7.

16 1 0
                                    

Bir kaç saat oturduktan sonra Mercan, Ahsen hanım ve Sümbül, Sümbülün odasına geçtiler ve sonunda güzel bir uyku çekebilecektim.

Sabah beşten, altıya kadar milyonlarca alarm kurduktan sonra küçük loş sarı ışıklı lambamı kapattım. Oda karanlığa büründü.

Yarım saat sonra

Sağa döndüm sola da döndüm. Sürekli kıvrandım. Yatakta ters döndüm ama uykusuzluk yine banamısın demedi! En sonunda pes edip ayaklandım ve yere bağdaş kurup düşünmeye başladım. Ama neyi? İşte onu bende bilmiyorum.

Unutacak ve hatırlayacak çok şeyim var. 23 yıllık son sürat berbat ilerleyen ömrümde gerekli gereksiz herşeyi yaşamış olduğumdan beynimdeki bellek bazı kısımları silmeye başlamıştı, lise gibi.

Beynim şuan o kadar gerekli olan bir kısmı silmişti ki, hatırlamak için zorlamak zorundayım sanırım. Zor olacak.

Krem rengi, tırtıklı duvara bakarken gözümde canlanan anılardan rahatsızdım. Beni geçmişime bırakmayın...

"Pişt! Geliyormusun kantine?" Uykum vardı ama keşke salsa benim bu at kuyruklu kız. "Gelmeyeceğim at kuyruğu, bir dakika, harbi kimdin sen? Tanımıyorum bile seni, yeni mi geldin ? Neyse banane. Git başımdan" ters davrandığımı sonradan kavradım ama söylemiştim bir kere.

Ertesi gün, öğle arası elimde küçük bir çikolata ile yanına gittim. Elinde koyu sarı bir defter bir şeyler karalıyordu. Önündeki boş sıraya oturup, kafamı defterin önüne eyip gülümsedim. Ani bir hareketle defteri suratıma fırlatmak suretiyle hareket etti. Ardından masaya düşen bir şeyin sesi. Neydi o ?

Gözlerim kapalı bir şekilde bir kaç saniye bekledim. Bir şey olmadığını anlayınca aniden açtım, karşımda şaşkın bir yüz vardı. "O ses neydi?" Dedim. İnşallah bir şey kırılmamıştır. O kadar param yok be benim! "Bilekliğim koptu" dedi hayal kırıklığıyla. Bir nefes verip boncukları masanın üzerinden toplamaya başladı. Elini tutup bana dönmesini sağladım. "Özür dilerim, manevi bir değeri varmıydı? Sen dur ben bunları toplayıp tamir edeceğim. Adresini verirsen akşam evin bırakabilirim." Bir şey demesine fırsat vermeden yere eğilip küçük elmas şeklinde yeşil boncukları toplamaya başladım.

"Manevi bir değeri var artık. Ve adresim zaten sende var. Ortak ödev için gelecektin, mesaj olarak attım ama görmedin sanırım. O derste de uyuyordun." Uyurken neler kaçırmışım ben böyle.

"Telefonda çok vakit geçirmem ondandır. Kusura bakma" Dedim ve tebessüm ettim. Çok büyük hatalar yapmışım galiba ben bu at kuyruğuna. "Ya sen niye her gün at kuyruğu yapıyorsun? Diğerleri gibi değişik falan yaptığını görmedim hiç." Keşke biraz sussan be!

"Toplu seviyorum, kendimi kimseye beğendirmek gibi bir derdim yok" gözümü kaçırdım "ihtiyacın da yok zaten" Dedim.

Gözümden düşen yaşla kendime geldim. Bunlar hatırlamamamam gereken şeyler! Bunlar hatırlamamam gereken şeyler.

Yavaşça ayağı kalktım. Sanki hızlı hareket edemiyordum. Masama oturdum ve köşede duran defteri önüme çektim.

O olabilir mi?

Rast gele bir sayfa açtım;

"Selamın Aleyküm ey günlük; Bu gün sadece dertleşmek için geldim galiba. Neyse, nasılsın? İyi sayılırım bende işte ne olsun. Kimi kandırıyorum çok kötüyüm, berbatın da ötesi! Barın bu gün Arzu Berrak ile beraberdi... Barın neden hiç bir şeyin farkına varmıyor? Neden onu hep biri bilgilendirmek zorunda? NEDEN! Göz yaşıma değer mi? Değer. Değer ama değmesindi. Barın bu gün yanına gitmediğim için beni üst üste üç kere aradı. Cevap veremedim, sadece ekrana öylece baktım. Sonra açmayacağımı anlayınca mesaj attı. "Bu gün yanıma gelmedin bir şey mi var?" Dedi. Ona da cevap vermedim. Ne diyebilirdim ki zaten. Sonra tekrar yazdı "iyimisin? Evine geliyorum!" Benim için endişelendi, ama başkalarına da yapmıştır bence. Sonra penceremin önüne geldi. Küçük bir taş attı, bakmadım. Tam iki saat on yedi dakika bekledi. Peki ben o sıra ne yaptım? Kulaklığımı takıp Manuş baba-Dönersen ıslık çal dinleyerek onu izledim. Çok güzel bir aktivite! Gitmeliyim sanırım Barın arıyor ve bu sefer açacağım. Ne diyeceğimi bilmiyorum ama diyeceğim işte. Eyvallah!"

Çatık kaşlarım ve merakım ile birlikte diğer sayfaya geçtim.

"Sadece, iyiyim merak etme ve beni bir daha arama lütfen, diyebildim. Şaka gibiydi! Kapattım hemen, ardından sürekli yazdı. Belki destanlar ama ben bakmadım. Niye bilmiyorum ama kalbim sızlıyor. Uyuyacağım şimdi, eyvallah!"

Ciddimiydi? O Barına aşıkmıydı?

Defteri kapatıp ayağı kalktım, yeterince duygusal olmuştum. Şimdi ava çıkma vakti.

Çok kısa bir süre duşa girip çıktım. Hemen siyaha boyanıp, siyah eldivenleri elime geçirdim. Her şeyi her zamanki gibi yerine takıp, balkona çıtkım.

Yangın merdivenlerini kullanarak aşağı indim. Demir parmaklıklardan atladıktan sonra şehrin sokaklarında özgürdüm. Ama bazılarının son özgürlüğü gibi...

............................................................................

Yarım saattir yürüyordum. Islak saçlarım önüme düşerken hızlı yürümeye çalışıyordum. Sabah olmadan bu iş bitmeli!

Ara sokaklardan bir tanesine girdim. Sessizlik.

Sakince ellerime cebime yerleştirip yürümeye devam ettim. Rüzgarın sesi.

Hâlâ yürüyordum. Rüzgar ve ben yanlız değildik.

Bir kaç dakika sonra sağ taraftaki evin balkonundan tam önüme atayan kişiyle kesiştim. İşim çok uzun sürmeyecek demek ki.

"Vaay, kardeşim!" Dedi alaycı bir tonlamayla. Yüzündeki gülümseme?

Tıpkı onun gibi gülümsedim, -buna piç gülüşü denir gibime geliyor- "Kardeşim? Uzun zaman önce nefretinde boğulmamı istemiyormuydun? Kardeşlik bitti sanıyorum ki?" Elbetteki bitti, dalga geçiyor! Dalga denizde olur yavrum. Susarmısın iki dakika.

"Aa, nefret bende değil sende. Unuttun mu? " Evet, unuttum. "Sus artık Demir çok havalısın tamam sus."

"Biliyorum biliyorum." Dedi ve küçük bir kahkaha attı. Komik mi lan!

"Evet halledelim şu işi artık sabrımın da bir sınırı var." Dedim ve yürümeye devam ettim.

Arkamda bir kaç saniye durdu ve hızlı adımlarla bana yetişti. Bununla iş yapacağıma inanamıyorum!

"Bugünkü talihlimiz kim ?" Dedi merakla. Sananeydi, sonuçta iş benim yani. Ne yapacaksın ? Bananeydi.

İki dakika sonra sokak çocuklarını topladıkları bir harabeye gelmiştik. Burası Ateşin yeriydi. Yaklaşık elli küsür çocuk vardı. Ateş iyilik meleği değildi tabiki, arsız bir uyuşturucu bağımlısı ve Biseksüeldi. TAM BİR PİÇ!

Balkon korkuluklarından tuğla yığınına çıktık ve içeriye daldık. Bütün çocuklar, Ateş ve onun ayakçıları.

"Selamın Aleyküm gençler, sohbetiniz bol olsun" diye bağırdığımda bütün gözler beni bulmuştu.

Ateş ayaklanğında yanındaki on bir ila on üç yaş aralıklı bir erkek çocuğa gözüm takıldı. Gözleri dolmuştu. Ve pantolonunun düğmesi açıktı. Şaka değil mi? Düşündüğüm şey değildir değil mi?

"Vay Demir ve yoldaşı. Neden geldiniz ?" Öne bir adım atıp düşüncelerimi aklımda durmadı için hapsettim. "Aa Ateşciğim insan selam alır ilk çok ayıp " biraz durdum ve aklıma bir şey gelmiş gibi parmağımı savurdum "doğru kusura bakma, sen insan değildin unutmuşum" Demir tuhaf bir kahkaha attı. Demekki o da fark etmişti.

Ateşin yanakları al olmaya başladığında açık vermeyip duruşunu dikleştir "Laf ebeliğini kes ve sebep söyle sebep?" Taktı ya!

İki elimi de belime götürüp, roman havası oynar gibi belim ve kalçamla daire çizdim. Onlar ne yapmaya çalıştığımı çözemezken Demire bir bakış attım. Aynı anda belimizdeki silahları onlara doğrultup Ateşi hedef aldık. Ve o artık yoktu..

NİÇİNDİR?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin