Bensiz Bir Ben Kimdi?

27 6 6
                                    

Ben kimmiydim? Ben Duru Su Yıldız. Siz kısaca bana hiçlik deyin ya da arkadaşlar bana aralarında Duru der. Siz bilirsiniz,hangisi bana layık görürseniz.. Annem ve babam doğum günümde gözlerimin önünde öldürüldü. Yani teknik olarak bir ailem yok. İntikam ateşiyle yanıp kül oluyorum desem yalan olur çünkü kül olmam için daha çok erken. Bunun dışında teyzemle beraber dublex bir villada kalıyorum. Ama çoğunlukla uğramıyorum çünkü asıl ailem benim dört tane kardeşim,arkadaşım,sırdaşım.. Onları canımdan çok seviyorum ve hep beraberiz, hiç de ayrılmayı düşünmüyoruz. Bir ucube olduğumdan bahsetmiş miydim? Hayır, ama gerçekten öyleyim. Gri saçlarım ve uçuk mavi gözlerim var. Gri saçlarım boya değil doğuştan böyleymiş. Sanırım mutasyon falan geçirmişim ama umrumda değil çünkü gümüş rengi saçkarımı seviyorum. Hatta saçlarımın ucunu mora boyattım ve bence harika duruyorlar. Egoist bir insan değilimdir ama konu saçlarım olunca durum farklı tabii. Neyse, nerde kalmıştım? Ha, en son ailem katledilmişti(!) Sonra beni okulda zor günler bekliyordu. Daha lise birinci sınıftaydım ve son bir ay kalmıştı dönemin kapanmasına. Okulumda bana zorbalıklar yapıldı. Aşık olduğum çocuk sadece izlemekle yetindi ve beni kullanıp bir kenara attı. Yaz tatili boyunca 25 kilo verdim ve kendimi dövüş salonunda buldum. Tam kapısına gelmiştim ki yan tarafımda 3 tane arkadaş buldum. Biz birbirimize bakarken salonun kapısından çıktı beşincimiz. O gün, benim bir yarım yeniden doğmuştu sanki. Ben benliğimi buldum, onların yanında. Beşimiz olmuştuk artık, önümüzde hiçbir engel kalmamıştı. Engel çıksa bile yıkacağımızdan emindik. Tam 1 yıl geçmişti, lise 3. sınıf olmuştuk ve biraz daha büyümüştük. Tabii ben okulumuda değiştirmiştim o dönemde. Bir gün ateş başında toplandık ve hep beraber sustuk. Normal insanlar muhabbet ederken biz susuyorduk. Dertlerimiz, anılarımız ve geçmişimiz susturuyordu bizi bu karanlık gecede.. Ben bu sessizliği bozan ilk kişi oldum ve "Hepimizin bir başka derdi var, değilmi? Bu zamana kadar hep beraber sustuk. Ne zaman konuşacağız peki?" Kimseden ses seda yoktu. Bu sessizlik bana bir ümit verdi ve hışımla ayağa kalktım. Hepsi bana meraklı gözlerle bakarken ben konuşmaya başladım:
"Ne kadar sussak da hepimizin de var. Senin, seni ve senin.. hepimizin..Benim de var. Olmasaydı zaten kim, gecenin bu saatinde eski bir dövüş kulübünün terasında böyle susarak ateşi izlerdi ki? Vardı hepimizin, ama biz sözleşmiş gibi bu zamana kadar birbirimize hiçbir şey sormadık. Hep patlayacağımız günü bekledik sanki.. Yanlış mıyım, söylesenize?" diye bağırdım. Hepsi haklı olduğumu kabullenircesine başlarını aşağı indirmişti. Sonra devam ettim sözlerime:
"O zaman bana, bize, YAĞMURUN KARDEŞLERİNE  bir söz verin! Bu dertlerimizi günü gelince birbirimize söyleyeceğiz ve hep beraber bir çözüm bulacağız. Sözünden dönen şerefsiz be..Hadi ulan bu yaktığımız ateş üzerine yemin edelim, söz verelim. O günler gelecek ve biz patlayıp yeryüzüne yağacağız.Söz mü?"
Sözlerim bittiğinde elimi ateşin üzerine doğru götürdüm ve havada tuttum. Onların yüzüne bakarken ilk gelen Serkan oldu. Elini elimin üzerine koydu ve kararlı bir sesle "Söz!" dedi. Sonra Ali geldi o da aynı şekilde söz verdi elini koyarken. Daha sonra Umut geldi o da söz verdi. Geriye Lalin kalmıştı. Sonunda o da dayanamayıp ayağa kalktı ve yanımıza gelip "Söz!" dedi. Ben de sözümü verirken klasik yemin marşımızı söyledik. Hep bir ağızdan:
"Söz, Söz, Söz.. Dünya yerle bir olsa da,Yansak da, Sönsek de, Ölüp dirilsek de,Yeri Islatacağız.. Biz Yağmurun Kardeşleriyiz. Unutmayacağız ki 'Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için'" demiştik.
