25

850 109 31
                                    

chase atlantic - lust

"Hyunjin'in doğum günü yaklaşıyor." Jeongin telefonunu eline almış odaya dizdiği insanlara bakıyordu.

Hoongjoon kaşlarını çatarak; "Ne? Ne ara yaklaştık doğum gününe ya.." demiş ve yukarı bakmıştı. Hwa ise ona bakarak, "Bir haftadan az var." demişti.

"Her neyse Hyunjin'in doğum günü cumaya denk geliyor. Kutlamak istiyorum ama doğum günlerini seviyor mu, ya da nasıl kutluyor bilmiyorum. O yüzden sizi çağırdım." Ryujin kaşlarını kaldırarak ona bakmış ve gülümsemişti. "Sanırım aranız düzeliyor ha?"

Jeongin'de onun gibi gülümseyerek kafasını iki yana salladı; "Emin değilim, ama bu bir şans olabilir;" gözlerimi Ryujin'in gözlerine dikti, sadece ikisinin anlayabileceği bir cümleydi çünkü söyleyeceği. "Onu kaybetmek istemiyorum." Ryu kıkırdayarak kafasını salladı. O da Chaeryeong için bunu söylemişti.

"Pekâlâ; Hyunjin küçükken, ilk okul birinci sınıfa kadar, ailesi onun için büyük doğum günü partileri verirmiş. Sonrasında işleri çok yoğun olduğu için kutlamayı bırakmışlar. Genelde sadece; annesi sabah evden ayrılmadan yosun çorbası bırakır, babası çoğu zaman unutur ve sekreteri hatırlayıp babası adına çiçek gönderir. Yine de doğum günlerine çok değer veriyor. Ufak bir hediye bile onun için yeterli çünkü değerli hissetmek istiyor."  Jeongin aklına küçük Hyunjin'i getirdi. Bu onu gülümsetmişti. Çünkü üzüldüğünde bile küçük bir çocuğa dönüşürdü; şu an olduğu gibi. Ona kendince trip atıp uzak durmaya çalışıyordu ama sadece küçük bir çocuk gibiydi.

"Kalabalık kutlamaları seviyor diyebiliriz ama onu tanımayan ya da çevresinde olmayan insanların; kısacası samimiyetine inanmadığı insanlar arasında pek rahat değil. Bu yüzden genelde biz kutlarız." Yunho kafasını sallayarak kollarını birleştirdi. "Lisenin başında ve birkaç ay öncesine kadar Ryujin ile iyi anlaşamıyor olsak da Hyunjin'in her doğum gününde birlikte olur onun için ufak bir parti hazırlarız."

"Bizde ve Ryujin'de Hyunjin'in evinin bir anahtarı var. Aslında onu babasının sekreteri vermişti Ryujin'e, çünkü ailesi genelde hep seyahette oluyor ve Hyunjin yalnız kaldığı için endişelenen tek kişi o kadın." Joong konuşurken Jeongin düşüncelere dalmış onu düşünüyordu.

"Pekâla o hâlde yine hir doğum günü partisi hazırlarız. Peki, hediye? Hediye olarak ne almalıyım?" San gözlerini kırpıştırarak ona baktı; "Hyunjin için hediyenin maddi değeri önemli değil. Manevi şeyleri seviyor, pahalı bir şeyse manevi değeri yoksa kabul edeceğini sanmam. Çok detaycı biridir bize hep doğum günlerimizde daha önce sözünü ettiğimiz, istediğimiz ya da seveceğimiz tarzda şeyşer alır. Yani insanların sözlerine ve sevdiği şeylere çok dikkat eder ona göre alır." Jeongin kafasını sallarken gözü elindeki yüzüğe çarpmıştı. Bunu ona doğum gününde Hyunjin almıştı. Jeongin yüzük takmayı çok severdi ve bu yüzükte onunkine benzer gucci amblemi olan bir yüzükü. Bunu ona verirken, 'Artık bende seni yüzüğünden tanıyabilirim.' demişti.

Hyunjin'in yüzüğü; Jeongin'in en başta onu tanımasının sebebiydi.

Derin bir iç çekip çocuklara teşekkür etmiş ve telefon numaralarını almıştı.

Sınıfa doğru yürürken telefonunu cebine atmış ve iç çekmişti. Sınıfa girdiğinde Hyunjin yine köşesinde ona Jeongin'in verdiği kitabı okuyordu. Bu Jeongin'i gülümsetmişti.

