1.1

105 10 27
                                    

Aiden harry'yi almış, evine getirmişti. Ama hayır, kötü bir niyeti yoktu ve hayır, harry'nin kullanmasına izin vermemişti. Harry çok direnmişti, oh hem de fazlasıyla. Ancak direnişler çocuğun fikrini değiştirmemişti. Harry buna sonra teşekkür edecekti. Ancak o gece kafası çok başka yerdeydi.

Oldukça geç bir saate kadar sohbet etmişlerdi. Harry evi terk ettiğinde güneş doğmak üzereydi. Aiden onun ayıldığına emin olduğunda onu bırakmıştı ve gece boyunca birden fazla kez neden bu halde olduğunu sormuştu. Harry anlatmamıştı. Ne diyebilirdi ki? Aslında sevdiği çocuğu nasıl mahvedip bıraktığını mı?  Ayrıca 'Ufak' sırrını bir kişi daha öğrenemezdi. Neler olduğunu anlatırsa bundan da bahsetmesi gerekecekti. İnsanlar neden abartıyordu ki bunu bu kadar zaten? Harry anlamıyordu. Kullanan kişilerin genelde mantıklı düşünmediğini veya kafasının yerinde olmadığını düşünürlerdi, anlarsınız ya. Harry katılmıyordu ki buna. Kafasında onun dikkatını dağıtan sesler olmadığında çok daha rahat ve doğru düşünüyordu harry. Yanlızca biraz daha duygusal ve hassas oluyordu hepsi bu. Ona kalırsa fedakarlığa değerdi.

Harry kapıda vedalaşıp güvende olacağına söz verdikten sonra evden ayrıldı. Ne yapacağını tam anlamıyla oldukça iyi biliyordu. Kafasında çizdiği rotaya göre yola koyuldu. Az yürümemişti. Ama varmıştı işte. Bir şey beklemeyin, dağın başında tam olarak hiçliğin ortasında bir bank vardı. Tek bir bank ve önünde sonsuz bir manzara. Çok güzeldi. Gerçi güneş doğuyordu ve bu harry için biraz rahatsız ediciydi. Harry gündüzleri sevmiyordu, hem de hiç. Gün batımları, gecenin sessizliği her zaman daha güzeldi. Yine de oturdu. Uzun zamandır aklındayken bunu yapmak bu şekilde olacağı bir kez dahi geçmemişti aklının ucundan. Elini cebine attı. Bunu temiz bir zihinle yapmasının imkanı yoktu. Tanrı'nın  affedeceğini umarak elindeki minik şeffaf poşete baktı. Bir saniye..harry tanrı'ya inanıyor muydu ki, buna hiç karar vermemişti. Sonra aklından geçenlere güldü, kendine, düştüğü hale güldü. Zayıflığına, iradesizliğine güldü, güldü.. Bir cennet varsa bile harry oraya girecek son insandı. Bu ona adil gelmiyordu. Bu dünyada mutsuz olanlar en azından sonrakinde hak etmez miydi mutluluğu?

Harry rahatlığı her zerresinde hissettiğinden emin olduktan sonra ceketinin cebine attı bu sefer de. Bunu yapmayı ne kadar özlediğini kabul etmeyi istemiyordu. Hazırdı, olduğunu farkındaydı. Saçmaydı belki ama bu öylesine bir şey değildi ki. Sevdiği insanlara sonsuz ve son bir veda bırakacaksa doğru anda ve doğru şekilde olmalıydı bu. En azından bunu yapabilirdi. Buruşmuş kağıdını çıkardı cebinden, eliyle olabildiğince düzleştirdi. Yazmaya başladı. İlk, muhtemelen de son mektubu draco'ya olacaktı. Ve hayır, tek bir oturuşta yazamayacaktı o kesindi. Neyse, acelesi neydi ki zaten? Güneşin batmasına daha çok vardı.

Nasıl başlıyordu ki insanlar buna? Girişi nasıl olmalıydı mesela? Fazla neşeli olmamalıydı, arkasında bırakacağı benliği yanlış hatırlansın istemezdi. Harry hiçbir zaman etrafına neşe saçan biri olmamıştı, nedeni pek de zor değildi anlaşılmak için. Kararında olmalıydı..ne eksik ne fazla. Harry düşündü. O kadar uzun düşündü ki güneşin doğduğunu fark etmemişti bile. Draco uyanmış mıydı acaba..

Gerçekten bunaldığı anlardan birinde bırakmak istedi. İki saatten uzun süredir oturduğu o bankta daha başlangıç için bir cümle bile bulamamıştı. Vazgeçmek istedi. Tam o an oradan bırakmak istedi kendini, bitsin her şey istedi. Sonra nefes aldı. Saçmaydı evet, klişeydi. Ama o derin bir nefes alıp kendini topladı. Draco onu hiçbir şey demeden bıraksa harry onu kesinlikle affetmezdi. Ona kızacağı bir şeyi de kendisi yapmazdı zaten. Bilmeye hakkı vardı. Yıllardır kendi içinde verdiği savaşı öğrenmeye sonuna kadar hakkı vardı onun. Çünkü eğer zihninizi yöneten tek bir benliğiniz yoksa yaşamak pek de kolay denemezdi. Bir tarafınız ölmek için yalvarırken hala yarına umut besleyen yanınızı susturamazdınız. Savaşmalarına izin vermek zorundaydınız, böylece hayatta kalırdınız. Oyun bundan ibaretti. Harry kalemi eline tekrar aldı.

"sevgili draco.."

Hayır bu fazlasıyla anlamsızdı. İş başvurusu yapmıyordu ki. Tahmin ettiği kadar hazır değildi belki de vedalaşmaya. Veda etmeye hazırdı, yıllardır evet. Ama vedalaşmak..? O çok zordu işte. Kestirip atabileceği biri değildi draco. Hak ettiğini almalıydı.

"hey, draco..,"

Pekala bu daha iyiydi. Elindeki tek gelişme bu olmamalıydı üç saatin sonunda ama bir yerden başkayacaktı en azından. Belki sadece aklından geçenleri yazmalıydı? Pekala belki hepsini değil. Kesinlikle hepsini değil, bu draco'yu yük altında bırakmaktan başka bir şey olmazdı. Ama bu içten bir mektup yazmasına engel değildi.

what's missing? / drarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin