Bölüm 1 - Denizyıldızı

7 0 0
                                    


Onunla ilk göz göze geldiğimiz andan beri biliyordum. O mavi gözlerin başıma bela açacağını. Gülümsemesinin altında yatan anlamları öğrenmek için can atarken bir yandan da kendimi ondan uzak tutmaya çabalamamın anlamsız olduğunu bildiğim gibi. Benim için bir zıt kutup gibiydi, birbirimizi çeken bir manyetik gibiydik. O etrafımdayken hissettiğim şey daha önce deneyimlediğim hiçbir şeye benzemiyordu. Üzerimde yaptığı bu etkinin aynısını benim de ona yaptığımı fark etmemiştim. Sadece büyülendiğimi gizlemeye çalışıyordum. Büyüleyebileceğimden habersiz...

Her şey üç kız arkadaş birlikte çıktığımız tatil ile başladı. Daha arabada giderken biliyordum bu yerin aklıma kazınacağını. Yollarına baktıkça içimdeki karartı dağılıyordu. Sahil şeridi boyunca bir içeri bir dışarı doğru kıvrılan yollarda gittikçe, denize baktıkça hayata dair ümitsizliklerim geride kalıyordu. Hepsini evde bırakmıştım sanki, valizimi toplarken şöyle bir elime gelmişler ve tatilde ümitsizliğe yer yok diye düşünerek geri koymuştum. Arabada çalan sakinleştirici şarkı içimize işliyor ve bizi sessizliğe gömüyordu. Beş saatlik yolculuğumuzun sonuna yaklaşırken saatlerce şarkı söylemiş, oyunlar oynamış ve yolun son yirmi dakikasında enerjimizi tüketmiştik. Radyodan çıkan sakinleştirici ses ve gitar sesi dışında bizden çıt çıkmıyordu. Önde oturan Erin uykuya dalmış bile olabilirdi. Bense arkada başımı cama yaslanmış yanımızda koca bir kütle halinde duran denizi izliyordum. Yollar kıvrılıyordu, dönüyor, dönüyor ve sonsuzluğa doğru uzanıyordu ancak deniz hareketsiz bir şekilde günbatımını karşılıyordu. Gökyüzünün kızıl renkleri ufuk çizgisinde mavilikle buluşurken daha yakında uçan ve birer karaltıdan ibaret olan kuşlar denizin üzerinde daireler çiziyor ve arada bir suya dalıp çıkıyorlardı. Kuşlar için yemek zamanıyken ben de açlığın midemden yukarı doğru tırmandığını hissediyordum. Açken arabada olmayı hiç sevmezdim çünkü dönen yollar midemi bulandırırdı. Ama denize baktıkça midemin rahatladığını hissediyordum. Her zaman olan yanma hissi bu sefer katlanılabilirdi. Midemizin bulanması nerede gittiğimizle alakalı olabilir miydi? Çünkü şehirdeyken hep kusacak gibi hissederdim ama şimdi camı açıp kollarımı mavi manzaraya uzattığımda kusmak yerine sırıtmak istiyordum.

"Ahh! Açım!" Bakışımı öndeki yolcu koltuğunda oturan Erin'e çevirdiğimde karnını tutarak kıvrandığını gördüm. Aramızda yemeğe en düşkünü oydu. Aç kaldığı zaman huysuz bir cadıya dönüşebiliyordu. Onu doyurduğumuz zamansa kişiliği tamamen değişiyor ve üzerine milyonlarca dolar miras kalmış gibi keyifli oluyordu. Tok Erin'i aç Erin'e her zaman tercih ederdim.

"Birazdan varacağız. Ne yiyelim? Pizza?" Arabayı kullanan Lea, benden bir cevap almak için dikiz aynasından bana baktı.

İki elimi yukarı kaldırarak "Bana sorma, oranın yerlisi sensin. Ne yiyeceğimize de sen karar ver." dedim. Lea ve ailesinin, Lea çocukken yazlarını geçirdiği tatil evine gidiyorduk. Parçalanan ailesinden sonra artık o eve kimse gitmiyordu. Resmiyette babasının mülküydü ve babası o kadar sahip olduğu evin arasında burayı satmayı aklından bile geçirmemişti. Annesi ise babasına ait olan hiçbir şeyi istemediği için gelmiyordu. Ev yıllardır boştu ve bir gün yazı nasıl geçireceğimizi düşünürken Lea bize buraya gelme teklifinde bulundu. Biz de sahip olduğumuz maddi sıkıntılarla yapabileceğimiz en mantıklı tatilin bu olduğunu düşünerek kabul ettik. Onuncu sınıftan beri yaz tatillerimi Erin ve Lea ile geçirsem de buraya ilk defa gelecektim. Ayrıca hiç bu kadar güneye inmemiştim. Bu yüzden buranın sahip olduğu atmosfer bana çok yabancı geliyordu.

"Pekâlâ, abilerimin hep gittiği bir restoran vardı. Orada yediğim makarnayı başka hiçbir yerde yemedim."

Erin'in gözleri açıldı. Neredeyse yatar pozisyona geçtiği koltukta birden kalkıp doğruldu ve aç gözlerle Lea'ya döndü. "Ne tür makarna?"

Her Yazın Bir Hikayesi VardırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin