0.6

152 30 76
                                    

(jooyeon)

jungsu'nun istediği otlardan aldıktan sonra (bkz. ıhlamur) attığı konuma gelmiştim. evin ziline basmadan önce telefonumun kamerasından kendime baktım, mal gibi gözükmediğimden emin olduktan sonra da zile bastım.

kapıyı jungsu açtı. "hoşgeldin, jiseok uyuyo şu an." dedi sessizce ben içeri girerken. ben de sessiz olmam gerektiğini tahmin edip sadece başımı sallamakla yetindim.

"benim kız kardeşimi okulundan almam lazım da, sen onunla bekleyebilir misin?"

sorusu üzerine hiç düşünmeden "tabii" demiştim. sonra bana çayın nasıl demleneceğimi gösterip kardeşini almak için çıkmıştı.

gösterdiği gibi çayı demledikten sonra jiseok'un yanına geçtim. salondaki koltukta uyuyordu, neden odasında değil de salonda olduğunu düşünürken gözüm televizyona takıldı. o an televizyon izlemek için salonda olduğunu da anlamıştım. yanındaki koltuğa oturdum ve kısık sesli bir şekilde açık olan televizyonda güzel bir program aramaya başladım.

ben ararken jiseok yattığı yerden tuhaf sesler çıkartıyordu. mırıldanıyor muydu yoksa homurdanıyor muydu tam anlayamamıştım. sonra yattığı yönün tam tersine döndü ve tekrar sessizleşti. birini uyurken seyretmek gerçekten yapılabilecek en tuhaf aktivitelerden sayılabilir bence.

en sonunda izleyecek bir şey bulduğumda gelen değişik sesle (bkz. içindeki su kaynayınca çaydanlıktan gelen ses) mutfağa gittiğimde çayın olduğunu gördüm. jungsu hyung çay olunca jiseok'u uyandırmamı söylemişti. kendisi trafiğe takılabileceğini de söylemişti, hala gelmediğine göre takılmıştı sanırım.

çayı bulduğum bir kupaya koyduktan sonra alıp jiseok'un yanına gittim. seslensem uyanır mıydı? ya da dürtse miydim? dürtsem tekme falan atar mıydı ki?

düşünürken en sonunda seslenirken omzunu dürtmeye karar vermiştim. biraz irkilerek uyandı. on saniye kadar mal gibi -evet mal gibi hayatında ilk kez görüyor sanki- suratıma baktı.

"sen ne zaman geldin?" dedi bir eliyle gözlerimi ovuştururken. "olmuştur kırk dakika." dedim. "e uyandırsaydın ya? hem jungsu hyung nerde?"

"o kardeşini almaya gitti. bana da çay yaptırdı çay olunca uyandır dedi ben de öyle yaptım."

"he ne dediyse yaptın yani?" dedi otururken, ben de ona kupayı verip yanına oturdum başımla onaylarken. "sen niye geldin ki?" dedi bir süre sessizce eline tutuşturduğum kupayla bakışırken.

"hastasin ya, ziyaret?" 

"oha. tabi abi hastalar ziyaret edilir doğru... bizimkiler hiç yapmadığı için, jungsu hyung geliyo bir tek. of çok duygulandım jooyeon iki dakika gider misin ağlamak üzereyim galiba."

"jiseok manyak misin niye ağlıyorsun ya?"

"tamam geçti zaten."

"jungsu hyung onu soğutmadan içsin dedi."

"ama tadını sevmiyorum."

"içmezse zorla içir de dedi."

"oh tehdit edip de gitmiş. bence içmesem de olur ama."

"olmaz. iç şunu yemin ediyorum huni bulur gırtlağından bütün hepsini dökerim sonra haşlanırsın."

"çok korkunçtu." diyip bir yudum aldı ve yüzünü ekşitti jiseok. çok şirin gözükmesi şaka mı? 

"kumandayı versene." dedi. ben ona öylece bakarken. kumandayı uzattım, netflix'e girdi.

"izlemek istediğin birşey yoksa kendi dizimi açıyorum." dedi bana bakarak. hastayken daha m şirin görünmeye başlamış bu çocuk?

✓ uc(3) gunluk dunya ⌗ gaon × jooyeonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin