birkaç saniyeliğine tüm bedenini kilitlerken karşısındaki kadına baktı. Siyah saçları ıslanmış ve yanaklarına yapışmıştı. Yanakları ve burnu kıpkırmızıydı. Kadın bir yabancıydı... Keith'in bir zamanlar tanıdığı bir yabancı. Kapıyı açtığı gibi kapatmak için hareketlendiğinde kadın ayağını uzatıp girişe koydu ve mahcup sayılabilecek bir gülümsemeyle Keith'e baktı.
"Sadece birkaç dakikan var mı?"
Keith başını yavaşça sağa sola salladı. Sonsuza kadar yaşayacağını bilse dahi karşısındaki kadın için harcayacağı bir dakikası olamazdı. Onu görmek istemiyordu. Onunla konuşmak istemiyordu. Karşısındaki kadına karşı duyduğu tek şey ufak bir sempatiydi ve bunun tek sebebinin ağzına kadar su dolu bir kovaya düşmüş ufak bir kedi yavrusuna benzemesinden başka herhangi bir şeyle ilgisi yoktu.
"Pekala..." dedi kadın, ayağını yavaşça geriye doğru çekerken. "Yine de konuşacağım."
Kapı sertçe suratına kapandığında Grace derin bir nefes aldı. Tepkinin farklı olmasını beklemiyordu, yine de az sonra yapacağı şeyi bir apartman boşluğunda değil de en azından sevdiği adamın gözlerine bakarak yapabileceğini ummuştu.
"Seni seviyorum." diye başladı, sesi yorgundu. Pes etmeye çok yakın hissediyordu ama en azından gitmeden önce hikayesini anlatmak istiyordu. Kapının öteki tarafındaki adam dinlese de, dinlemese de. "Seni seviyorum ve her zaman sevdim. Şansım varken bunu anlamak için çok toydum. Ardından büyüdüm ve bu gerçeği fark ettiğimde her şey için çok geçti. Bu yüzden bu hissi reddettim, korkup bundan kaçtım, sevgimin bitmesi için senden nefret etmeye daha da kötüsü seni unutmaya çalıştım, sana benzeyen ama asla sen olmayan insanlar tanıdım ve en sonunda tamamen emin olmak için tamı tamına yedi yaşam harcadım. Ama artık eminim. Güneşin yarın sabah doğacağına emin olduğum gibi biliyorum. Seni seviyorum."
Islak saçlarını bir eliyle çevirdi ve birkaç damlanın yere düşmesini izledi. İçeriden cevap gelmemişti, bu yüzden dizlerini bükerek kapıya oturdu ve başını demir kapıya yasladı.
Keith şaşkındı. Kapıyı tekrar açıp Grace'in iyi olup olmadığına bakmak istediyse de durdurdu kendini. Onunla birlikte olduklarından bu yana yedi sene geçmişti, ya Grace bir yerden sonra takip etmeyi bıraktığı şu gençlerin jargonundan kullanıp yıllara yaşam diyordu ya da daha kelimeleri seçemeyecek kadar sarhoştu. Kenara sinmiş köpeğin yanına gidip eğildiğinde kapıdaki kadın konuşmasın devam etti.
"Yedi yaşam... Benim için ne kadar değerli olduğunu anlayabilmek için tamı tamına altı kere ölmem gerekti." Kadının bedeni soğukla ilgisi olmayan bir ürpertiyle titredi. Ellerini ısınmaları için birbirine sürttü, çok kısa bir an kalkıp gitmeyi düşündü. Adamın şu noktadan sonra onu dinlemediğine emindi. Fakat tam kıpırdayacakken sırada kapıdan gelen "Sarhoş musun?" sorusuyla durdu ve gülümsedi.
"Hayır, değilim." Gerçekten değildi. Buraya gelirken cesaret bulmak için ihtiyaç duyduğu bir bardak şarabı bile içmemişti. Kafasının tamamen ayık olmasına ihtiyacı vardı, parçaları bir araya getirip resmi ona gösterdiğinde vereceği tepkiyi aklında tutmak istiyordu. Grace aptal değildi, bunun son görüşmeleri olabileceğini biliyordu. Bu yüzden en azından son anlarını zihninde ve kalbinde net bir şekilde hatırlamak istiyordu.
"Deli de değilim." Tekrar bir karşılık alma umuduyla konuşmaya devam etse de kapının öteki tarafından gelen ses kesilmişti. "Şu an değil belki ama ilerleyen saatlerde beni dinlemeye devam edersen bu soruyu da sormak isteyebilirsin. Söylediklerimin hepsi gerçek. Hepsini yaşadım. Başlarda hepsi bir rüya sandım, uykuya dalmanın ve ölmenin ne kadar birbirine benzediğini bilsen şaşırırsın. Buraya gelmeden önce altı kez öldüm. Seninle birlikte geçirdiğim altı hayatım oldu ve ben yedincisinde yine kapındayım." Kadın elinde olmadan güldü. "Sana altı hikaye anlatmaya geldim. Altı farklı yaşamdan. Altı farklı yaşamımdan, her defasında seni nasıl bulduğumdan, nasıl sevdiğimden ve nasıl kaybettiğimden bahsetmeye geldim."
İçeriden bir havlama sesi duyuldu, kadın bacaklarını yavaşça salladı.
"Aklımda belirli bir sıra yok, bu sebepten en baştan başlayacağım. Eğer sen de dilersen... ayrıldığımız zamanın bir ay sonrasından."
Keith ayağa kalktı. Yeterince dinlemişti. Aklı soğuyan kahvesindeydi, eğer dinlemediğini anlarsa kadın da birkaç dakika sonra nasılsa giderdi. Salona doğru bir adım attı ve hala bıraktığı yerde olan köpeğine dönüp baktı. Köpek Keith'e bakıyordu, sanki oradan ayrılmasının doğru olup olmadığını tartıyor gibiydi.
"Gel." dedi Keith. Köpek oturduğu yerden kalktı.
Kadın ellerini kucağında kavuşturdu.
Ve hikaye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEDİ
Teen Fiction"Sana altı hikaye anlatmaya geldim. Altı farklı yaşamdan. Altı farklı yaşamımdan, her defasında seni nasıl bulduğumdan, nasıl sevdiğimden ve nasıl kaybettiğimden bahsetmeye geldim." Yedi sene önce ayrıldığı eski sevgilisi Grace'i bir akşam kapısınd...