II.Bölüm

12 0 0
                                    

Sabah etmişti geceyi beynimin içindeki karmaşa. Belki de daha büyük bir karmaşanın başlangıcı. Belki de basit bir vakaydı. Anlam vermek son derece zordu. Yatağımda uzanıyordum düşünceler içindeyken. Duvardaki saat altıyı gösteriyordu. Kalktım ve yatağımın yanındaki açık pencereye yöneldim. Kuşların cıvıltısı, dışarıdaki insanların sesleri, martıların ciyaklamaları. Herkes, her şey mutluydu sanki. O gün bir ben huzursuzdum sanki koca İstanbul'da. İçimdeki huzursuzluğu dışarı vurmaya başladım gri gökyüzüne bakarak.

"Mahir, kardeşim, masum kardeşim. Sana bunu kim yaptı? Sadece annesiyle yalnız yaşayan on iki yaşında bir çocuktun sen. Bir çocuktan kim ne isteyebilir? Küçük yaşımızda ayrıldın aramızdan. Hani Çengelköy üçlüsüydük biz? İkimizi bıraktın gittin işte. Ben dondurmamı istiyorum Mahir. Sözün vardı Orhan'la bana. Dondurma alacaktın. Gel de dondurmaları yiyelim. Hatta ben alayım, büyüğünden alayım hatta. Hani hiç paramızın yetmediği vardı ya. Gel alalım.. Sözün vardı Mahir."

Gözyaşlarım dökülmemek için inat ediyordu ki dayanamayıp uykusuzluktan şişen göz altlarımdan yanağıma doğru süzülmeye başladı. Gözlerimi kapattım. Perdelediğim gözlerimin önüne Mahir'in siması geldi. İşte yine tam sahile inip bankta oturmalık zaman diye düşündüm. Ayakkabılarımı giyip usulca indim merdivenlerden. Mahallede top oynayan üç çocuk, çocukluk günlerimi hatırlattı. Sahile indiğimde sabahın gürültüsünde buldum kendimi. Banka oturdum ve sessizce etrafımda işlerine giden insanların koşuşturmalarını izledim. Öğretmen olmak istiyordum ben de, edebiyat öğretmeni. Çocuklara hayata sanatsal, şiirsel, duygusal açıdan bakmasını öğretmek istiyordum. İnsanı insan yapan duygularıdır zaten. İnsanın maneviyatını yani manasını duyguları oluşturur. İçinde bulunduğu hisler oluşturur.

O sırada Rahmi abi geliyordu. Sol eliyle tezgahını taşıyordu. Sağ eli ise kafasının üzerindeki simit tepsisini tutuyordu. Kalkıp yardım etmek istedim. Ahşap simit tezgahını alıp ayaklarını açtım ve Rahmi abinin her zamanki yerine, bankın bir iki metre yanına koydum. Rahmi abi de simitleri tezgahın üzerine koydu ve yanıma oturdu.

"Hayrola Fazıl? Bir durgunluk var sende. Hem bu kadar erken gelmezdin."

"Ya kabus gibi bir şey gördüm de. Ondandır. Bu arada sen de hoş geldin. Köydeymişsin arkadaşının cenazesi için. Başın sağolsun."

"Dostlar sağolsun Fazıl, sevdiğim bir arkadaşımdı. Gitmemek olmazdı. Simit ister misin?"

"Bir tane alayım Rahmi abi. Kahvaltı da yapmadım zaten."

Tezgahtan bir simiti mendille tutarak verdi.

"Al bakalım. Afiyet olsun."

"Sağol abi. Ne kadardı?"

"Fazıl benle dalga mı geçiyorsun? Bir simit için para mı isteyeceğim senden?"

Ne kadar ısrar etsem de almamıştı. Arkadaşlarına karşı sadık olduğu kadar da eliaçıktı Rahmi abi.

"Fazıl?"

"Efendim Rahmi abi?"

"Ya bizim mahallede sürekli dolaşan lüks bir araba gördün mü?"

"Hayır. Neden ki?"

"Hiç. Bir askerlik arkadaşım vardı da. Beni aradı ziyaretime gelmek için. Evimi aramış da bulamamış. Arabasını görmüşsündür belki diye düşündüm, ondan sordum."

"Ee, sen alsaydın bulamadıysa."

"Gerek yok ya, acil işi çıkmıştı. Yoksa alırdım."

"E zengin bir arkadaş herhalde. Lüks arabası olduğuna göre."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 23, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Karmaşayı YenmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin