Babaların oğullarını, padişahların vezilerini, annelerin kızlarını gözünü kırpmadan kurban ettikleri bir dönem, Devr-ül Mevt...
Daha öncesinde ne bu kadar büyük düşmanlıklar, ne de böylesine birbirine nefret besleyenleri bir arada tutmuştu bu saray. Herkes birbirinin canıyken düşmanı olmuştu, anneler evlatlarını, babalar oğullarını gözünü kırpmadan gözden çıkarırken yanlızca herkesin kendi sonunu gözeterek hareket ettiğini anlamamak kaçınılmazdı.
Ne de bu kadar çok kan görmüştü bu sarayın duvarları. Sarayın duvarlarından akan kanlar sesleri keser olmuştu, elbette bir süreliğine. Birbirinden ölümüne nefret eden aynı kandan, aynı candan, aynı soydan olanlar birbirinin kıymetini kaybedince anlamıştı.
Bu saray daha önce önce yok edip, sonra kül ettiği ateşi harlamak isteyenlere rastlamamıştı. Saray da dargındı onlara, onları istekle birleştirmemeye kararlıydı sanki, onları bir arada tutmak ister gibi direnikliğini, güzelliğini korurken, her dairesine her köşesine eşit bölünmüşken sonrasında insanların bu güzelliği paylaşmasını değil, bu güzellik için savaşmalarını istemişti.
Bir saray düşünün, kendini yaşayanların birbirinden kopmaması için sıkı sıkı saran, onlara aynı sıcaklıkta davranan bir saray, sonrasında ise öfkelenip ihtişamını göze sokan ve aynı insanların hırslanmasını sağlayarak birbirine girmesine sebep olan saray, sonrasında ise pişmanlık duyan bir saray...
Şehzadeleri, Sultanları, Hasekileri, hükümdarları birbirine düşüren yanlızca saray değildi, taç'tı aynı zamanda.
Bu saraya ait olan, yanlızca sarayın asıl sahiplerinin taktığı, ve takanın saraya sahip olduğu o taç.
Lakin başka bir şey daha vardı,
Sarayın sahibi olan tacın sahibi, tacın sahibi olan sarayın sahibi değildi artık, en önemli güç kuklası olan taht ise bu uğurda yok sayılmıştı,
Kimlere kaldığı belli olmayan bu sarayın kapıları ise ardında kadar düşmanlarına açılmıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devr-ül Mevt
Ficción histórica*TARİHLE HİÇBİR ALAKASI YOKTUR *DİĞER KİTAPLARIMLA BAĞLANTILI DEĞİLDİR