Minho ile Hyunjin o gün çok da konuşmadılar. Hyunjin çok uğraştı konu bulabilmek için, bulamadı.
Minho da çok uğraştı kendini aşabilmek için, aşamadı.
Iki kişi, büyük bir sessizlik, kaldırımda akan kalabalık, gerilim, eriyen buzlar, oluşan soğukluk.
Minho da Hyunjin de gerildi.
"Hyunjin" dedi Minho sonunda sessizliğe. Yandaki bankta oturuyorlardı.
Hyunjin derin bir nefes verdi ayakkabılarını izlerken. Cevap veremedi.
"Akşama iş verdiler bana, gitmem lazım" dedi sonunda Minho.
Hyunjin yine cevap veremedi. Morali bunun için oldukça bozuktu.
"Gidiyorum o zaman" diye tamamladı konuşan, "Görüşürüz. Kahve için teşekkürler."
Hyunjin o sessizce kalkmış giderken başını kaldırdı. Saçlarından geçirdi ellerini stresle.
Onları ayıran neydi sahiden?
Onu tutamama sebebi neydi?
Dur hyung, iyi olacağız diyememe nedeni?
Minho da omuzları düşük bir şekilde, elinde hafiften sıktığı plastik bardağı çöpe attıktan sonra, yürüdü.
Takip edilme hissi yoğundu. Başını kaldırdı ama geriye bakamadı. Hyunjin onu izliyor olmalıydı.
Ama Hyunjin yeri izliyordu tam tersi yönde yürürken. Aklında Minho olsa da yönü ona dönük değildi.
Adımları birbirinden uzaklaşırken ikisi de birbirini daha çok özledi. Yine de biri birine dönüp peşine düşmedi.
Birlikte oldukları süreler azalırken gittikçe hüzünleniyordu, belki de süreç böyle böyle kısalıyor ve insanlar böyle kopuyordu?
Hyunjin düşündü bunları. Yollar boyunca ayaklarını sürüdü, düşündü. Minho'ya ait dünyada kendine yer aradı, durdu.
Hyunjin o sıralar canının sıkkın olduğunu pek de idrak edemiyordu.
Hyunjin eve geldiğinde bilerek bilgisayar oyunu oynadı. Her ne kadar Jeongin ile karşılıklı oynasalar da tat alamıyor olması onun dikkatini çekmiyordu.
Gece olunca Hyunjin o günün ilk öğünü olan çikolatasını yeyip midesini sakinleştirmek istedi, yine de midesi yandığı için uyumaya karar verdi ve uyumak üzere yatağına uzandı.
Eline telefonu aldı.
Minho da elinde telefon, uzanmış bakıyordu son mesajlara. Girdi, Hyunjin'in online olduğunu gördü. Yazıp yazıp sildiğini de.
İçi yandı.
O da böyle olsun istemiyordu.
Telefonu kilitleyip kenara, şarja bıraktı. Gözlerini kapattı. Yarın iş vardı.
Hyunjin gibi çalışmıyor oluşu Minho'nun 08-17 işe gitmesine neden oluyordu. Hyunjin ise evden çalışıyor, işini halledip kendi hayatına bakabiliyordu.
Minho bilgisayar mühendisiydi, Hyunjin ise hayatını resimleri ile idame ettiriyordu.
Minho gece uyumadan bir an önce de Hyunjin'i, onun resimlerini, gülüşünü, hüznünü ve onunla olan konuşmalarını düşündü.
Sabah işine gittiğinde Seungmin ile normal muhabbeti olan itişmeye güç aradı içinde.
Yanlış anlaşılmak istemiyordu. Her zamanki halinde olmak istiyordu.
Son günlerde gördüğü canlı kabuslar nedeniyle içine kapanıyor oluşu onu iyiden iyiye kötü yapmamalıydı.
Beklemek yerine konuşmaya başlamak istedi. Neyse ki Seungmin biraz heyecanlıydı laf atma konusunda.
"Hey, gıcık" dedi Minho'ya.
Minho gözlerini devirdi. Seungmin eğlendi.
"Cevap da vermiyor, hayvana bakın."
"Hey, o abin" dedi Jisung onu çimdiklerken, "Saygılı ol lan it."
Seungmin Minho'nun mimiklerini tarttı, korkacaktı ki cevabı duydu.
"Sus lan manda yoğurdu. Sabah sabah ne kokuyorsun başıma?"
Seungmin gülmedi, bilerek somurttu.
"Senin gibi sıradan ve dandik inek sütü olmaktansa manda yoğurdu olup kokarım."
"Manda yoğurdu kokuyor mu la?" dedi Jisung kendi kendine, şaşkınca. Sonra kendine gelip Seungmin'e tekrar hamle yaptı.
"Seungmin, bal küpüm" dedi Minho alayla dilini şaklatıp, "Mesai öncesi kafa ütüleme. Hadi ufaktan yaylan."
"Ay sana kaldım" dedi Seungmin, bir daha ölçüp biçti Minho'nun hislerini. Onu mutlu etmişti, Minho güne keyifli başlamaya karar vermiş gibiydi. Kendi ile gurur duyup hıh yaparak çekti, gitti.
Minho maillerini açtı oturduğu gibi, mesajları da. Hyunjin yine çevrimiçiydi.
Neden onu kontrol edip durduğunu sorsalar Minho ona anlatmak istediği şeyler olduğunu kabul ederdi.
Anlatır mıydı peki?
Minho uflayarak sekmeyi kapattı.
Hyunjin de onun çıktığını fark edip telefonunu kenara attı. Döndü tuvaline, eline bir renk aldı.
Bu renk ruhu gibi... kapkaraydı.
Minho çıkışta birini duvara yaslanmış buldu. Gülümsedi gözünün önünde bir sahne canlanırken.
Bu adam Hyunjin olmalıydı, kabuslarında ölen Hyunjin.
Hayır, doğrusu Minho ölürdü Hyunjin yaşasın diye. Arabaya binemediğini düşündü duvara yaslanan adamı bir daha göremezken.
Çok da umursamadı, umursanacak bir durum da değildi açıkçası.
Hyunjin gelsin diye biraz oyalandı Minho, içeri girdi onu arabası ile gelirken görünce. Havalı bir şekilde dışarı çıktı yeni çıkıyor gibi.
Hyunjin arabasını durdurup onu öne aldı. Minho sakince bindi, kapıyı kapattı.
"Hyung, nereye gidelim? Bugün cuma?"
Minho güldü ona, cevapladı.
"Uçur beni büyük aşkım."
Hyunjin kalbinin hızlandığını biliyordu da bu son cümle onu öldürecek kadar heyecanlandırdı.
"Gel Han nehrine gidelim, kemerini bağla" dedi Minho'ya. Minho kemerini keyifli gibi bağladığı anda yola çıktılar.
Minho o an çalkalandı.
Araba takla atıyordu. Kan ve korku ortamı hızla boyarken Minho sadece öldüğünü idrak edebildi.
Hyunjin'in olduğu yöne döndü korkuyla.
Hyunjin yaşayacak gibi duruyordu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ghost // DANCERACHA ✔️
FanfictionHyunjin Minho'nun kurduğu hayallerde kendini de kaybetmek üzere iken yardım almaya karar verir. Ne yazık ki Minho için bunlar hayal değil, gerçektir. Bir de üstüne üstlük hayalleri tam aşık olunabilecek tip ve karakterdedir. (Schizophrenia, Mani(a)c...