Tanışmaları hiçbir şekilde güzel değildi; oyuna başlamaları ve sonrası. Ama Jeongin hiçbir zaman Hyunjin'in en başında onunla kavga etmek için söylediği iğrenç sözler için müteşekkir olacağını düşünmemişti.

O sözler olmasa Jeongin ona sinirlenmeyecek ve siktir edecekti. Ya da en başında o yüzüğü tanımasaydı.

Sadece gülümsedi. Onu seviyordu; ve bir şekilde ona Hyunjin'i getiren Tanrı'ya teşekkür borçluydu.

Onunla tanıştığı ve yaşadığı şeyler için pişman değildi, ancak ona yaptıkları için pişmandı.

Nasıl bu kadar aptal olabilirdi? Nasıl Hyunjin'in ona verdiği değeri ve sevgisini görmezden gelirdi? Aklı almıyordu.

Çok güzel görünüyordu uzaktan, bir heykel gibiydi. Herkesin kabul ettiği bir şey vardı ki Hyunjin son derece güzel ve çok yakışıklıydı.

Derin bir nefes alarak ellerini ceplerinden çıkardı ve ona doğru yürüyerek yanına oturdu. Hyunjin birkaç saniyeleğine gözlerini ona değdirse de kitaba devam etmişti.

Jeongin kafasını onun omzuna yaslayarak kitabı okumaya başlamıştı onun gibi.

Hyunjin sayfayı çevirmek üzereyken elini tutup son satırı okuduktan sonra izin vermişti, ancak yeni bölüme geçmişlerdi. Hyunjin kitabı yana bırakarak gözlerini ona çevirdi. Ancak hâlâ Jeongin onun elini bırakmamış ya da kafasını kaldırmamıştı.

"Sence kim hâklı?" dediğinde Jeongin anlamayarak kaşlarını kaldırmıştı; "Hm?" Hyunjin onun gözlerinin içine bakarken bir an nefesinin kesildiğini ve kalbinin hızlandığını hissetse de kendini ele vermemişti. "Kim haklı? Darcy mi, Eliza mı?" Jeongin gözlerini onun gözlerinden çekwrwk niraz düşünmüştü. "Sanırım Darcy. Eliza çok dik başlı, Darcy için egolu diyor ama bence asıl egolu olan kişi Elizabeth; burnu o kadar havadaki her şeye çok çabuk kanıyor, gerçekleri asla göremiyor, tabii Darcy'i de." Hyunjin güşmüş ve kafasını sallamıştı.

"Darcy? Onun hiç suçu yok mu diyorsun?" Jeongin yine biraz düşümüp dönmüştü ona; "Hayır, vardır elbette. Yanlış anlaşılacak davranışlara yol açtıktan sonra insanların onu tanıyor ve anlıyor olduğunu düşünüyor. Ama aslında hiç kendini açıklamıyor; o insanları tanımıyor ki insanlar onu tanısın? Elizabeth ile de böyle oldu bence; kendince ona tutuldu ve onu tanımaya çalıştı, onu anladığını sandı ama Eliza'nın onu tanımadığını unuttu. Çünkü aslında hiç kendini Eliza'ya tanıtmamıştı, ama o tanıyor gibi davrandı." Hyunjin onun gözlerine dalmışken söylediklerini dinledi.

Bir nokta da ikisi de birbirini tanımıyordu. İkisi de karşısındaki anlıyor gibi davranıyordu ama tanımadığın birinin davranışlarından çıkarım yapmak imkansızdır.

Hyunjin; Jeongin'in aslında ona değer verdiğini, onu sürekli yakınında tutmak ve ihtiyacı olduğunda yanında olmasını istediğini ancak Hyunjin'den emin olamadığı için hırçınlaştığını anlamamıştı.

Jeongin ise; Hyunjin'in onu sevdiğini ama bir nokta da o izin vermediği için kendisine yaklaşamadığını anlamıyorsu.

Aslında Hyunjin her zaman, her kötü, iyi zamanında Jeongin'in yanında olmaya çalışmıştı. Ama son yaptığı Jeongin'i o kadar kırmıştı ki öncesini görmeyi bırakmıştı.

Uzun vadede daima Hyunjin'in güvenini sarsan biri olarak; onun inanmasını önemsiyorsa ilk Hyunjin'e açıklama yapmalıydı.

Ancak Jeongin bunu bile yapamıyordu ne zamandır; ona hislerini duygularını da açıklayamıyordu. Bu yüzden şimdi Hyunjin'in güvenini kazanmak için uğraşıyordu.

***

michelle hyuninin tatli hallerini gormek istiyor musunuz??

michelle | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin