gelmemek üzere.

22 2 27
                                    

salon, çeşit çeşit insan dolu fakat izdihamdan da bir o kadar uzaktı. oysaki boş bir koltuk dahi yoktu. herkes, orkestradan gelebilecek en ufak nota kırıntısına aç, ruhlarını sermiş bekliyorlardı adeta. herkesin dudakları aralı, gözlerini kırpmaya bile çekinir bir hâlleri vardı. hayranlık duygusu, kanlarının her damlasına işlemiş, sarmıştı.

kemanist derin bir nefes çekti, tuttu o nefesi tutabildiğince. sonra sevişen kirpliklerini ayırdı birbirinden, gözlerini, iliştirmek istediği seyircilere dikti. sahneye çevriliydi tüm ışıklar. gözünü alıyordu. zarif elini kaldırdı, kaşlarının üzerine asker selamı verircesine yerleştirdi. toprak kokan kalbinin, can çekişen sesini dinledi bir süre. aldığı nefesin tükendiğini hissediyordu. taburesine koyduğu kemanını aldı eline, ait olduğu yere koydu onu. saçlarını diğer eliyle savurdu. nota sehpasındaki yayını kavradı sonrasında zarif elleri. kapadı gözlerini.

(şu an medyadaki şarkıyı açmanız ricamdır.)

başladı ruhu ötmeye. çaldığı her telde dudakları ayrı bir hâle bürünüyor, bacakları can çekişiyormuşçasına çöküyordu. tanrı sanki dudaklarına yaşamı üflüyor, sonra da boğazlarına sarılıp onu boğuyor gibiydi. bu hissin, müptelasıydı. ölümü ve yaşamı arzuladığı her salisenin intikamı gibi geliyordu bu ona. tüyleri diken diken, kemanla bir bütün oluyordu.
kim taehyung, yanılıyordu. o kemanın ta kendisiydi.

solist, bir telaşla girmişti şarkıya. ya da bay tae öyle hissediyordu. bu şarkı, ona yakışmıyordu. bunu ona itiraf edişi kaç konser sürecekti tanrı bilir.

solistle beraber şarkıya, alkış sesleri de eşlik etti belli bir süre. seyirci, mest olmuştu. bu şarkı bir sanat eseriydi. ruhun ince bir açığını yakalıyor, ve söküyordu ipliği. sonra bir bakıyor çırılçıplak kalıyordunuz.

bu melodi, adeta bir büyü olmalıydı ki şarkının bitişinin idrakına varamadı; gözlerinde aşk sarhoşluğu olan halk. kendilerine vardıklarında bir alkış ve çığlık tufanı tuttu. solist mikrofon sehpasından mikrofonu çıkarıp kemaniste doğru döndürmüştü bakışlarını.

"sevgili dinleyicilerimiz. konserimizi burada noktalamadan önce mikrofonu sevgili kemanistimiz sayın kim taehyung'a bahşetmek istemekteyim. o, black swan'ın atan kalbidir ki bu konuda hepimiz hem fikiriz."

ve daha büyük bir alkış, "taehyung" çığlıkları...

"o halde bu şerefi ona takdim ediyorum."

V soran gözlerle ona bakıyor ve bunun nereden çıktığını anımsamaya çalışıyordu. taehyung'un şaşkın bakışları ona uzanmış mikrofon ve yüz arasında gidip geliyordu. şiddetlenen ses yoğunluğu başını daha fazla ağrıtmamalıydı. zarif parmakları mikrofonu kavradı. dolgun dudakları ne diyeceğini bilmediği halde öyle emin açılmıştı ki, kendisi bile şaşkındı.

"gelen herkese, sanat severlere tüm kalbimle teşekkürlerimi iletmekteyim."

bir alkış tufanı daha... ışık sahneyle beraber salonu da aydınlatmaya başlamıştı. şimdi daha net görebiliyordu halkı.

"bu şarkıyı çalmak, bedenimde eksik kalan parçaları tamamlıyor hissini beraberinde getiriyor bana. lakin bu dediklerim, şarkının kalbi olduğum manâsına gelmez asla. çünkü ben bir kalp olamayacak kadar çok şey terk ediyorum her telin yayla buluşmasında. lakin bu beni üzmüyor."

gözlerini seyircide gezdirdi. bir yerde takılı bıraktı sonrasında.

"çünkü gidenler, gelmemek üzere terk ederler."

orkestra dahil, herkesin zihni son sözde takılı kalmış, suspus olmuş ve cümlenin ağırlığıyla yüzleşiyorlardı.

yorgun vücudunu zar zor hareket ettirip, mikrofonu sehpasına bıraktı. ve kemanı dahil, her şeyini bırakıp terk etti sahneyi. gittiğinde arkasından kulak misafiri olduğu, çıkış talimatları umrunda değildi. o, terk etmişti sonuçta sahneyi?

09.47 | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin