0,1

16 5 16
                                    

Kamerasını açtı Han. Kamerayı, kendisinin ve Haerin'in görüleceği kadar uzaklaştırdı. Ardından gür, neşeli ve heyecan dolu sesiyle video girişini yaptı.

"Merhabalar millet, ben Han!" Klasik girişini yaptığında, yanındaki kız arkadaşına dönüp onun devam ettirmesini bekledi.

"Bende Hanrin!" dedi Han'ın çocukluk arkadaşı olan şirin kız. Adı aslında Haerin'di fakat o Hanrin denmesini tercih ediyordu. Çünkü en yakın arkadaşıyla benzer oluyordu isimleri.

Han kıkırdadı ve kamerayı doğru hizada tutmaya çalışarak paris sokaklarında yürümeye devam etti. Haerin ise Han'ın peşinden zıplaya zıplaya yürüyordu.

Haerin kesik kesik nefeslerle konuşmaya başladı. "Bugün Cheesecake deniyeceğiz! Ama ondan önce Han'a bir sorum olacak!"

Han, hafifçe başını Haerin'e döndürdü ve kaşlarını hafifçe havaya kaldırarak Haerin'in sorusunu sormasını bekledi.

Haerin bir süre düşünüp tekrardan konuşmaya başladı. "Biliyorsunuz ki bu aralar videolarda sadece ben oluyorum, Han bey olmuyor. Bunun sebebini çok sormuşsunuz. Sebebi nedir Han Jisung?"

Han ani gelen soruyla elini ensesine attı ve gergin bir şekilde gülümsedi. "Hmm, özel bir sebebi yok! Sadece lise hayatımın yakında son verecek olması beni kaygılandırıyor bende o yüzden derslere bağlanıyorum."

Haerin Han'ı duymamış gibi hızlı adımlarla kameraya yaklaştı ve çok uzun olmayan tırnaklarını kameranın camına vurdu. "Eğer sınav sonrası da böyle devam ederse bu güzel tırnaklarımı Han Jisung'un derisine sokmaktan hiç çekinmeyeceğim!'

Han sesli bir şekilde kahkaha atıp kamerayı Haerin'e doğru uzattı. Haerin'in kamerayı almasıyla ellerini bel çantasına yerleştirdi. "Sınavdan sonrasına o zaman bakarız ama benim şimdi gitmem gerekiyor Hanrin, otobüsü kaçırırsam yürürüm ve yarın yorgunluktan uyuya kalırım!"

Haerin elindeki kamerayı kapatıp Han'ın dediklerine kıkırdadı. Arkadaşını tanıyordu, çabuk yorulurdu. Başıyla onaylayıp, yavaşça otobüs durağına doğru adım atan Han'a el salladı.

Han, Haerin'in göz hizasından çıktığı gibi alt dudağını dişlemişti. En yakın arkadaşına yalan söylemekten ölesiye nefret ediyordu. Ama olayın gerçeğini söylerse arkadaşının kırılacağını biliyordu. Çünkü Haerin oldukça hassas bir kızdı, her şeyden her şeyi çıkarabilirdi.

Sırtını otobüs durağına yaslayıp otobüsün gelmesini bekledi Han. Otobüslerin üzerlerinde yazan numaraları kontrol ederken beklediği numarayı görmesiyle sırtını yasladığı yerden çekti ve otobüse doğru adımladı.

İçi neredeyse boş olan otobüsten bir tekli koltuk seçti kendine. Başını titreyen cama yaslayıp gözlerini kapattı. Gittiği yer Han'ın büyüdüğü yerdi. Psikoloji hastanesi.

Aslında kendisi için gitmiyordu, annesi için gidiyordu. Oraya pek hastane denilmez. Bakım evi gibi bir yerdi. Geniş bir bahçeye, ufak bir gölete sahip bir yerdi. Herkes oraya ilk girdiğinde bir cennet olduğunu düşünürdü.

Ama bazıları oraya girdiğini hatırlayamaz. Lee Minho gibi. Minho çocukken verilmiş, sabır sınayan cennetimsi yere. Eğer oraya aitsen, seni asla oradan çıkarmazlar. Hayatın sadece bol yeşillikli ve ufak göletli kenarları beyaz demirlerle kaplı bir alan olur. Ne yazık ki Minho oranın aitlerinden idi.

Han'ın annesi de öyleydi. Han, Minho'yu annesinin eşyalarını toplamaya giderken görmüştü. O günden sonra iki kere konuşmuşlardı sadece. Bu Minho'yu üçüncü ziyareti olacaktı.

Tabi konuştuğu üçüncü ziyareti olacaktı. Çünkü bundan öncesi Han sürekli oraya gider, Minho'yu gözetlerdi.

Yine ben ve yine psikoloji konulu bir fic 🐷✋🏻

Crying İs Right , Minsung.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin