Episode 1: Weight of soil (1)

96 13 21
                                    

~06.02.2023~

"Burası çok soğuk, ama bunu sana söylemem tuhaf oldu sanki."

Bunu söyledikten hemen sonra ufak bi kahkaha çıktı, Minho'nun ağzından. Uzandığı soğuk topraktan kalktı ve vücudunu dikleştirdi. Etrafına kısa bir bakış attı. Hava çoktan kararmıştı. Bileğindeki saate bakmak için hamle yaptığında saatin çoktan gece yarısını geçtiğini gördü. Yarın işe gitmesi gerekiyordu.

"Bugün annemle tartıştım."

Az önce kalktığı toprağa yeniden uzandı.

"İşten çıkarken beni aradı ve ne yaptığımı sordu. Ona yalan söyleyemedim Hyun."

Gözünden düşen ve kullandığı yol ile yanağını ıslatan ilk yaşı sildi.

"Beni azarladı ve artık bunu yapmayı bırakmamı söyledi. Ama olmuyor, yapamıyorum."

Göz yaşlarının ardı arkası kesilmiyordu. O artık ağlıyordu.

"Bu benim vicdanımı susturma şeklim mi?"

"Kendimi suçlamak için bana sebep veren hayat, neden bunu çözmem için bir yol göstermiyor bana?"

Gökyüzünü izlerken ayın şekline baktı.

"Dolunayı çok severdin..."

"Hatta her dolunay zamanı beni sahile götürmek için yalvarırdın."

"Sürekli söylensem de seninle sahile gelmeyi çok seviyordum, Hyun."

Elleriyle ıslak gözleri ve düşen yaşlarla ıslanan yanağını gizledi. Ağlamak onu her ne kadar daha kötü yapsa bile, diğer her şey gibi bunu da durduramıyordu.

"Eve gitmem gerek ama annemle yüzleşmek istemiyorum. Bu halimi görürse, yine bir ton azarlamaya maruz kalıcam."

"Hyun...Hyunjin, ben 25 yaşındayım. Neden hiçbir şeyi yoluna sokamayacak kadar beceriksiz ve başarısızım? Bu insan olmanın verdiği acizlikle yapamadığım şeylerin beni soktuğu hal mi? Yoksa düzeltilebilir mi? Peki neden düzeltmek istemiyorum?"

Tekrar olduğu yerde dikleşip yan tarafına bıraktığı şişeyi aldı. Sallayarak içinde ne kadar kaldığını anlamaya çalıştı. Bu içtiği 5. şişeydi ve alkol etkisini fazlasıyla göstermiş haldeydi. Bu da eve gidemeyecek olmasının sebeplerinden biriydi. Ama zaten pekte gitmeye niyeti yoktu.

Elindeki şişeyi tek dikişte tamamen bitirdikten sonra, diğer şişelerin yanına, bir kenara fırlatmıştı. Sırtını toprağa bırakıp gökyüzünü izlemeye devam etmişti. Bu karanlık gecede, etrafa ışık saçan tek şey ay ve yanına pudra şekeri misali serpilmiş olan yıldızlardı. Ama dikkatle düşününce onlar sadece kendileri için yeterli ışık saçıyorlardı. Onlar güneş gibi düşünceli değillerdi. Güneş hem ayı hem dünyayı hem de kendini aydınlatabilecek kadar güçlü ve cömertti. Ancak ay sadece zamanında güneşin ışığını çalıp kendini karanlıkta parlatabilecek kadar güçsüz ve cimriydi. Bu yüzden bileğinde ay ve güneşin veda edişine dair bir dövmesi vardı. Ay, güneş ondan uzaklaştığında yapayalnız kalmıştı. Ve tek yapabildiği arkasından onun yasını tutup ışığını özlemekti. Ona verdiği o ışık ve enerjiyi özlemişti.

Ellerini iki yanına bırakmıştı. Yerden aldığı bir avuç toprağı göğsü ve karnının üzerine bırakıp yeniden almak için ellerini indirdi.

"Bakalım ne kadar sıcak tutuyor bu şey seni."

"Ama doğru, yeterince kaplayamam kendimi. Sanırım başkası tarafından gömülmeye ihtiyacım var."

"Çok acıttı mı?"

Kurumuş ve kızarmış gözlerinden gelen sıvıyı silmeye çalışmadı bile, Minho.

"Bu ağır toprak yığını, üzerine bırakıldığında, çok acıttı mı?"










Fice hoşgeldiniz🎉

Kafanızın karışmaması için lütfen bölüm başlarındaki tarihlere bakmayı unutmayın, biraz anlamsız gelebilir yoksa

Biraz farklı bir kurgu deniyorum umarım güzel yazabilirim

Öpüldünüz💋






The Beach \\ HyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin