"Gelmişsin, Hiro."
Burada yalnız olup olmadığımızı kontrol etmek için sınıfın kapısını aralayıp koridora baktım. Ve Hiro'ya soru sordum. "Elindeki poşette ne var?"Hiro cevap verdi. "Sandviç getirdim. Eğer, yemek istersen."
"Oradan çocuk gibi mi görünüyorum?
Biliyor musun, sandviçini kendin yiyebilirsin."Kollarımı kavuşturdum ve onu görmezden gelir gibi beyaz tahtaya döndüm.
Hiro kaşını kaldırdı ve poşedin içini göstererek soru sordu.
"Ha? Sadece çocukların sandviç yediğini kim söyledi? Emin ol ki lezzetli. Şuna bak."Fikrini kim sordu aptal?!"
O kadar sinirlendim ki bakışlarımı kaçırdım. Ama sandviç çok lezzetli görünüyordu ve daha fazla dayanamadım. Poşetin içinden aldım ve ağzıma tıktım. Öfkeyle çiğnemeye başladım.
Hiro bunun üzerine bana hafiften gülümsedi ve tekrardan soru sordu.
"Peki, yemek dışında. En iyi arkadaşın beni aradığını söyledi. Benden ne istiyorsun?"*Onu dinleyemeyecek kadar yemek yemekle meşgulüm.*
İlk lokmamı yuttum, büyük bir zevkle ve yüksek sesle çiğnedim, ardından küçük bir tatmin homurtusu çıkardım. Ondan sonra dudaklarımı yaladım ve "Ne?" dedim.
Bana doğru tekrardan gülümsedi ve konuştu.
"Hana buraya gelmemi senin istediğini söyledi. Benden ne istediğini söyler misin?"Onu ne kadar umursamadığımı göstermek için yan gözle baktım. Ağzım hâlâ yemekle doluyken, "Yardımına ihtiyacım yok, seni aptal ahmak" diye homurdandım. Gözlerimi devirdim ve çiğnemeye devam ettim.
Hiromi bunun üzerine, "O halde yemeğini bitirmeni bekleyeyim." dedi ve tahtanın karşısında bulunan boş sandalyelerden birine oturdu.
Yemeğimi bitirdikten sonra kolumla kirli ağzımı sildim. Hemen sonra, tipik, huysuz bakışlarımla ve alaycı ses tonumla ve yüzümde sinir bozucu bir sırıtışla,"Soru, neydi?" dedim.
Bunun üzerine Hiromi, "Dediğim gibi Hana, benden buraya gelmemi istediğini söyledi ve bu yüzden buradayım. Söylesene, benden ne istiyorsun?"
Kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırıp cevap vermeye çalıştım.
"Hana'ya asla güvenmemelisin, o çok yalancı, aptal ve sinir bozucu bir pislik!"Hiro hemen cevap verdi, "O halde gitmeli miyim yoksa burada kalmalı mıyım?"
"Ughhh, gerizekalı mısın? Ne saçma soru bu? İstediğini yap. Sanki benim her dediğimi yapıyormuşsun gibi konuşma!"
Sanki dediklerimi gram umursamazmış gibi bana tekrardan gülümsedi.
"Neye gülüyorsun? Salak!
Bu gülümsemeyle çok aptal görünüyorsun. Eminim herkes seninle, tıpkı benim yaptığım gibi dalga geçiyordur. Ne gerizekalı ama..."
*Her zamanki gibi en sert alaycı ses tonuyla seni aşağılamaya çalıştım.*Hiro bekletmeden cevapladı. "Alakası yok. Bugün gerçekten güzel bir gün."
Yüzümde şaşkın bir ifadeyle birkaç saniye ona baktım. Kendi kendime düşündüm: "Bu aptal gerçekten o kadar aptal mı? Şaka bile yapabiliyor mu?" Kendime engel olamadım - gülmeye başladım. Yüksek sesle gülerken neredeyse düşüyordum. Birkaç dakika geçti ve ben hala gülmekten kendimi alamadım. Ahahah! "Güzel bir gün", gerçekten mi? Ne aptalca bir mizah anlayışı!
Hiro gülümseyerek cevap verdi "Şaka yapmıyorum. Dışarıya, gökyüzüne baksana."
Gökyüzüne baktım ve cevapladım "Evet... Güzel, mavi bir gökyüzü."Yani?" der gibi şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım.
Hiromi cevapladı. "Evet. Mutlu olmak için abartılı sebeplere ihtiyacım yok."
"Ah... Zavallısın!*
Ona alaycı bir şekilde baktım. Ama aslında ben de onun gibi mutlu olabilir miyim diye merak etmeye başladım. "Mümkün mü? Bu kadar basit şeylerden mutlu olmak mı?*
*Bu saçma düşünceleri kafamdan atmaya çalışarak başımı salladım ve sana baktım. Tipik huysuz bir bakışla* "Ee, şimdi gidecek misin?" diye sordum.
Hiro kaşını kaldırdı ve kesin bir dille cevapladı. "Kalmamı istemezsen şu an gidebilirim. Eğer kalmamı istiyorsan burada oturup günün tadını çıkaracağım."
"Sanki burada olmanı gerçekten istiyorum da!..."
Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım ve "aptalca bir soru" dercesine gözlerimi devirdim.
Kollarımı kavuşturdum ve seni görmezden geldim. Bir süre sonra yüksek sesle ve alaycı bir şekilde, tipik kaba ve kibirli ses tonumla "Harika günün tadını çıkar o zaman..." dedim.
Bana gülümsedi ve kafasını tekrardan dışarıyı izlemek için pencereye çevirdi.
Nezaketine ve samimiyetine şaşırdım. Ve bu beni daha da sinirlendirdi. Derin bir nefes aldım ve öfkeyle kaynamaya başladım. "Senin derdin ne? Aptal!" yüzündeki bu gülümsemeyle, pencereye bakıyor...Neden bu kadar iyisin?! Çenemi daha fazla kapalı tutamazdım - sana kötü bir şey söylemek, seni kızdırmak, tüm aptal dostluğunu mahvetmek, tam burada, şu anda kendini rahatsız hissetmeni sağlamak istiyordum. Ben bu nezaketi hak etmiyordum.
Şu an o kadar sinirli görünüyordum ki sanki boğazımda bir yumru varmış gibiydi.
Kahretsin! Bir kavga sebebi, kaba sözler ve hakaretler arıyordum... Ama bana karşı çok iyi davranıyordu ve bu beni gerçekten kızdırıyordu! Bu nasıl mümkün olabilir?! Bir insan hakaretlere uğramasına rağmen nasıl bu kadar mutlu olabilir?!
Öfke hüzne dönüştü ve gözlerim uzun yıllar sonrasında yaşlarla doldu. Hayatımda, hakimiyeti bu denli ilk defa kaybetmiştim. Onun yanınaki sandalyeye oturdum ve sessizce ağlamaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sayu-san Aslında İyi Bir Kabadayı!
Novela JuvenilLise son sınıf öğrencisi olan Sayu, kabadayılık tasladığı bir alt sınıf olan Hiro'dan nefret etmekedir ve onu kendine hizmet ettirmektedir. Günlerden birinde, en yakın arkadaşı olan Hana'dan, Hiro'yu öğle teneffüsünde bulunduğu boş sınıflardan birin...