Gerçek aşk

473 24 2
                                    

Ask simsegi gönül semalarinda öyle bir cakti ki "IQRA'" ile
acti günes...
Rasulullaha (s.a.v) Peygamberlik geldiginde, Zevceler
Zevcesi, Ümmetin Annesi Hz.Hatice validemiz müslüman
olmustu ilkin. Ilklerin ilki idi o..
Ardindan Gül'ün Gülleri, Benâtü'n Nebî yani Peygamber
kizlarida hic tereddüt etmeden müslüman oldular. Dört
kiz, dört demet gül gibi acmisti. Dösrt essiz gül..
Peygamber (s,a,v) gülleri..Nübüvvet bahcesinin gonca
gülleri...
Sadece müslüman olmakla kalmayip, Allah'in (c.c)
emirlerini ögrenerek yapmaya, yasamaya ; yasaklarini da
ögrenerek, ondan siddetle sakinmaya calistilar.
Ölcüs sasmaz ve degismezdi. Inanacakti insan. Inaninca
Müslüman olacak, inandiginin geregini yaptikca da, takvâ
sahibi, iyi bir Müslüman olacakti.
Inanmislar, gönül birligi etmislerdi Gül'ün (s.a.v) Güller'i
(r.a.).
Misalen Zeyneb, Hz. Zeyneb olmustu.
Hz. Zeyneb radiyallahu anhâ...
Baba evine ziyarete gelmis, yüceler yücesi bir devlete
ermis, nur harmani icinde evinin yolunu tutmustu. Simdi
bütün düsüncesi kocasi üzerindeydi. Herseyi ile örnek bir
kisilige sahipolan Ebu'l-Âs, imana gelecek miydi acaba?
Inanacak miydi kayinpederine...
(...)
Ebu'l-Âs'i avluda karsiladi Zeyneb, herzaman oldugu gibi.
„Hos geldiniz" dedi yeni gelin gibi kizararak. Elindekileri
alip „Buyur" etti iceri.
Ebu'l-Âs büyük bir memnuniyetle gecip oturdu mindere.
Sonsuz bir sevgiyle bakti hanimina.
Herzaman kapida karsilardi böyle. Her türlü hazirligini
yapar, güzel kokular sürünür, temiz elbise ile cikardi hep
karsisina. Sevgili esi, öylesine tatli dilli, öylesine güler
yüzlü olurdu ki, bütün yorgunlugunu unuturdu Ebu'l-
Âs...
Hz. Zeyneb, anne kucaginda, baba ocaginda gördügü esler
arasindaki sevgi, saygi ve uyum halini kendi hayatina öyle
güzel tatbik ediyordu ki, adeta oda bir Hz. Hatice
olmustu.
Efendisine gönül kapilarini sonuna kadar acmis, cirpinan
bir kus gibi etrafinda pervane dönüyordu. Fakat bugün
biraz dahda güzel, biraz daha alimli, biraz daha candan,
biraz daha hassasti. Yüzü nurdan bir avize gibi parliyordu
Zeyneb'in. Biraz degismi miydi neydi böyle?
Mekke'de olan biteni sordu Zeyneb'e. „Önce üstünüzü
degistirip istirahat buyurun", diyerek, giyecek ve havlu
getirdi. Birsey diyemeden, esyalari alip iceri gecti Ebu'l-
Âs. Üstünü degistirip cikinca, yemegi hazir buldu. Asil
konusmalari gereken konuyu, her ikiside sonraya birakip,
havadan sudan konularla yediler yemeklerini.
- Baban Peygamber olarak ortaya cikmis, öyle mi?
Sorusuyla girebildi konuya.
- Allah (c.c) tarafindan son Peygamber olarak
görevlendirildi, diyebildi Zeyneb.
Dikkatle süzdü sevgili zevcesini. Ay parcasi kadar güzel,
gül kadar narindi yine. Fakat biraz daha parlamis, biraz
daha nurlanmis gibiydi. Gözlerindeki esrari okumak istedi.
Olan biteni sorgulamak istedi sevgili zevcesinin
gözlerinde.
Gözler, o gözlerdi ama derinlik artmismiydi biraz daha.
Daha mi okyanuslasmisti, biraz daha mi canlanmisti
böyle... Sevgili zevcesinin gözlerinde kaybolurcasina
tekrar ayni soruyu tekrarladi.
