i.
Her şeyden sonra onu ilk görüşüm, beş ay sonra mezarlıkta oldu.
İsimsiz bir mezar taşının arkasında oturuyordu. Beni görürse kalkıp gideceğini bildiğimden yaklaşamadım. Sol elimde çiçek buketi ile bir ağacın gövdesine yakın dururken onu seyrettim. Gözlerini kapattı, başını geriye eğdi ve kahve saçları mezar taşının üstünü öptü. Dudaklarını kıpırdattığını ve arada büyük büyük iç çektiğini gördüm. Tek taraflı konuşması boyunca bir kez olsun sıkılmış görünmedi gözüme.
Ayağa kalktığında açık renk ceketinin etekleri rüzgar yüzünden çırpındı. Ellerini ceplerine sokmadan önce birini dudaklarına götürdü. Parmak uçlarını öptü büyük ihtimalle. Taşın üstünü o eliyle, parmaklarının uçlarıyla okşadığından böyle düşündüm. Sırtını doğrulttu sonra. Gözüme daha bir uzun geldi o an. Bastığı yere dikkat ederek geçti ve iki adım atmışken durup omzunun üstünden baktı. Bakışları beni o kadar çabuk ve kolay buldu ki şaşırmaya fırsatım kalmadı.
Gerçi neden şaşıracaktım ki? Karşımdaki kişi Dazai Osamu'ydu.
Beni baştan aşağı süzdü. Şimdi sıkılmış görünüyordu. Aramızda dört metre mesafe vardı ve kapatmaya niyetli değildi hiç. Ona bir adım gittim, dudaklarında hemen bir somurtma çiçek açtı. Gözleri donuklaşırken ikinci adımımı atamadım. Yüzünü buruşturdu, bir şeyler mırıldanarak döndü ve beklemeden, tereddüt etmeden mezarlığın çıkışına doğru yürümeye başladı.
O uzaklaşırken buket elimde gevşedi. Onu artık göremediğimde uyuşuk bir şekilde sallana sallana yürüdüm ve çiçekleri mezarın önüne bıraktım. Toprağın altındaki kişiyi düşünmeye başlamadan önce bile halihazırda nemli olan gözlerim daha da suyla doldu. Yine de gözyaşı dökemedim. Ne ettiysem kendim etmiştim çünkü. Hiç kimse kendi yaptığı şeyler yüzünden şikayet etmemeli veya ağlamamalı. Bu onursuzluk. Belayı başına kendin açtıysan başkalarını içine çekmemelisin. Cezanı kabullen ve sessizce başını önüne eğ. Bu kadar pişman olduysam geçmişte yapmamalıydım. Yaptıysam şimdi şikayet hakkım yok.
Ama... Ama... İçimde dile getiremeyeceğim ama'lar var tüm sözlerime rağmen. Bunları tek bir kişiye dökebilirdim. Lakin beni dinlemesi bir mucize olurdu. Spoiler uyarısı, mucizeler hayatıma pek uğramazdı. Uğradıklarında onları bizzat mahvederdim.
Başımı sessizce önüme eğdim. Hem eski dostumun ölüsüne saygımdan hem de cezamı kabullendiğimden.
ii.
İkinci sefer Lupin Bar'daydı.
Her zamanki yerine oturmuştu. Her zamanki siparişi önünde değildi ama. Bu sefer Oda'nın içkisinden almıştı. Bir bardak da değil, iki tane. Ona yer ayırıyormuş gibi bardağı yanındaki boş oturak ile hizzalamıştı.
Barın loş ışığında saçları ve yüzü hep yumuşak, güzel görünürdü. Bu sefer de farklı değildi. Sargısız, ifadesiz yüzü güzeldi. Ellerinden birinin üstünü, çenesinin altına yerleştirmişti. Dudaklarını düşünceli bir biçimde büzüyordu ve diğer eli bardağının kenarındaydı. Ben ona bakarken uzun işaret ve orta parmağını içkisinin içine daldırdı, buzla oynamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
foxes and fur shop
Fanfictioni. Sakaguchi Ango/Dazai Osamu. ii. The Dark Era sonrası, canon uyumlu değil. Oda'nın ölümünden aylar sonra ilk kez konuştuklarında Dazai, Ango'ya iki tilkinin hikayesini anlatır.