O geceyi hiçbir zaman unutamadım. Unutmayı da düşünmüyorum. Sonra, biz daha çok geliştirdik kendimizi ve daha çok bağlandık birbirimize. Bu zaman zarfı içinde bir gün bile düşünmedim bana ve aileme yapılan zorbalığı. Çünkü ilerde düşünecek çok vaktim olacağını biliyordum. Şimdi ise boks torbasını yumruklamayı yeni bitirmiştim. Eldivenlerimi çıkarıp soyunma odasına gittim. Dolabımı açıp temiz kıyafetlerimi aldım. Beş dakikalık bir duştan sonra spor çantamı alıp kulüpten çıktım. Sokakları yine arşınlarken bu semte geldiğim ilk gün aklıma geldi. Bir gün yine internette dolaşırken Dövüş Klüpleri Başvuru Sitesi diye bir site çıkmıştı karşıma. Onlarca dövüş kulübünden burayı beğenmiştim ve o gün buraya gelmiştim. Diğerleri de o gün bir şekilde bir sebepten dolayı aynı yere gelmişlerdi ve karşılaşmıştık. Ben tesadüflere inanmam ve bu karşılaşma kesinlikle tesadüf değildi. Hepimizin kaderinde vardı bu mahalleye gelmek ve gelip Yağmurun Kardeşleri olmak.. Evet, biz Yağmurun Kardeşleriydik. Bize böyle sesleniyorlardı dövüş aleminde. Ben de şu an kardeşlerime doğru yürüyordum. Son olarak köşeyi döndüğüm de karşıma çıkmıştı emektar çöp konteyneri. Oraya doğru ilerledim ve konteynerin kapaktan biraz daha ileride olduğunu gördüm, demek ki içerdelerdi. Yere diz çöküp yerdeki kapağı kulpünden tutarak yukarı kaldırdım ve açtım. Kendimi demir merdivenlere attım ve kapağı içerden kapatarak aşağı inmeye başladım. Tahmin ettiğim gibi bu odadalardı ve bana bakıyorlardı. İndiğimde etrafa bir göz gezdirdim. Burası bizim gizli yerimizdi. Yerin altındaki bu gizli yer dört odadan oluşuyor. Birinde her ihtimale karşı bulundurduğumuz silahlar ve cephanemiz, diğerinde küçük bir mutfak, öbüründe iş PlayStation oynadığımız dev bir plazma var. Şu an bulunduğum odada ise sağ tarafımda hacker arkadaşımızın kullandığı üç ana bilgisayar,sol tarafımda biraz ötede ise L koltuk ve puflar vardı. Tam karşımda bir şömine, şöminenin yan tarafında ise orta boylarda bir yemek masası vardı. Etrafa bir baktıktan sonra bakışlarım ben geldikten sonra önlerine dönüp sohbetlerine kaldıkları yerden devam eden üç arkadaşıma baktım. Hafif bir alınganlıkla yanlarına doğru yürüdüm ve kendimi tam karşılarında duran yeşil pufa attım. Sonra da "Size de merhaba, iyiyim iyiyim sağolun siz nasılsınız? Keyfiniz pek yerinde bakıyorum." dedim. Bunu dememle üçü de bana bakıp güldüler. Yine, her zamanki gibi Umut ortaya atlayıp "Canım kardeşim, biz sana merhaba desek bir dert demesek bir dert. Çünkü biz seninle konuşunca daldığın derin düşüncelerinden uyanıyorsun ve sonra bize patlıyorsun. Haksız mıyım abi?" acı gerçekleri gün yüzüne çıkardı. "Eee, bu sefer neye daldın gittin? Çok mu derindi ya da çok mu romantikti mi demeliyim?" dedi imalı imalı bakan Serkan. Yerden aldığım bir yastığı kafasına fırlattım ve o da kollarıyla savunma yaptı. Serkan, yalandan "Ah, çok acıdı be.." derken Ali birden sözünü kesti ve
"Utandırmayın ablamızı.
Yoksa birazdan,
Ecelin Tanrıçası tarafından,
Cesedimiz çıkacak buradan.. "diye bir kafiye yaptı. Bu salaklar burada yıkılırlarken Lalin'in burada olmadığını fark ettim ve "Lalin nerede?" dedim. Hepsinin yüz ifadesi ciddileşirken Serkan, hafif bir şaşkınlıkla doğruldu ve "Bilmiyoruz. Senin yanında değil miydi?"
"Hayır, ben onu burada zannediyordum."
Serkan "Gruba Duru'nun yanına gidiyorum beraber geleceğiz diye mesaj attı." dedi ve sonra hemen ayağa kalktı. Onun kalkmasıyla hepimiz ayaklandık. "Bilmiyorum, ben sabahtan beri hiç gruba girmedim. Hatta telefon uçak modundaydı, aramışsa da.." diye açıklamaya çalıştım ama Serkan sözümü keserek "Allah kahretsin, Allah kahretsin! Hepsi benim yüzümden, kesin o yaptı, kesin o kaçırdı Lalin'i" dedi. Serkan çıldırmıştı resmen, odada bir oraya bir buraya gidiyor, kendine sayıp sövüyordu. O sırada Ali ve Umut da Lalin'i arıyorlardı. Biz Umutla Lalin'in telefonu açmasını beklerken Ali telefonu kulağında indirdi ve soğukkanlılığını koruyarak "Telefonu kapalı, ulaşılamıyor. Şimdi öncelikle bir sakin olalım. Özellikle de sen Serkan, böyle odada dönerek hiçbir şey yapamayız. Yapmamız.." derken Serkan sözünü kesti ve merdivenlere doğru  yürüyüp "Abi, ben dayanamayacağım.Gidiyorum sakın peşimden gelmeyin, asla vazgeçmem aramaktan. Ölürüm ama olmaz.." dedi.
Evet, tahmin ettiğiniz üzere bu iki salak birbirlerine sırılsıklam aşık ama gel gör ki uzaktan bakıp sevmeyi tercih edenlerden..Önlerinde engel olanlardan..
Kalbi kırılan ama parçalarını toplamaya yürekleri olmayanlardan..

YAĞMUR ve TOPRAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin