"Korkutmayın beni." Elinde tuttuğu kağıtları inceleyip yalnızca emirler yağdıran biriyle iletişim kurmak çok zordu. "Ne isteyeceksiniz, söyleyin lütfen, rica ediyorum."
"Öğütücüye." Sabahtan beri verdiği yüzlerce kağıttan bir tane daha vermişti. Dediğini yapıp öğütücüye atmıştım. "Lütfen."
Sol eliyle başına masaj yaparmış gibi yaptıktan sonra bana doğru bakmıştı. "Lütfen." Sürekli tekrarladığım cümleler bıktırmış olacaktı ki, ilk kez yerinden kalkmış, gitmek için davranmıştı.
Önüne geçip yinelemiştim. "Lütfen."
Belimden tutup havaya kaldırmış, arkasını dönüp beni bıraktıktan sonra önüne çıkan engelden kurtulmuştu. Ben daha ne olduğunu idrak edemeden teras katından çıkıp gitmişti.
Peşinden koşup tekrar önüne geçtiğimde merdivenlerdeydik. Burası yirmi birinci kattı ve düşmek gerçekten çok tehlikeli olurdu.
Hızımı alamayıp düşeceğimi düşünüyordum. Bu yüzden ekstra dikkatliydim. Önüne geçtiğimde, durmasını sağladığımda, hiçbir şey olmayacağının bilincindeydim ama bileklerimi tutup sırtımı duvara yaslayan kişi benimle aynı fikirde değildi.
Kaşlarını çatarak sesini yükseltti. "Ne yaptığını sanıyorsun sen, ya düşseydin?" Yükselen sesi bile yeterince yüksek değildi. Endişeli gibiydi. İncitmekten korkar gibiydi.
Bu adama nasıl oluyordu da, şeytan diyorlardı?
"Evet, düşebilirdim. Bu yüzden sorumluluk alın ve soruma cevap verin, ne isteyeceksiniz?"
"Jeongguk." Kafasını eğdi ve sesli bir nefes verdi. Koşan bendim ama o soluklanıyordu. "Aptal." diye fısıldadı.
"Aptal değilim."
"Aptal değilsen bile yalnızca bir hizmetçisin. İş görüşmelerim seni ilgilendirmiyor."
"Ama o benim arkadaşım."
İki yanında duran ellerini duvara doğru uzattı ve beni kendiyle duvar arasında sıkıştırdı. "Hatırlatıp dur bana bunu, isteyeceğim şey konusunda daha da yaratıcı olayım, devam et böyle."
"Kardeşinin kalbini falan istemezsiniz değil mi?"
"Ne?"
"Benden istemiştiniz, hatırlamıyor musunuz?" Endişeyle sormuştum. Ming si daha yedi yaşındaydı. Kalbini falan istemezdi, değil mi?
Sanki çok komik bir şeyden bahsetmişim gibi güldü. İnci gibi olan dişleri gözler önüne serildi. Gülmek ona çok yakışıyordu. "Kimbilir."
"Bilemem ama bilmek isterim." İyice yakınlaşıp gözlerinin içine bakmıştım. Göz bebeklerinin içinden kendimi görmüştüm. Yavru bir kedi gibi yalvarıyordum. "Sikeyim." dedi.
Ne olduğunu anlayamadım. "Ne?" diye sordum ama cevap vermedi. Yalnızca yüzümü inceledi. "Sikeceğim." dedi tekrar. Mimiklerini yakalamaya çalışıyordum ama ne olduğunu gerçekten anlayamıyordum.
Bir anda bir adım daha attı ve dibime girdi. Eş zamanlı olarak çenemi tuttu ve yukarı kaldırdı. Dudaklarıma yapıştı.
Dudaklarıma mı yapıştı?
Duvarda duran eli olduğu yerden ayrılıp belime gelmiş, geldiği gibi yerinde turlayarak kalçalarıma ilerlemişti. Her şey bir anda olmuştu.
Elleri kalçalarımla temas ettiği an gözlerini açmıştı. Dudaklarımdan ayrılmıştı ve çeneme doğru akan salyalarını silmişti. Birkaç saniye içinde dudaklarımı yiyip bitirmiş, büyük bir açlıkla sömürmüştü. Şuan ise pişmanlık yaşıyordu.
Ben ne olduğunu hala anlamakta zorluk çekiyordum, anlayabileceğimi de zannetmiyordum. Hissetmiş miydim bilmiyorum ama istesem bile anlayamayacaktım. Çünkü en son hatırladığım şey; "Özür dilerim." diye fısıldayıp gözlerimi kapatışıydı.
Anlayamadığım birkaç sözcük ve sonrasında bastıran uyku ise neyin nesiydi, hiçbir fikrim yoktu.
....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
demon | taekook
RomanceLanetli şeytan, yıllar önce anlaşma yaptığı Jeon krallığından dördüncü prens Jeon Jeongguk'un evini temizlemesini istemişti. -yaş farkı -texting -semetae