"Salyan akmış resmen."
Jungkook, rüya ve gerçekliğin arasındaki o ince sınırdayken zihninin çok uzak köşelerinden kopup yavaş yavaş gerçekliğe döndü. Uykusunda tamamen devre dışı kalmış algıları tekrar çalışmaya başladı. Ona çok da yabancı gelmeyen o tiz ses, Jungkook'un onu akıntılı bir nehirde küçük bir tekne ile sürükleniyormuş gibi hissettiren uykusunu bölen o korkunç ses hemen yanı başındaydı. Uykusuna geri dönmesinin imkanı yoktu, gözlerini açıp Sooyoung'un kendi standartlarına göre çirkin olan suratıyla karşılaşmaya cesareti hiç yoktu, en iyi ihtimalle ara sıra işe yaradığını bildiği uyuma numarasını denemek istedi.
"Beni gerçekten kandırabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun. O koca kıçını kaldır ve aşağıya in, kahvaltıdan sonra denize açılacakmışsınız."
Sooyoung'un dümdüz ve içinde nefret duygusu bile barındırmayan ince sesi oğlanın kulaklarını doldurduğu zaman hâlâ puslu olan zihni tamamen aydınlığa kavuştu. Cümlenin içinde onu bu aydınlığa kavuşturan önemli bir detay vardı; deniz.
Dünün anıları zihninde silik bir harita gibiydi, hangi zaman dilimi içerisinde ne yaptığını hatırlamıyordu. Yalnızca bedeninin birazcık dinlenme ihtiyacıyla sızladığını ve sonra kendini yorgunlukla yatağa attığını hatırlıyordu. Buraya seyahat etme amaçlarını dahi unutmuştu ve şimdi parçalar yerine oturmaya başlamıştı.
Gözlerini yavaş yavaş açtı ve görüş alanı netleştiği zaman karşısında türünün ne olduğunu bilmediği bir canlı gördü. Üzerindeki beyaz tişörtün yakası kaymıştı, saçları kafasının üzerinde yeni bir dünya savaşı başlatmak üzereydi, uyku yüzünden şişmiş gözleri de Jungkook'un yüzünü buruşturmak istemesine neden oluyordu. Jungkook, Sooyoung'un bütün o güzellik standartlarının dışında bir tazeliği ve duruluğu olduğunu bilmesine rağmen bu durumun üzerine gitmek fena halde hoşuna gidiyordu, bu yüzden gözlerini açar açmaz aniden yatağında geriye doğru kaydı, elini kalbinin üzerine koydu ve gözlerini her an içinde bulundukları yuvadan çıkıp dışarıya fırlayacaklarmış gibi büyüttü.
"Hâlâ bir kabusun içinde olduğumu sandım," Sesinin çizgilerine biraz drama katmayı ihmal etmedi. "Yüce Tanrım."
Jungkook, Sooyoung'un yavaş yavaş kızaran kulakları ve değişen yüz ifadesine rağmen gülmeye başladı, o üzerine gelmeye başladıkça gülüşleri sıklaştı, öyle ki dün geceden beri hiçbir şey yemediği için boş olan midesi kasılmaya başladı.
"Bana merhamet et." Sooyoung, Jungkook'un üzerine bir hışımla atıldığı zaman oğlan sesindeki alaycı ifadeyi bozmadan yalvardı.
"Senden nefret ediyorum."
Jungkook, aralıksız gülmeye devam ederken kardeşinin ona savurduğu, on sekiz yaşındaki bir kız çocuğuna göre fazla cüretkar olan yumrukları engellemeye çalışıyordu. Yumrukların ardı arkası kesilmedi ve bir yumruk yanlışlıkla da olsa Jungkook'un dişine doğru savruldu. Sooyoung, panikle ellerini kendine doğru çekerek olduğu yerde kasıldı, gözleri yatağın üzerindeki buruşuk beyaz çarşafları izlese de büyüğünün keskin bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu. İşte böyle durumlarda Jungkook'un ona karşı yapacağı hamleyi kestirmek zor oluyordu. Jungkook ya bulundukları ortamı terk ederek bu yaptığının bedelini ödetmeyi başka bir zamana erteleyecekti ya karşı hamlede bulunacaktı ya da Sooyoung'u utandıracak bir anı hatırlatacaktı. Sooyoung, zihninde bu üç ihtimal arasında mekik dokuduğu sırada Jungkook'un dudakları yavaşça oynamaya başladı.
"Dokuz yaşındaki yıl sonu etkinliğini hatırlıyor musun?" Jungkook, Sooyoung dümdüz sesine ve keskin bakışlarına karşı kafasını yavaş yavaş salladıktan sonra devam etti. "Tarihte büyük bir devrim yaratacağını düşünerek giyindiğin Hannah Montana kostümüne gülünç görünüyor diyen çocuğu gitarınla fena tartaklamıştın, sonra da gitarını kendi ellerinle kırdığın için günlerce ağlamıştın." Sooyoung, Jungkook konuştukça daha fazla sinirleniyordu, damarlarında akan kanın derisini yaktığını hissediyordu. "İşte ben bu olayı laf arasında Yoongiye anlattım."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunset boulevard | jikook
Fanfiction"onunla güneşli, sıcak ufuklara doğru açılmak istiyorum."