Babasinin Peygamber olarak görevlendirilmesini, ilk
vahyin gelisini, annesi ve kiz kardeslerinin Müslüman
oluslarini, olan-biten herseyi bir bir anlatti ve sonunda
da gönül vadilerine inciler yagdiran bir güzellikle
sözlerini bitirdi.
- Ben de Müslüman oldum!..
- Müslüman mi oldun?
- Evet, Müslüman oldum efendim.
- !..
- VALLAHi sen de biliyorsun ki, babam güvenilir ve dogru
bir kimsedir. Bos yere konusmaz. O'nun dogrulugunu
Mekke'e bilip tasdik etmeyen var mi? Annem, kiz
kardesllerim, Ebûbekir, Ali, Zeyd Müslüman oldular.
Ayrica senin akrabalarindan Osman ve Zübeyr de
Müslüman oldular. Ey benim serefli efendim, senin de
Islam'a önce girenlerden olmani isterim.
BEN INANDIM, SENDE INANIRMISIN?..
Bir an ne diyecegini bilemedi Ebu'l-Âs. Garip bir tavirla
sevgili esine bakti. Nurdan bir avize gibi parlayan yüzde,
iki nur köprü, gönle yol acmisti. "Gir" diyordu sanki,
"iceri gir" diyordu.
Durulurmuydu böylesine bir davet karsisinda?..
Göz körüsünden gecip, gönül memeleketini, simsicak
buldu. Öyle bir âleme girdi ki, ifadesi mümkün degildi.
Yasayanlar anlardi ancak bunu. Hissedenler hissederdi
yine.
- "Ben inandim, sen de inanir misin?"
Inanmak!..
Nasil birseydi acama inanmak? Bos gözlerle bakti sevgili
esine. "Inanirim tabi, senin babana inanmamak olur mu"
demesini bekleyen esinin gözlerinde kayboldu. Sonrada
kendisinden beklenen cevabi veremedigini anlayinca, suclu
cocuklar gibi basini öne egdi.
Bir acayip oldu Zeyneb. Gönül ikliminde firtina, kasirga
haline gelip hortumladi cigerlerini. Göz depolari da infilak
edip, oluk oluk akmaya basladi...
Zeyneb'in bu halini gören Ebu'l-Âs, ondan beter oldu.
Onu üzmek, kirmak istemezdi hicbir zaman.
Hic kirilmamis, hic üzülmemisti cünkü. Mahcup, ezik,
yikilmis bir sekilde kalkip disari cikti.
------------------------------
Düsünceler iklime yelken acan Zeyneb, kapi acilinca
kendine geldi. Kocasi dönmüstü. Heyecanli bir sekilde
atildi adam.
- Kâbe'in yaninda babanla karsilastim Zeyneb. BENI DE
ISLAM'A DAVET ETTI, diyerek sustu.Basini egip, kösedeki
mindere suclu cocuklar gibi cömeldi.
Zeyneb, kocasinin iceri girisini, konusmasini, ses
tonunu, jest ve mimiklerini, oturusunu, her hareketini
büyük bir titizlikle inceledikten sonra, gidip karsisina
oturdu.
Öyleki dizleri dizlerine degiyordu. Büyük bir sevgi ve
ümitle bakti. Askla bakti. Gönül mizrabini askin tellerine
inceden inceye dokundurdu. Biliyordu ki, onu hakikate
asktan baska birsey ulastiramazdi. Tecelli ask ile olurdu.
O ASKA da BU ask ile ulasilirdi ancak. Gönül dünyasinin
mihmandari olmak icin cirpiniyordu Zeyneb.
Iste böyle bir gülün bülbülüydü Ebu'l-Âs...
---------------
Ve ümitli ve gayretli bekleyis baslamisti.... Sevmek...
Sevilmek...Sevgiye lâyik olmak...
Seven, sevdiginin yolunda olur. Onun sevdiklerini de
sever.
Sevgiden- asktan daha güclü ne var ki su yalan dünyada?
Sevgi en büyük bir kuvvettir- bagdir bilenler ve de
sevenler icin.
Sevginin- askin yenemeyecegi birsey var mi ki?
Sevgi- ask, birlestirdigi- bütünlestirdigi kisileri yüceltir,
yüceltir ve nihayetinde ötelere hazirlar. Öyle ki ölü
gönüller, askin nefesiyle yeniden dirilirler.
Gönlünü alev alev yakip, fokur fokur kaynatan böylesine
asil bir davranis karsisinda hos olan Ebu'l-Âs, basini
kaldirip sevgili esine bakma cesareti gösterdi tekrar.
- VALLAHi, baban bana göre kötü biri degil. "Muhammed
'ül- Emin" dir O. Herseyi ile dogru ve güvenilir bir
kimsedir. Saka bile olsa yalan- yanlis seyler konusmaz
baban. Sevgili Zeyneb'im, seninle ayni görüste olmaktan,
seninle bütün güzel seyleri paylasmaktan büyük bir zevk
duyarim, bilirsin...
Zeyneb ziyadesiyle memnun oldu. Oluyordu galiba, kocasi
da Müslüman oluyordu. "Seninle ayni görüste olmak"
arzusu Müslüman olacagina isaret degil miydi? Sunun
surasinda "inandim" demesi kalmisti.
- Ancak, ben, karisini hosnut etmek icin kavmini rezil
edip, atalarinin dinini inkâr etti demelerini istemiyorum!
Mazeretimi kabul ediver, ne olur....
Adam, kapinin agzina kadar gelmis, fakat iceri
girememisti. Fena halde üzülen Zeyneb, „Rabbimden (c.c)
senin icin hidayet dilerim" diyerek, kocasinin yüzüne
hüzünle bakti.
- Sen ne yaparsan dogru yaparsin Zeyneb. O'nun (s.a.v)
kizisin sen. Beni hos gör, ne olur...
Gülün etrafinda pervane olan bülbül gibiydi Ebu'l-Âs.
Gülünün üzülmesine, kirilmasina, sararip solmasina razi
olamazdi. Cünkü ondan hic kirilmamis, onun yüzünden hic
üzülmemisti...
Fakat atalarinin dininden de dönemezdi.
„Sevgiyle" diyordu Zeyneb.
SEVGIYLE- ASKLA GIRILIR BU YOLA...
BÜTÜN MESELE GERCEK SEVGIYI BULMAK, SEVMEK VE
SEVILMEKTI. SEVIP SEVILDIKTEN SONRA, SEVGILI'ler
SEVGILISI'NE DOGRU YOLA KOYULURDU INSAN.
Can verirdi O'nun icin....
------------------------------
Aradan baya bir zaman gecmisti. Öyleki ilkler üstüne
ilkler eklenmisti. Bir bir yildizlar Müslümanlar zümresine
dahil olmaktaydi. Öyleki ilk aciktan davet yasanip,
Rasûlullah (s.a.v) ilk büyük üzüntülerini yasamaya
baslamisti.
Öz be öz amcasi Ebu Leheb öyle azginlasmisti ki,
Efendimizin (s.a.v) kizlarini bosattirmisti ogullarina.
(...)
- Izin verirsen babama gitmek istiyorum.
- O nasil söz Zeyneb'im! Git TAbi, git. Ama beni fazla
bekletme.
- Bekletmem, merak etme. Gidip, olanlardan dolayi
„gecmis olsun" dileginde bulunayim. Iman ve insanliktan
yoksun bir aileye gelin olmaktan kurtulduklari icin de,
Rukiye ile Ümmi Gülsüm'ü tebrik edeyim.
Kocasina „Sen ne zaman imana geleceksin?" der gibi
bakip cikti. Ebu'l-Âs bir acayip oldu. Sevgili Zeyneb'inin
ardindan belli belirsiz bakti.
Bir yandan yürüyor, bir yandan öyle bir evden kurtulan
kardesleri icin seviniyor, bir yandan da kocasinin imana
gelmesi icin dua ediyordu.
Ne zaman imana gelecek, ne zaman Müslüman olacakti
kocasi? Oysa ne kadar da yakindi Islam'a. Kocasi icin
dualar mirildanip yürürken, geride neler oldugunu
bilseydi...
Mekke'nin liderleri, Ebu'l-Âs'in evine yönelmislerdi.
Kimler yoktu aralarinda. Ebû Leheb, Ebû Cehil, Velid b.
Mugire, As b. Vâil... Küfrün basini cekenler... Ümmü
Cemil de onlarlaydi.
Ebu'l-Âs'i evinin avlusunda, gölgelikte otururken
bulmuslardi.
Gelenlerden hoslanmayan Ebu'l-Âs, „buyrun" demek
zorunda kalmis, onlar da üsüsmüslerdi basina.
Meraklilar da avlunun disindan olan biteni anlamaya
calisiyorlardi. Ebû Leheb ile karisi Ümmü Cemil vakit
kaybetmek istemiyorlardi.
- Bak Ebu'l-Âs, sen akilli bir adamsin. Atalarinin dininden
dönmeyecek kadar dürüstsün, vefalisin. Muhammedü'l-
Emin'e, sen de bizim gibi inanmadin. Ama karin, senin
dinini terk etti, Müslüman oldu. Fakat hâlâ Zeyneb ile
evlisin sen. Bu nasil is? Babasinin Peygamber oldugunu
iddia eden bir kizla, hâlâ nasil evli kaliyorsun? Bosa O
'nun kizini, O'NUN KIZINI BOSA!
- Hayir! Diye atildi Ebu'l-Âs. Onu bosamam, bosayamam.
- Neden ?
- Size nedenini anlatamam, daha dogrusu anlayamazsiniz
siz. Ben Zeyneb'imden asla bosanmam.
- Korkma, Zeyneb sana birsey yapamaz.
- Benim korkum bu degil.
- Babasindan mi korkuyorsun yoksa?
- Korkum buda degil.
- Ne kaldi geriye öyleyse, bosa gitsin?
- Hayir dedim size. Ben Zeyneb'imden bosanmam.
- Akrabasiniz diye mi yoksa? Zeyneb, teyze kizin senin.
Bak, eger mesele buysa, ben de Muhammedü'l- Emin'in öz
be öz amcasiyim, bu da yengesi. Fakat görüyorsun ki, bu
isin de basini biz cekiyoruz. Bosa O'nun kizini!
- Bosamam dedim, Zeyneb'imi bosayamam.
- Bak hemen öyle kestirip atma. Mekke'nin büyükleri
burdayiz. O'nun kizini bosa, sana Mekke'nin en güzel
kizlarindan istedigini, hatta istedigin kadar verelim.
Yeter ki O'nun kizini bosa!
- Zeynebimden baskasini istemiyorum ben.
- Bu kiz seni sihirledi mi be?
- Siz iyilik icin mi geldiniz bana, yoksa kötülük icin mi?
- Sana yaptigimiz teklifi kime yapsak, büyük bir zevkle
kabul ederdi. Sen kalmis neler diyorsun. Bak, dinle,
Zeyneb'i bosa, hem istedigin kadar kiz verelim, hem de
basimiza kral tayin edelim seni.
- HAYIR, istemiyorum.
- Peki hem istedigin kadar kiz verelim, hem basimiza kral
yapalim, hem de Mekke'nin en zengini yapincaya kadar
mal- mülk verelim sana.
- Bunlarin hicbirini istemiyorum ben.
- Ne istiyorsun peki?
- Zeyneb'imi istiyorum ben, ondan ayirmayin beni;
ayiramazsiniz da zaten!..
- Sihirlemis, bu kiz sihirlemis seni. O da babasi gibi
sihirbaz demek ki.
- Hayir, iftira atmayin. Inanmayabilirsiniz belki, ama
iftira atmaya hakkiniz yok. Ne Zeyneb, ne de babasi
sihirbaz degiller. O ne diyorsa dogrudur.
- O'na inanmis gibi konusuyorsun. Bosa su kizi artik be!..
Ne istiyorsan onu verelim sana, yeter ki O'nun kizini
bosa!
- Bana dünyalari verseniz Zeyneb'imden ayiramazsiniz
beni. Bosuna nefes tüketmeyin. Zeyneb'imden ayrilmam
ben!
- Yaziklar olsun sana, bir kiz icin bizi kiriyorsun.
- Bir kiz dediginiz, esimdir benim.
- Baska bnir kiz buluruz sana dedik ya, hem de istedigin
kadar.
- Bask abir kiz bulursunuz belki ama, benim icin baska bir
es; baska bir Zeyneb bulamazsiniz. Zeyneb'le actim
gözümü ben, yine onunla kapamak isterim. Simdi lütfen
beni yalniz birakin. Nerede ise gelir benim sevgili Zeyneb
'im.
- Anlasildi, putlarimiz carpmis seni, veyahut Zeyneb
sihirlemis.
- Geldikleri gibi gitti gelenler. Hem de, daha da kudurmus
olarak...
Ziyaretini bitiren Zeyneb, Mekke'nin sinesini delen
günesin atesten oklari altinda evine dönüyordu. Her
taraf cayir cayir yaniyor, rüzgar bile kaynar buhar gibi
yüzünü yalayip geciyordu.
- Zeyneb, Zeyneb kiz!..
Hicbir sey duyacak durumda degildir. Rukiye ile Ümmü
Gülsü'ün kurtuluslarina sevinirken, kocasini daha fazla
bekletmemek icin öglen sicagi demeden hizla yolu
tüketmeye calisiyordu.
- Hey, Zeyneb.
- Bana mi senlendiniz, diyerek sesten tarafa bakti.
- Ne bu dalginlik böyle. Seni gören, cölde devesini
kaybetmis caresiz yolcu zanneder. Hem, bu sicakta ne
isin var günes altinda; gelsene buraya, oturup hos- bes
ederiz.
- Annemlerden geliyorum. Gec kaldim, sag olun, baska
zaman insaALLAH.
- Ne acelen car kiz, kocan bir yere kacacak degil ya!
- Fakat bekletmek istemem, müsaadenizle.
- Dur kiz, soracaklarimiz var sana.
- Buyurun, diyerek meraklandi Zeyneb.
- Kocana ne yaptin kiz?
- Anlamadim!
- Kocana ne yaptigini sorduk, bunun anlasilmayacak nesi
var?
- Ne yapmisim ki, diye iyice meraklandi.
- Peygamber kizisin sen, ne yapacagin belli olmaz. Adama
sihir mi yaptin yoksa?
- Ne demek istiyorsunuz siz anlamadim, acik konusur
musunuz?
- Sen gidince neler oldu bir bilsen. Mekke'nin liderleri
sereflendirdiler evinizi. Kocan Ebu'l-Âs'a ne teklifler
yaptilar, bir bilsen. Ah bir bilsen?
- Bir bilsen bir bilsen deyip duracaginiza anlatsaniza, ne
oldu ?
- Meraklandin degil mi? Korkma kiz, kötü birsey yok.
Kocana, seni bosamasi icin baski yaptilar; olmadik seyler
teklif ettiler, ama yine de aldirmadi onlara. Eger esini
bosarsa, Mekke'nin en güzel kizlarindan istedigi kadar
vereceklerdi. Bununla da yetinmeyip, kral yapacaklardi
baslarina. Mekke'nin de en zengini yapacaklarini
söylediler. Yeter ki, Zeyneb'i bosa dediler... Kocan ne
cevap verdi biliyor musun?
- Ne cevap verdi peki, diye endiselendi Zeyneb.
- „ Bana dünyalari verseniz Zeyneb'imden ayiramazsiniz
beni". Sahi kiz, yaptin ki, böylesine bagladin kendine
adami? Bizim adamlara böyle teklifin binde birini yapsalar,
sokaga atarlar bizi. Sahi ne yaptin kiz, yaptin ki
böylesine bir baglilik destani yazdi adam?.. Bu isin sirrini
bize de ögretsene...
Onlari duymuyordu artik.
En son „ Bana dünyalari verseniz Zeyneb'imden
ayiramazsiniz beni" cümlesini terennüm ediyor, beyninde
yogurup sekillendirerek sükrediyordu Rabbi'ne (c.c)...
Büyük bir memnuniyetle ayrilip, ucarcasina evine dogru
yöneldi.
Seviyor, sayiyordu Ebu'l-Âs'i. Seviliyor, sayiliyordu onun
tarafindan da. Fakat simdi daha cok sevip sayacakti onu.
Birde Müslüman olsaydi, ah ne olurdu Müslüman olsaydi
kocasi.
Dua yelkeni ile ucusa gecti Zeyneb...
Ey cihan topraginda basak toplayan güzel...
Ey gönül vadilerine inciler yagdiran güzel...
Ey Serefli Gül'ün Gül'ü...
Ey nurlandirici nurun nuru...
Nurun oldugu yerde, karanligin ne hükmü kalir?
Nurundan ne olur, bizleri de nurlandir.
Nurundan nurlanmak istiyoruz biz de ey güzeller güzeli.
Sevgi hak edilmez, kazanilir dedin yasayisinla.
Ne mutlu sana...
Ne mutlu sevenlere...

Hz.Zeyneb(r.a) ve Ebu'l Às'in SevgisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin