Toplantı salonuna ulaşana dek sekiz katlık merdiven koştuğu için nefesleri düzensizleşmiş ve fazlasıyla sıcaklamıştı Choi San. Toplantıya dahil olmadan önce kravatını gevşetmiş, kapıyı nezaketen iki kez tıklatmış ve içeriye adımını atmıştı.
"Oh, Bay Choi! Ben de az evvel sizin kolay kolay geç kalacak biri olmadığınızı ve bir sorun olup olmadığını düşünüyordum. İyisiniz değil mi?"
Genel Başkan tüm içtenliğiyle kendisine gülümsediğinde Choi San bir hatası olmasa da mahcup hissetmiş ve söze başlamak için hafifçe öksürmüştü. Ama henüz başlamaya bile fırsat bulamadığı cümlesini rahatça sandalyesinde yayılan kızıl bölmüştü bile.
"Kendisi bana gayet iyi göründü efendim. Tek sorun işini yeterince ciddiye almaması gibi, o konuyu da hallederse bir sorunu kalmayacak."
Gözleri sandalyedeki gençle buluştuğunda, Choi San hafifçe tıslayarak alaycı bir gülümseme sunmuş ve başını yana eğerek gözlerini Wooyoung'a elinden gelse onu oracıkta boğacak, yani demek istediğim kovacak gibi dikmişti. Wooyoung'un onun emrinde çalışmıyor olması çok yazıktı...
"Şirket toplantılarına ekoseli pijama altı ve gri sweatshirtü ile katılan birinden iş ciddiyeti öğrenecek değilim Bay Jung."
Wooyoung bir detayı hatırlamaya çalışır gibi işaret parmağını şakağına dayamış ve sonra umutsuzca başını iki yana sallamıştı. Önündeki kalemleri birbirlerine paralel olacak şekilde dizerken söze girdi.
"Şirketimizin bir kıyafet politikası koyduğunu hatırlamıyorum Bay Choi. Gelin bakın ki giysilerim iş ciddiyetimi etkiliyor olsaydı ekoseli pijamam ve ben, takım elbiseniz ve sizden önce toplantı salonunda bulunmazdık."
Tam ikisi de işaret parmaklarını birbirine sallaya sallaya yeni bir laf dalaşına girmeye hazırlanırken Başkan Ryo dosyaları iki genç adamı uyaran bir edayla sertçe masaya bırakmış ve ikisine toparlanmaları gerektiğini hatırlatmak için öksürmüştü. Okuyucuya dönen Başkan Ryo, bıkkınlıkla nefes verdi.
'Sevmiyor değilim hergeleleri ikisi de oğlum gibi oldu. Ama şirket mi yönetiyoruz kreş mi şaşırdılar artık. E ben de yaşlandım kafam ses götürmüyor haksız mıyım yahu? Hem ne diye kedi köpek gibi didişip duruyorlarsa...'
Choi San da kendisine ayrılan sandalyeye yerleştiğinde, Hello World'ün ikinci sürümünden bahsedecekleri toplantı resmi olarak başlamıştı. Hello World, Milae Holding'in üzerine olan talebi gün geçtikçe artan interaktif bir yapay zeka simülasyonlu video oyunuydu. San masanın üzerindeki projeksiyon kumandasını almış, ve üçünün de rahatlıkla görebildiği projektör ekranına sunum grafiklerini yansıtmıştı. Wooyoung'tan günahı kadar hazzetmediği barizdi genç mühendisin, fakat kızıl kafalı yazılımcının bir oyun geliştirme dehası olduğu es geçilemezdi. Hello World'ün ilk planını gözden geçirdiğinde Choi San bunun gibi bir video oyunuyla teknoloji pazarlarında yer edinemeyeceklerini, rekabete dahil olmak için fazla basit bir fikir olduğunu düşünmüştü. Fakat yanılmıştı. Çünkü pazar rekabeti zaten yeterince uçarılık, adrenalin, bilimkurgu örneği dolu oyunlar ile dolup taşıyordu. Ve tüm bu atraksiyonun arasında müşteriler kafa dinlemek, sakin vakitler geçirmek için basitlik arar hale gelmişlerdi. Tam da bu isteklerine cevap aradıkları esnada 'Hello World' doğmuştu. Sunumuna başlamadan ne kadar itiraf etmek bile onu küplere bindirse de okuyucuya döndü Choi San.
'Muhtemelen hayatta iyi yaptığı tek şey bu, fakat Wooyoung sanal gerçeklik üzerine kurulu tüm teknoloji şirketlerinin aradığı türde bir mühendis. Ha unutmadan, rezil biri olmayı da gayet iyi başarıyor merak etmeyin tek yeteneği bu değil.'
Yine aynı projektör kumandasından toplantı odasındaki aydınlatmanın ışık seviyesini de kısarak ortamı loş bir hale getirip dikkatleri duvardaki sunumda toplamıştı San.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitter Taste / Woosan
Fanfiction"Bu şarkıyı çok seviyorum." "Yani?" "Yani, bunu benim için mahvetmemeye bak Jung Wooyoung."