Bu sabah bir fincan kahve.
Öğle yemeğinin yanında bir soda.
Bir orta boy bubble tea.
Bunlar Jungkook'un bu günde içtiği içeceklerdi. Ne yazık ki, aynı zamanda tembel fakat tempolu bir gün oldu; Jungkook masaüstü bilgisayarının kurulumundan bir saat kadar gelen bir süre zarfında hareket etmemişti, oysa gerçekte üç saat geçmişti ve çoktan öğleden sonra dört olmuştu.
Ve gerçekten tuvalete gitmek için bile zamanı olmamıştı. Ne de olsa, bu rekabetçi oyunu kazanması gerektiği için doğanın çağrısı bile arka planın gürültüsüne karışıyordu, böylece sonunda Overwatch'ta Grandmaster'ı yakalayabilir ve bununla Taehyung'un aptal suratına karşı böbürlenebilirdi.
Temel olarak, işemeye ihtiyacı vardı ve yapacaktıda. Sadece şimdi yapmayacaktı. Öncelikle gerçekten bunu bitirmeye ihtiyacı vardı. Daha sonra da gidebilirdi, şu an hiçbir problemi yoktu, Jungkook çaresizce kendisine bunu söyledi ve buna inanmaya çalıştı. Böylece kendisini tamamen oyuna kaptırdı.
Jimin'in eve geldiğini fark etmedi, elektronik kapının bip sesini ve kapının çınlayarak kapanmasını görmezden geldi. Jimin banyoya girdiğinde kayıt almıyordu, duştan çıktıp ona doğru yürüdüğünde Jungkook'un kulaklığından daha az ses geliyordu, Jimin'in ıslak saçları o hareket ettikçe yerde küçük su birikintileri oluşturuyordu. Jungkook, Jimin'in arkasında durup o genç bir oyuncuya küfür ederken omuzun üstünden ekrana baktığını fark etmiyordu. Jungkook oyuna kendini çok fena kaptırmıştı.
'ZAFER' kelimesi ekranda kalın altın renginde yanıp sönerken, kulaklığı kucağından çekildi ve oyun koltuğundan hızlıca kaldırıldı. Jungkook gözünü dahi kırpamadan Jimin tarafından yatağa itişmişti. Jungkook, Jimin'in yeterince sexe muhtaç olduğunda korkunç derecede güçlü olabileceğini fark etti ve o yatağa girene kadar her yer bulanıktı.
Jungkook ona bakıp yattığı yerden doğruldu, yatak başlığına yaslandı ve erkek arkadaşına orantısız bir gülücük sundu. "Merhaba bebeğim, günün nasıl geçti?"
Jimin kolları belinde ve bacakları Jungkook'un kalçalarının yanında yana açılmışken ona baktı. Kalçalarının etrafına gevşek bir şekilde beyaz bir havlu sarılıydı, düzgün görülecek biçimde yüksekte ve adonis bölgesinin kumaş üzerinden görünebilmesi için yeterince alçaktaydı.
Bir gün eve baltalı bir katil girecek ve son sözlerin "Widowmaker'dan defol" olacak.
Jungkook somurtmaya başladı. "Hey bu mmfmh değil" Jimin dudaklarından bir öpücük alınca sözü kesildi. Jungkook'un kesinlikle daha önceden bildiği bir şeydi ama wow, Jimin çok iyi öpüşüyordu. Öpüşmek eğer bir sanat olsaydı Jimin Van Gogh'du, Monet'ti, ya da Da Vinci'ydi. Ya da Jimin, şu an Jungkook'un hatırlama zahmetinde bulunamayacağı başka harika bir sanatçıydı.
"Seni istedim" Jimin öpücüğün içine inledi, "bütün gün" Jungkook'un yüzünü (minik!) ellerinin arasına alırken bir saniyeliğine geri çekildi, gözleri yumuşak, saf sevgiyle doluydu. Jungkook nefesini tutmayı denedi "Seni düşünmeden duramadım Jungkook-ah!"
Jungkook sırıttı ve aşırı romantik bir cümleyle cevap verecekken Jimin dudaklarını tekrardan birleştirdi ve kelimeleri zihninde birer birer kayboldu. Jimin her şeyi yeniden sıcak ve ağır hale getirdi, onlar durmadan önceki çılgın dokunuşlara sessiz inlemeelrini bahşetti. Her şey sanki iki kat hızlanmış gibi hissediyorlardı. Bir birlerine zor zar ayak uyduruyorlardı.
Jimin'in dokunuşuyla Jungkook'un içi hamur gibi oldu. Aldatıcı, Jimin tam olarak buydu. Kesinlikle ve kesinlikle aldatıcı. Jimin iç çamaşırını çıkartmak için basketbol şortunu indirdiğinde bile emin olamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm Filthy and I Love It (m) ¦ jikook
FanfictionJungkook'un aklından geçen tek şey aman tanrımdı. Korku onu içine çekecek kadar karanlık, dipsiz bir kuyuydu ve tam anlamıyla ne yaptığını fark ettiği anda onu yutuyordu. O sadece... İçine keskin bir nefes çekti. Gözlerini açmaya çok korkuyordu. "K...