Güzel bir ocak sabahı..
Bugünü diğer günlerden farklı kılan çok şey vardı. Birincisi'de şuan gözlerimin hedefinde olan mavi saçlı çocuk... Defterine gülerek birşeyler karalıyordu, gülüşü yüzümdeki tebessümün sahibiydi. Gözlerimi ondan alamıyordum bunca zaman yanımda duran bu güzelliği nasıl fark etmemiştim hiçbir fikrim yoktu.
Fark etmemek için bir insanın kör olması lazımdı, umarım bütün insanlar kör olurdu ve o bana kalırdı. Ben sanırım bu zamana kadar kördüm gözümün önündeki güzelliği farkedemiycek kadar kördüm hemde...
O güzel gözlerini kaldırıp gözlerimle buluşturdu, kısa bir saniye sürmüştü ama benim için zaman durmuş gibiydi. Bana sırıtıp gözlerini gözlerimden mahrum bırakarak defterine çevirdi. Sırıtması beni o kadar etkilemişti ki sürekli görmek istemiştim gülüşünü, kafamda canlandırmak değil. Gülüşüne bakmak istemiştim.
Koskoca amfide kimse dersi dinlemiyordu. Jisung'un defteri ve kalemini çaldım ama fark etmedi, muhtemelen aklı minho ile meşguldü yoksa duvarla duygu dolu bakışmasının hiçbir açıklaması olamazsı, bu aşk dolu bakışların boka bile konabileceğine emindim ama duvara asla. Hem atalarımız öyle demiş benimle hiçbir alakası yok bu düşüncenin.
Gözlerimi ayıramadığım mavi saçlı çocuğa sırtarak baktım içimdeki tek ses, sapık sanmaz seni inşallah diyiyordu. Sanmazdı herhalde, elimdeki kalemle onu çizmeye başladım, sık sık ona bakıp sorıtıyordum. Yüzümdeki gülüşün sahibiydi kendisi, yüzündeki gülüşün sahibi olmak istedim. Yüzündeki gülüşü, yüzüne ithaf eden insan olmak istedim.
Ellerim hareket etti her bir detayını önce aklıma kazıyordum, sonra defterime. Aklımdaki tek düşünce o gülüşü canlı göremiyeceksem, sanatımla birleştirip her gece bakabileceğim bir sanat eserine çevirmekti, gerçi çocuğun kendisi bir sanat eseriydi.
Resim bitmişti... Gülüşünü, gözlerini ve o mükemmel yüzünü bir kağıda çizmiştim. Onu kalbime çizmiştim ve bu dünyanın en güzel sanat eseri olmuştu. Artık kalbimde yeri vardı, aklımda yeri olduğu gibi.
Ders bitmişti ve profesör'ün sesi tüm amfide yankılanmıştı, gözlerimi mavi saçlı çocuktan çekip resme baktım ve sırıttım. Defterin arasına koydup yerimden kalktım... Defterin arasından sızan kağıdın farkına varmadan. Jisung ile kapıya doğru yürüdük dönüp arkama bakamıyacağımdan dolayı defteri açıp resme bakıyordum ki kağıdı göremememle gözlerim büyüdü ve yanımdaki aşk sarhoşu olan arkadaşıma seslendim "jisung sen çık ben hemen geliyorum birşeymi unutmuşum." bana şaşkınca bakıp, "zaten benim defterimi kullanıyordun oda elinde yanına birşey almamıştın ki." diyerek anlamaz gözlerle bana baktı daha sonra sorgulamaya gerek olmadığını düşünmüş olacak ki kafasını sallayıp dışarıya çıktı.
Arkamı döndüm ve elindeki kağıda şaşkınca bakan bedeni gördüm, mavi saçlı güzel çocuk... Ona doğru ilerledim attığım her adımda kalp atışım şiddetleniyordu, attığım her güzel adımda içimde ki kelebeklerin kanat çırpışını ve kalbime uçtuğunu hissediyordum.
Merdivenlerden çıkıp mavi saçlı çocuğun hemen önünde durduğu sıraya atladım. Kağıdı ellerinin arasından çekip sakladım, ağzımı aralayıp hayatımızı şekillendirecek ilk sözümü söyledim "ben geldim tilki çocuk, ve elinde tuttuğun kağıt benim sanat eserim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐓𝐡𝐞 𝐚𝐫𝐭𝐰𝐨𝐫𝐤 𝐨𝐟 𝐭𝐡𝐞 𝐧𝐢𝐠𝐡𝐭// 𝐡𝐲𝐮𝐧𝐢𝐧
FanfictionEllerim hareket etti her bir detayını önce aklıma kazıyordum, sonra defterime. Aklımdaki tek düşünce o gülüşü canlı göremiyeceksem, sanatımla birleştirip her gece bakabileceğim bir sanat eserine çevirmekti, gerçi çocuğun kendisi bir sanat eseriydi...