arka bahçeye çıkmış, bir bankta; sessiz geceye ruhunun çığlıklarıyla eşlik ediyordu kim taehyung. dudaklarını araladı, hıçkırıklarla ağlamak istiyor gibi bir hâli vardı lakin bakışları duygulara meydan okurcasına oldukça sertti. taehyung, alışmıştı yokluğa. terk ediliş artık kahretmiyordu onu çünkü bir umut saklamıyordu gidenin ardından. "çünkü gidenler, gelmemek üzere terk ederler." ardında kalana bir dönme umudu bırakmadan gitmeleri gerekir. lakin insanoğlu, özlenilme duygusunun tiryakisi misali; karşıya acı çektirmekten zevk alırdı. küçük bir heves bırakırdı ruhuna:
"belki başka bir diyarda karşılaşırız." der mesela. kişi o düşle bir ömrünü adar insana.taehyung sıktığı dişlerini rahatlattı. ceketinin cebinden favori sigarasını ve çakmağı çıkardı. sonrasında dudaklarının arasına yerleştirdi usulca, zarif elleriyle korudu rüzgardan ateşini; tutuşturdu ucunu. çekti nefesini, sigarasını sağ eliyle dudaklarından ayırıp üfledi kalabalık gökyüzüne. kolu kenara düştü.
gözlerini geceye değdirdi. ardından irisleri diğer elindeki çakmağı buldu. titrek bir duman daha çekti içine. bu çakmağı atmayı çok denemiş, fakat dört odacığı dolu kalbine söz geçirememişti. eğdi kafasını mahçup bir çocuk misali. bir bahar rüzgarı tadında kelimeler dizdi.
"neden geldin?"
onun varlığını, gözleriyle değil; salonda, ruhunun ağırlığından hissetmişti çoktan.
arkadan naif bir kıkırdama sesi. kim taehyung bu sesi tekrar duyabilmek adına kim bilir kaç gece yalvarmıştı tanrıya. lakin bu melodi, kalbine bir tığ gibi girmiş, mutluluğa dair her zerreyi almış, intikam ipleriyle düğümlemiş ve çıkmıştı. buram buram kanıyordu şimdi V.
"neden cevap vermiyorsun, jeon jeongguk? yoksa bana çok gördüğün dudakların misali, bir cevabı da hak etmiyor muyum gözünde?"
jungkook, yaslandığı duvardan destek alarak dik bir pozisyona geçmiş ve şimdi narin adımlarıyla banka doğru yaklaşıyordu.
"GELME! gelme. yaklaşma bana. istemiyorum seni. nefret ediyorum senden. gelm-"
V hiddetle arkasını döndü. jungkook durmuş, gözleri dolu bir şekilde gözlerine bakıyordu şimdi. ah, o tapılası yüzü. O, taehyung'un biricik zaafı.
"시간이 멈춘 듯해 (zaman durmuş gibi görünüyor.)
Oh, that would be my first death, (oh, bu benim ilk ölümüm olurdu,)
I've been always afraid of (her zaman korktum)"jeongguk, yavaş adımlarla banka oturdu. yüzleri birbirine dönüktü.
"이게 나를 더 못 울린다면 (eğer bu beni artık ağlatmıyorsa)
내 가슴을 더 떨리게 못 한다면 (eğer kalbimi daha fazla titretemezsen)
어쩜 이렇게 한 번 죽겠지 아마 (bir kere nasıl böyle ölebilirim)
But what if that moment's right now, right now? (ama ya o an tam şimdiyse, tam şimdi?)"taehyung, onun sesinin her zerresine hayrandı. dili tutuluyordu ondan dinlediği her şarkıda. ama aralamayı başardı dudaklarını.
"nereden çıktı şimdi?"
jungkook baktı eski sevgilisinin yüzüne, buruk bir gülümseme kondurdu. sonra gökyüzüne dikti bakışlarını. taehyung ise gözlerini sevdiğinin yüzünden ayırmıyordu. gökyüzü, sikinde bile değildi.
"bu şarkıyı, benden başka kimseye yakıştırmadığını biliyorum,-"
yüzünü ona döndü, gözleri önce dudaklarına; sonra da gözlerine tutuldu.