ellerini bana kilitle.

516 47 39
                                    



nasılsınız? kalbiniz nasıl?

sizce,

ilk bakışta aşk mı olur sizce?


iyi okumalar.


-

ellerim yaralı.

yara bandı lazım. cebimi yokladım, tek bir tane bile kalmamıştı. bitmişlerdi, olmadık yerde.

çöktüm kaldırıma, oturdum. ellerim birbirine kavuştu, parmak kenarlarımdan sızan kesik kesik kanlar tenimi renklendirdi.

sevmezdim. ama yakışırdı da bana. alışmıştım, yılların verdiği sömürüsü, parmaklarıma hafifçe bulaşan kanı hiçe sayar olmuştu.

aman aman, düşünürsünüz siz şimdi, yoldan geçen öylesine bir adam olduğumu söylersiniz. ama yanılırsınız.

üstümdeki kabanımın cebinde notlarımı saklayan bir adamdım. genç bir adamdım. bir beyefendi. evini küller arasında kaybetmiş, avuçlarında taşıdığı ve geriye sadece yazılarımın kaldığı bir adamdım.

ben, acınası bir adam değildim.

yüzümün yarısına kadar çerçevelenmiş, uzamış saç buklelerimle şöyle bi' kaldırdım başımı. durum aynıydı, siktiğimin devleti üstümdeki sokak lambasını hâlâ tamir edememişti. yanıp sönen, güçsüz sarı ışığın altında dolanıp duran sinekler ise dudaklarımın alaycı şekilde yukarı kıvrılmalarına sebep olmuştu.

mutlulardı. benim şu an sitem ediyor olduğum güçsüz ışık altında mutlular, yaşıyorlardı hâlen. komikti. çok.

dudaklarımda etkisini devam ettiren sırıtışa karşı burnumdan nefes vererek gülmüş, tek elimi sinirle saçlarıma daldırarak sertçe geriye yatırmıştım. kaldırım üzerindeki oturuşum nedeniyle öne uzatılan ayaklarıma aldırmadan üstümdeki kabanı, yaka kısımlarından tutarak üstümde biraz silkeleyerek düzeltmiştim.

hava soğuktu, ama sorun yoktu. önemsizdi.

"dediğim gibi, projemi teslim ettim ama hiç emin değilim. ya düşük gelirse? tanrı'm, kafayı yiyeceğim."

genç bir erkek sesi, yükseldi sokak ucundan. baktım şöyle, gözüme bir beden ilişti. omzunda sabitlediği ve yana doğru eğdiği başıyla hızlı hızlı konuşuyordu. elleri, parmaklarına baskı eden market poşetlerini tutuyor ve poşetin içerisinde bir şeyler arıyordu.

bu yabancı çocuğu ilk kez görüyordum buralarda. simâsı, temizdi. temiz bir çocuktu.

donuk ifadem, her zaman olduğu gibi suratımda yerini korumuşken bakınıyordum ona. telefonu kapatmış, derin nefesi havayla buluşturarak telefonunu cebine atmıştı.

bedenime beş adımlık mesafe kadar yakınlaştı sonra, yavaş yürüyordu. acelesi yoktu sanki. yakından bakamadım ona, güçsüz ışık altında bakamadım. yakalanırsam, bu gece uyku tutmazdı bana. birileriyle bakışmayalı uzun zaman oluyordu.

ben, tanrı'nın unuttuğu adamdım. kim taehyung.

bakışlarım yere düşmüştü. ellerim, boş kalmaması adına yerdeki çakıl taşlarından birini tutmuş, gereksiz şekilde oynayamaya başlamıştım. insanlarla yüzleşemiyordum, uzun zaman oluyordu.

"bayım, size diyorum. duyabiliyor musunuz beni, bayım?" diye bir ses ilişti kulaklarıma. irkildim, kirpiklerim titredi. bana seslenildi, inanamadım.

çehrem yükseldi, sesin sahibini buldu gözlerim. irislerim parladı. kimdi bu çocuk? temizdi, parlıyordu.

"bayım, iyi misiniz? elleriniz kanıyor. bir dakika lütfen."

nice sevişlere.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin