instant butterflies

2.3K 220 476
                                    

Hafif, tatlı bir esintinin hakim olduğu sıradan bir yaz gecesi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hafif, tatlı bir esintinin hakim olduğu sıradan bir yaz gecesi. Omuzlarımda Yerin teyze tarafından gereği olmadığını söylememe rağmen bırakılan kırmızı bir şal, önümde özenle hazırlanmış akşam yemeği, masanın üzerindeki kadehlerle şalımla aynı renkte olan kırmızı şarap. Aslında bakarsanız bu gecenin sıradanlığı sadece yaza ait değildi, bu atmosfer ve içerisine dahil olan insanlar, yirmi dört yıllık hayatımın büyük bir parçasıydı. Evime arabayla beş, yürüyerek de on beş dakika uzak olan olan bu ev, kendi kapımdan sonra kayıtsızca çalıp içine dahil olabileceğim tek yerdi. Yerin teyze ve Hoon amca da kendimi bildim bileli bana ebeveynlerimden sonra en yakın olan iki kişiydi. Tabii, aynısı oğulları Jungkook ve ebeveynlerim için de geçerliydi ancak burası işin tatsız, istisnai kısmıydı.

Jungkook'un varlığının etkisi toplama işlemindeki sıfırdan farksızdı. Hatta çarpma işlemindeki sıfır kadar da sinir bozucuydu, en azından benim için. Hatta tek benim için böyle olduğu da söylenebilirdi çünkü çevremizdeki —ne yazık ki doğduğumuz günden beri yüksek oranda ortak çevreye sahiptik— birçok kişinin favori kişisiydi, tahmin edebileceğiniz üzere benim için de tam tersi.

Ailesini ne kadar çok sevsem ve aramızda hiçbir zaman ikili bir problem olmasa da yıldızımız, daha doğrusu benim yıldızım onun yıldızıyla bir türlü barışmamıştı. İlkokulda da, ortaokulda da, lisede de ve ilk defa farklı okullarda olmamıza rağmen üniversitede de. Benim için hâlâ sinir bozucu ve kendini beğenmiş biriydi. Kimilerine göre bu kendini beğenmişlik değil, kendini farkında olmak ve bunu saklamamaktı ama dediğim gibi, yıldızım ondan haz etmediği için her hareketi bana batıyordu. Gülüşü, alaylı cümleleri, bakışı, hareketleri, insanlarla olan iletişimi... Tüm bunlara karşı gözlerimi devirmek, elimde olmadan gerçekleştirdiğim bir eylemdi. Bazen bir şey yapmasına bile gerek olmuyordu, başta olmadığı bir ortama sonradan dahil olması bile yetiyordu gözlerimin devrilmesine. İşin daha da sinir bozucu yanı, bunlar asla Jungkook'un umurunda değildi. Ona olan ters cümlelerimi, bakışlarımı bile umursamıyordu. Ben ne kadar onunla muhattap olmamaya çalışırsam çalışayım o, sanki çok yakın, yediği içtiği ayrı gitmeyen iki arkadaşmışız gibiydi. Anlamıyordum, bir insan nasıl bu kadar vurdumduymaz olabilirdi? Bu laubali tavırlarına bir gün katlanamayıp yüzünün ortasına bir tane vursam suçlu ben mi olurdum yoksa o mu?

Gerçekten sınırlarımı zorlamakta kimse onun kadar iyi değildi ve dahası, ne yaptığının gayet farkındaydı.

"Çok hayran kalmış görünüyorsun, imza ister misin?" İşittiğim ses ile farkında olmadan girdiğim transtan çıkarak başımı omuzumum üzerinden sesin sahibine, yani Jungkook'a çevirdim. Masadan lavaboya gitmek için kalkmıştım ve çıktığımda da gözlerim ilk defa dikkatimi çeken kupa, madalya ve plaketlerle dolu köşeye takılmıştı. Onları incelerken öyle dalmış olmalıyım ki, ne buraya gelirkenki adımlarının sesini duymuştum, ne de kendinden önce gelen parfümünün kokusunu.

"Kalsın." dedim omuzlarımdaki kaymak üzere olan şalı düzeltirken. Sesini duyar duymaz gözlerimin devrildiğini söylememe gerek var mıydı? "İmzan için sırada bekleyen bir sürü kız varken benimle harcama."

instant butterfliesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin