1

4 2 0
                                    

Yaklaşık bir haftadır aynı döngüdeydik. Her seferinde başa saran tam 7 gün. Mahzen gibi bir yerin ortasında, nerede olduğumuz hakkında kimsenin bir fikri olmadığı tam 16 kişi.

İlk gün; itiraz eden, dışarı çıkmak için kapıdaki görevliler ile kavga eden, bayılan, soru soran, kargaşa çıkaran 14 kişi vardı. İkinci gün olaylar aynı seyrinde devam etti. Üçüncü gün yanıt alamadığı için sabretmek isteyen bir kaç kişi oldu. Haftanın son günlerine doğru ise sadece bir kaç kişi hâlâ olay yaratıyordu.

Sonuçlar ise hep aynıydı. Görevliler kimseyle konuşmaz, büyük sorun yarattığını düşündükleri kişiye ise sakinleştirici verip sessizliklerini sürdürürlerdi.

Ah kusura bakmayın, kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Ahu, tam ismimle Ahu GÖKTEPE.

Burada olan olayları size açıklayamam. Çünkü neler olduğunu bende bilmiyorum. Hatta kimse bilmiyor. Bir gece hepimiz kendimizi büyük bir arabada bulduk. Dolmuş gibi fakat koltukları yok. Camları var ama görüş yok. Gözlerimiz bağlanmıştı fakat küçük bez parçasının altından görebildiğim kadarıyla her ihtimale karşı camlar boyalıydı. O günden bu yana hiç bir soru sormadım. Günün belirli saatlerinde bize su, yemek ve tuvalet ihtiyaçlarımızı karşılamak için izin verilir, ihtiyaçlar karşılandıktan sonra yere serdikleri uyku tulumlarımızı alır ve bizi kendimizle baş başa bırakırlardı. Yani en azından bir haftadır böyleydi.

Benimle birlikte ilk günden itibaren tek soru sormayan, olay çıkarmayan, "neden" bile demeyen tek kişi aynı mahzenin bir başka köşesinde oturan benden en fazla üç yaş küçük gösteren adının ne olduğunu bilmediğim kilolu bir çocuktu.

Gün bitmek üzereydi. Hâlâ ortamda bir kaç sohbet başlangıcı, bir kaç sorgulama havası devam ediyordu. Kızıl saçlarımı geriye atıp ayağa kalktım. Bir haftadır sadece ihtiyaçlarım için ayağa kalkıyordum. Bu bir yenilikti. Ayağa kalkmamı izleyen bir kaç kişinin yüzüne dahil bakmadım ve adımlarımı benimle birlikte bir haftadır suskunluğunu sürdüren kişinin olduğu yöne attım. Tam o sırada dışarıdan üç el silah sesi duyulmuştu.

Vay anasını satayım, demek bir değişiklik olması için ayağa kalkmam gerekiyordu.

Kendi kendime güldüğüm sırada insanlar hem bana deliymişim gibi bakıyor hem de çığlık çığlığa kaçışıyorlardı.

Aynen öyle bağırın ki dışarıda kim bu kargaşaya neden oluyorsa gelsin olayı kökten çözsün.

Sabır çekip aynı sakinlikle çocuğa doğru yürüdüm. Tam o sırada günlerdir sadece ihtiyaçlarımız için açılan kapı bir kadının görüş alanımıza girmesiyle bu defa farklı açılmıştı. İçeri tek el silah sıkıldı ve biri beni kolumdan tutup çekti.
Daha görmeye fırsatım olmadan yerde oturuyorduk.

"Merhaba gençler. Bugün büyük gün. Sorularınız cevaplanacak, eğitiminiz verilecek, düşünceleriniz dinlenecek ve size öneriler vereceğiz. Heyecanlı mısınız?"

Kadın o kadar sakindi ki, sanki buraya kapatılmamışız, günlerdir burada değilmişiz, dışarıdan silah sesleri gelmekle beraber içeriye de kurşun atılmamıştı. O an hatırladığım şeyle soluma döndüm ve kolumdan çeken ve yere oturmama sebep olan kişiye baktım.

"Ne çekiyorsun? Üstümü yırtıcaktın."

"Tek derdin bu mu? Az önce kurşun gözünün önünden geçip yan duvarı deldi."

Göz ucuyla duvara baktım. Gerçekten de kurşun deliği gözüküyordu.

"Üstümü yırtsaydın gösterirdim sana kurşunu."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 15, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

16Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin