Han tanıdık gelen sokaklar ile başını titreyen otobüs camından kaldırdı. Araç yavaşladığında oturduğu yerden hızlıca kalktı ve kendini dışarıya attı. Beyazlıklarla sadelenmiş, baykuş sesleriyle süslenmiş olan yere baktı. İç çekip beyaz demirliklerden içeriye doğru ilerledi. Birkaç kişi tuvalini çimenlere sermiş, oturarak resim çiziyordu. Han, annesini anımsadı. Mazilere dalmadan önce kendisini toparladı ve cam kapıyı ittirdi. Resepsiyona gülümseyerek selam verdikten sonra 23 numaralı odaya doğru ilerledi. Beyaz kapının üzerindeki altın renkli "23" yazısını gördüğünde ise durakladı. Derin bir nefes alıp kapıyı tıktıkladı. İçeriden ses gelmediğinde kaşlarını hafifçe çatıp dudağını büzüştürdü. Bir süre daha bekledi fakat merakına yenik düştüğünde kapıyı araladı.Minho'yu görmesiyle derin bir nefes aldı. Odası, her zamanki gibi ferahtı. Cam kenarına yaslanmış yatağı ve yatağının karşısında bulunan gardropundan ibaretti. Ah, birde Yin Yang'ı anımsatan siyah bir perde takılıydı. Minho genelde o perdeyi açık tutardı, şimdi de öyleydi.
Han gözlerini odadan ayırıp tekrardan Minho'ya dikti. Minho, sırtını yatağına yaslamış yerde oturuyordu. Kapıdan cızırtılar çıkmasına rağmen Minho hiç oralı değildi. Yüzünü duvara dönmüş, işaret parmağını duvara sürtüyordu. Sanki bir şey çiziyormuş gibi...
Üzerindeki geniş yakalı beyaz tişört sarkıyor, göğüs arasında bulunan çizgiyi açıkta bırakıyordu. Altındaki beyaz şort ise kalın olduğu gibi uzun da olan bacaklarını ortaya seriyordu.
Han, Minho'nun kendisine dönmeyeceğini anladığında içeriye girip kapıyı kapattı. Yavaş adımlarla Minho'ya doğru ilerledi ve tıpkı onun gibi yere oturdu. Boğazını temizleyip cümleye başladı.
"Ne yapıyorsun..?" Sesi çok sakin çıkmıştı, dinlendiriciydi. Minho, Han'ın sorusuyla tebessüm etti. Han'ın sesinden bile daha sakin bir sesle cevap verdi Minho. "Resim çiziyorum...yabancı." Sesi kesinlikle ince değildi ama o kadar naifdi ki...
Han dudaklarını birbirine bastırıp ellerini dizlerinin üzerine yerleştirdi. "Ama boya..?" Minho Han'ın sorusuna karşı parmağını duvardan çekti ve başını sağa doğru yatırdı. Bir süre gülümsedikten sonra yanıtladı. "Ben buraya tutsağım yabancı."
Han unuttuğu detayın yüzüne vurulmasıyla suratında bir şaşkınlık ifadesi oluşturdu. Minho haklıydı, o burada tutsaktı. Ortama bir süre sessizlik hakim oldu. Han bu durumdan sıkıldığında boğazını temizledi ve söze girdi.
"Ben..Han Jisung." Minho başıyla onaylayıp bir süre sessiz kaldı. İç çektikten sonra başını dikleştirdi. "Lee Minho."
Han, Minho'nun uzun süre sonra verdiği cevaba karşılık olarak genişçe gülümsedi ve kısık bir sesle "Biliyorum." dedi. Çok iyi biliyordu. Han, henüz bir "yabancı" olduğunu hatırladı ve rahatsızlık verme aşamasına geçmeden olduğu yerden kalktı. Kapıya doğru ilerleyip arkasına bakmadan hızla kendisini odadan attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Crying İs Right , Minsung.
Science FictionArkadaşı Haerin ile popüler bir kitleye sahip olan Han Jisung bir gün annesinin cehenneminde Lee Minho ile karşılaşır. Yeşilliklere rağmen nefret ettiği cehenneme, Minho'nun yeşilliklerini görmek için gider olur.