°•°•❤️•°•°
Ayın gümüşi ışığı siyah geceyi bir kılıç gibi ışıltılarıyla yarıyor ve üzerinden geçtiğim asfalt yola kül rengi lekelerini bir avuç çakıl taşı gibi serpiyordu.Dağınık bulutlar göğün en tepesine oturmuş,karanlığın içinde kendilerine yer edinmeye çalışıyor bir yandan da öfkeli homurtularını göğün avuçlarına dökerek yeryüzünü yaşlarıyla suluyorlarlardı.Kan kızılı saçlarımı okşayan yağmur damlaları
sokak lambalarının loş ışığıyla parlayan deri ceketimden süzülüyordu, bazıları ise yollarını kaybederek ceketimin altından buza dönmüş tenimi gıdıklıyordu.Boş ve ıslak sokakta dümeni kırılmış bir gemi gibi savsak adımlarımla nereye olduğunu dahi bilmeden yürüyordum.Bulutların gözyaşları ile yıkanmış kirli kaldırımlardaki su birikintilerine gömülüyordu eskimiş botlarım attığım her adımda.
Yağmur damlarının koyu lekeler bıraktığı kot pantolonumun cebine yerleştirdim ıslandığı için üşümüş sağ elimi, diğer elimle hala yanan sigaramı gevşekçe tutarken.Ucundaki ateş böceklerini andıran kül parçasını hızlı bir hareketle yere düşürdüm ve ıslak dudaklarıma son bir nefes için daha uğradı parmaklarımın arasında eriyen sigara.Boğazımı yakan zehir ciğerlerime uğrayınca,genzimden bıkkınlık dolu gri bir soluk söküldü ve parça parça yükseldi göğün bir karadeliği andıran kollarına doğru.
Sokak arada önümden geçen birkaç gürültülü -büyük ihtimalle motorları arızalıydı-araba ve rüzgarın soğuk nefesiyle dallardan kopup zeminde ceset gibi sürünen kuru yapraklar dışında boştu.Bir de kaldırımın kenarında uyuklayan, sarımsı tüyleri yer yer boz rengi lekelere batmış minik kediyi saymazsak tabii.Büyük ihtimalle o da benim gibi, zamansızca yağan öfkeli sağanağın gazabına uğramıştı ki tüylerini yalayıp geçen inci taneleri bu fikrime büyük bir dayanak oluşturuyordu.Adımlarım onun patileri üzerine çökmüş bedenine yaklaşınca,parlak ve iri gözleri hızla bana döndü.Galiba onu biraz korkutmuştum çünkü her an kaçmaya hazırmış gibi ayağa kalkmış ve kulakları bir sağa bir sola oynamıştı ki büyük gözleri bedenimden bir salise bile ayrı durmuyordu zaten.Ufak tefekti, tıpkı suya batmış bir yün yumağına benziyordu.O kadar çok ıslanmıştı ki yağmur,sevimli bıyıklarının ucunda minik minik damlalar oluşturup onların kucağında akıyordu soğuk kaldırıma.
Yanına vardığım vakit, sıcak cebimi terkeden elim yeni yeşermiş bir fidan gibi uzandı çenesine.Parmak uçlarım bulundukları yeri okşadı bir süre.Sanıyorum ki bu hareketin oldukça hoşuna gitmişti çünkü elim tam tekrar cebimi boylayacağı an kendisi birkaç ufak adımda yanıma yaklaştı ve başını sürttü soğuktan kızarmış avuç içlerime.
Bu gözüme fazlaca tatlı gelen hareketiyle birlikte kuru dudaklarım yaz güneşi kadar ılık bir gülümsemeyi sırtladılar,uzun süredir nefes almadığını hissettiğim ruhumun en ortasında minik bir kibrit alevi tutuştu ve turunculuğu dalga dalga işledi damarlarıma."Kimse mi sevmedi seni daha önce, bakıyorum da hiç elimi bırakmaya niyetin yok?"
"Biliyor musun genelde hayvanlar benden kaçarlar ya da saldırırlar hatta geçenlerde aptal itin teki iki sokak boyunca peşimi bırakmadı,galiba tipim biraz korkutucu geliyor onlara.Belki de saçlarım çok dikkat çekiyordur sonuçta her gün kafası kırmızı bir ponponu andıran birisini görmüyorlar ya.Gerçi ben seviyorum bu rengi,her ne kadar serseri gibi gözükse de.Sence nasıl,yakışıyor mu?"