🌑1🌑

78 7 0
                                    

Medya: Bölümü yazarken dinlediğim şarkı



Alarmın sesiyle, birbirine yapışmış göz kapaklarımı güçlükle ayırdım. Komidindeki telefonu elime alıp alarmı kapattım ve gözlerimi tavana diktim. Yine bol kâbuslu bir gece geçirmiştim ve birbirine yapışan göz kapaklarım ağladığımın habercisiydi.

Daha fazla oyalanmadan yataktan kalktım ve odanın içindeki banyoya girdim. İşlerimi halledip odaya geri döndüm ve alarmın yüksek sesine rağmen uyanmayan Defne'yi uyandırdım. O da banyoya girdiğinde siyah dar kot pantolonumu ve siyah lakosumu üzerime geçirdim. Lakosun ilk iki düğmesini ilikledim ve uçlarını pantolonun içine soktum.

Ben bunları yaparken Defne de banyodan çıkmış ve üzerini giyinmeye başlamıştı. Geri banyoya dönüp orta boydaki saçlarımı taradım ve öndeki perçemlerimi düzeltip banyodan çıktım. Defne'yle beraber çantamıza bir kaç test kitabı koyduk ve odadan çıktık.

İkimizde on ikinci sınıftık. Sınava iki ay vardı. Okulda ders hala anlatılıyordu. Ama ben hepsini bildiğim için sadece test çözüyordum. Bildiğim şeyleri bir daha dinlemek, bana göre ,tamamen zaman kaybıydı.  Benim bütün konularım bitmişti ama Defne'nin birkaç eksiği vardı. Onları da beraber çalışarak hallediyorduk.

"Mavi, okula gitmeden bir yan sokaktaki pastaneye uğrayalım. Oranın açmaları güzel oluyor." Dedi Defne.

"İyi olur bayadır yemiyorduk." Dedim ve yolumuzu pastaneye çevirdik.

Pastaneye geldiğimizde Defne sade açma alırken ben çikolatalı istemiştim. Çikolata bu hayattaki en sevdiğim şey olabilirdi. Tabii Defne'den sonra.

Parasını ödedik ve pastaneden çıktık. Açmalarımızı yiye yiye okula geldik. Derse ucu ucuna yetişmiştik. Ders edebiyattı. Sıramıza oturup eşyalarımızı yerleştirdik. Defne edebiyat kitabını çıkarırken ben fizik soru bankamı çıkardım. Birkaç soru çözsem iyi olacaktı. hocalar bu durumu pek sevmiyordu ama söylediğim gibi, bir daha dinlemek zaman kaybıydı. İlk soruyu çözerken hoca içeriye girmişti. Herkes ayağa kalktı.

"Günaydın. Oturabilirsiniz." Hepimiz oturduğumuzda hoca sayfa sayısı söyledi ve derse başladılar.

Neredeyse dersi yarılamıştık. On yedi soruluk bir test bitirdim ve cevap anahtarından kontrol ettim. Hiç yanlışım yoktu ama bir boşum vardı. Biraz daha soruyla ilgilenmeye karar verip çözmeye çalıştım. Çok geçmeden hoca adımı seslendi.

"Mavi!" Kafamı kaldırıp cevap verdim.

"Efendim hocam."

"Dersi takip etmiyorsun. Bu konuyu biliyorsun herhalde." Dedi ve tahtadaki soruyu okudu. "Söylev türünün latin edebiyatındaki en önemli temsilcisi kimdir? Bu soruyu bize cevaplar mısın?"

"Cicero'dur hocam." Dediğimde biraz şaşırsada devam etti.

"Peki, eski yunan edebiyatında?" Diye sorduğunda hepsini tek tek soracağını anladığım ve hepsinin cevabını verdim.

"Eski Yunan edebiyatındaki Demosthenes, Latin edebiyatında Cicero, Fransız edebiyatında ise Bossuet, Mirabeau ve Robespiere dünya edebiyatındaki önemli söylevcilerdir hocam." Bir süre hiç bir şey söylemeden yüzüme baktı. Daha sonra boğazını temizleyip

"Aferin." Dedi. Ama o kadar kısık sesli söylemiştiki zar zor duymuştum. Hoca derse söndüğünde bende soruma dönmüştüm.

