Bu ilk ficim ve oldukça amatörce olacak büyük ihtimalle. O nedenle şimdiden bana katlandığınız için teşekkürlerrr~
Tarih atalım, 11/11/2024•••••••••
Günü fazlasıyla sıkıcı geçerken birden telefonuna bir bildirim gelmişti, sırf bu bildirim sesi bile heyecanlandırmıştı onu. Bir haber bekliyordu. Onu mutlu etmesini umduğu bir haber...
Aniden telefonu eline aldı, gelen bildirimin üzerine tıkladı. Gördüğü şeyle kalbi daha da hızlandı. Yıllarını verdiği tıp sınavının sonucu yazıyordu mesajda.
Heyecan ile annesinin yanına gitti, mesajı tekrar açtı ve okumaya başladı. Mutlu sesi mesajın sonlarına doğru yok olmuş, yerini ağır bir hüzün ve direk annesinin yanına geldiği için olan pişmanlığı kaplamıştı. Ağzından son olarak şu sözler döküldü
"...sınavını maalesef kazanamadınız. İyi günler dileriz."
Ne demek sınavı kazanamamıştı. Yıllardır çalışmamış mıydı? Fazlasıyla eziyet çekmemiş miydi? Nasıl olur da kaybederdi sınavı?
Kendi içinde düşündükleri ona yetmiyormuş gibi bir de annesi ona öldürücü bakışlar atıyordu şimdi. Ne yapmalıydı? Her türlü ağır bir ceza alacağı belliydi kahve saçlı oğlanın. Derin bir nefes aldı ve annesiyle konuşmaya karar verdi ama daha ilk kelimeyi söyleyemeden kulaklarında duyduğu o tiz sesle duraksadı.
"NASIL YAPARSIN BÖYLE BİR ŞEY MİNHO! NE DEMEK KAZANAMADIM!!"
"Ann-"
"Yok bu iş böyle olmaz. Babana haber vereyim de gör sen. Çocuk baya gelmiş bana kazanamadım diyo ya!"Nefes aldığını hissedemedi o an kahve saçlı. O da isterdi o an annesine sarılmayı, annesinin onu teselli etmesini. Ama ne fayda, annesi babasına haber vermişti bile...
Ve birden, ne olduğunu anlayamadan, yavaş yavaş kapanmaya başladı gözleri...
Direnmek istedi Minho. Kapanmaya çalışan, belki de gerçeklerle yüzleşmekten korkan, gözlerini açmak istedi. Yaptıda, aniden açtı gözlerini. Ama görmeyi beklediği manzarayla karşılaşmadı. Karşısında annesi değil de, küçük bedeniyle bir çocuk oturuyordu. Ve yüzünde, bu dünyada görülebilecek, en kırgın ve en endişeli tebessüme sahipti...
Ama buna rağmen o kadar güzeldi ki gülüşü...
Gözlerini bulunduğu odada gezdirdiğinde, bir hastane odasında olduğunu anlamıştı. Ama niye buradaydı? Yoksa o küçük çocuk hasta mıydı?
Sorgular bakışlarıyla çocuğa döndüğünde hiç beklemediği bir şey oldu. O çocuk birden toz oldu. Kalbinde daha önce hiç hissetmediği bir acıyı hissetti. Daha çocuğa ne olduğunu bile tam olarak kavrayamamışken başının sol tarafından bir ses yükseldi. Oraya döndüğünde ise, gördüğü monütördeki nabız çizgisi dümdüzdü. Ve o an fark etti ki o monütör kendisine bağlıydı...
Nasıl yani o ölmüş müydü? O zaman niye hala buradaydı? Nasıl hala hareket ediyordu?
Ayağa kalktı. Kendisine bağlı olan kabloları, yolarcasına teninden ayırdı. Güçsüz adımlarla kapıya ulaştığında sertçe açtı kapıyı.
Tanrım... Bu da neydi böyle? Niye hiç bir şey normal ilerlemiyordu? Lanet olsun ki bu hastane odasının kapısı niye kurak bir çöle açılıyordu?!
Tereddütle attı adımlarını. Ve çıktı o odadan. Onun çıkmasıyla da toz oldu o oda. Aynı küçük çocuk gibi...
Bir kaç adım daha attıktan sonra artık adımlarını atamamakla beraber bileğinde keskin bir acı hissetti. Kafasını geriye çevirip bakmasıyla sol bileğini sıkıca saran ve ucu yerdeki kurak toprağın dibine kadar uzanan halatı görmesi bir oldu. Tekrar yürümeyi denedi. Fakat kahretsin ki hiç bir işe yaramıyordu. Önüne geri döndüğünde karşılaştığı şeyle şaşkınlığını gizleyemedi. Ona bir el uzatılıyordu. Sağ elini güçlükle kaldırdı. Uzanmaya çalıştı o ele. Nedenini bilmese de tutup bir daha hiç bırakmamak istedi o eli. Lakin başaramadı. Parmak uçları tam uzatılan ele temas edeceği an, sol bileği yeniden geriye çekilmesiyle sertçe kalçasının üzerine düştü. Pes etmedi, ayağa kalktı. Yürümeye o elin sahibine ulaşmaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koridorun Sonundaki Oda / Minsung
RandomBir hafıza kaybı nelere sebep olabilirdi, Kaç yıla mesela...