Ben soruyu çözdüğümde zil de çalmıştı herkes bir yerlere dağılırken Defne gülerek konuştu.

"Yine yaptın şovunu." Dediği şeyle kıkırdadım.

"Sadece istediği cevabı verdim."

"Neyse çok uykum var. Beni bir yedi ders uyandırma." Dediğinde kıkırdadım. Her an her yerde uyuma potansiyeline sahipti.

"Tamam uyandırmam majesteleri." Dedim ve testime geri döndüm.

🕒

Okul bitti ve yurda doğru yürüyorduk. Normalde okul çıkışı kafeye, çalışmaya giderdik ama salı ve cuma günleri izinli oluyorduk. Şu an ise gelecek hayallerimizi konuşuyorduk.

"Beraber ev tutmuşuz. Böyle 2+1 şirin bişey. Sen hukuk okuyorsun bende iç mimarlık. Sonra mezun oluyoruz. İşe giriyoruz VE PARAYA PARA DEMİYORUZ! AYY, ÇOK GÜZEL!" Sonlara doğru neredeyse çığlık armıştı. Ben ise onun bu haline kahkahalarla gülüyordum.

Bütün yol böyle gülerek geçmişti. Yurda vardığımızda Müdire Anne bizi odasına çağırdı ve hiç bir yere uğramadan odasına gittik.

Kapıyı çalıp içeri girdiğimizde sağ tarafta bizi; kırklarının sonunda, dik duruşlu, gözleri yaşlı bir kadın ve ellilerinin başında, yine dik duruşlu, şefkatle bakan bir adam karşıladı. Sol tarafta ise; kırklarının sonunda tatlı bir kadın ve  yine kırklarının sonunda kadının aksine sert ama bi o kadar da güleryüzlü olan bir adam vardı. Onları daha fazla incelemeden Müdire Anneye döndüm.

"Bir şey mi oldu Müdire Anne? Bir sorun yoktur umarım."

"Hayır, Mavi. Bir sorun yok. Sizi buraya bu hanımefendiler ve beyfendilerle tanıştırmak için çağırdım." Dediği şey ile bakışlarım yine onları buldu. İçimi bir huzursuzluk kapladı ve bakışlarımı Defne'ye çevirdim. O da bana bakıyordu ve ne olduğunu anlamak ister gibi bir hali vardı. Bu sefer Defne Müdire Anneye dönüp konuştu.

"Neden tanışıyoruz?"

"Bunları konuşacağız. Ama önce Ezgi hanım ve Aslan beye bekleme odasını gösterir misin? Sende onların yanında bekle. Ben birazdan sizi çağıracağım." Dediğinde Defne bana döndü. Başımla onu onayladığımda

"Buyurun, bu taraftan." Diyerek kapıyı açtı. Sol tarafta oturan çift ayağa kalkıp kapıdan çıktığında Defne'de arkalarından çıktı ve kapıyı kapattı.

Olanları anlamaya çalışıyordum. Bizi evlatlık mı alacaklarıdı? Defne ile ayrılacak mıydık? Düşüncelerimi Müdire Anne böldü.

"Otur Mavi. Konuşacaklarımız var." Lafını ikiletmeden az önce kadının kalktığı yere oturdum ve Müdire Anne konuşmaya devam etti. "Bunlar Gamze Özkan ve Güven Özkan." Derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti "Yani senin öz annen ve eşi." Dediğinde bir ürperme hissettim. Kulaklarım işlevini yitirmişti sanki. Sözler beynimde yankı yapmaya başladı. 'Senin öz annen ve eşi.' Beni yetimhane kapısına bir puset içinde, üzerinde adım yazan bir kâğıt ile bırakan öz annem ve eşi...

Öz annem ve... Eşi..?


Kestik 🎬

Mavi Ay'ın EvreleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin