Bölüm 2: piyonlar ve gözlerDuygularınızı ne kadar bastırabilirsiniz? Her şeyin bir sınırı vardır, eğer buna şimdi inanmıyorsanız bile masalımız bittiğinde inanmış olacaksınız. Her şeyin bir sınırı vardır ve duyguları bastırmak da bu sınırlara tabidir. Göz pınarlarınızı dolduran hüznü bastırabilirsiniz, içinizi ısıtan sevinci de bastırabilirsiniz. Tüm vücudunuzu titreten nefreti ve öfkeyi de pekala bastırabilirsiniz. Az önce söylediğimi hatırlayın ama. Nereye kadar bastırabilirsiniz?
Duygular zavallı insan doğasının bir parçasıdır. Doğanıza ne kadar karşı dik başla karşı çıkabilirsiniz
Prens Jeongin hatırlamadığı zamanlardan beri bastırıyordu her şeyi. Ne zaman başlamıştı, hislerini bastırmadan yaşadığı bir zaman dilimi var mı tam olarak bilemiyordu. Lunalıların garip özelliklerinden birinin hafızalarının çok iyi olması olduğunu bilmiyorsunuz ama şimdi öğrendiniz. Çoğu Lunalı çocukluklarını bile dün yaşamış gibi hatırlarlar ancak Jeongin çoğu anısını anımsayamıyordu. Her tarafı kusur dolu olduğu için gizlediği sayısız özelliğinden biriydi bu da.
En net hatırladığı dönemler annesinin ölüm kıyısında olduğu zamanlar ve bu düşününce biraz trajikomik. Jeongin'in annesi Prenses Rui, Amabile prensesi olarak doğmuş ve veliaht prenses olarak tacı devraldıktan sonra kendisinin en çok işine yarayacağını düşündüğü bekar erkekle evlenmişti. Bu kişi de o anki ordunun ikinci komutanı Atlanta olmuştu. Amabile Krallığında soy erkekten yürür gibi saçmalıklara yer yoktu. Kraliyet kanı cinsiyete bakmazdı, hangi soyla karışırsa karışsın baskın gelirdi.
Kana karşı üstünlük yalnızca kanla sağlanırdı.
Kral Atlanta ve Kraliçe Rui beraber yönetmeye başladıklarından iki yıl sonra doğmuştu Jeongin. Aşkın meyvesi değildi o. Krallığın iyiliği için kraliçenin yaptığı politik bir evliliğin sonucuydu ama tek bir şeyden emindi Jeongin.
Annesi onu sevmişti, oğlu ölümüne sebep olsa bile onu sevmişti
Tüm bunları size anlatıyorum çünkü kendinizce parçaları önceden birleştirmek isterseniz anlattıklarımı bilmeniz işinize yarayabilir.(başaracağınıza inancım olmasa da) Prens Jeongin öz babası tarafından kurban edileceğini öğrendiğinde bu yüzden çok şaşırmadı. Annesinin sevgisi ne kadar geçmişten kalan sıcak bir hayaletse babasının güce olan açlığı da ürpertici bir gulyabaniydi*. Bu yüzden her zamanki gibi sesini çıkarmadı ve iki koluna giren askerlerle beraber yaka paça salondan çıkarıldı. Biraz kalın kafalı olanlarınız için tekrar etmem gerekirse:
İki düşük rütbeli asker (normal şartlar altında jeonginin ayakkabısındaki pislik kadar değerleri vardı) ülkenin veliaht prensini sürüklüyordu.
Jeongin ise sadece izin veriyordu. Hiç direnmemişti.Jeonginin bazı kusurları olduğuna şüphe yok.
Ne isterseniz söyleyin bu duruma ama ben kabullenilmiş çaresizlik diyorum. Aynı kafeste yaşamaya alıştığı için kafes açık olsa bile dışarı çıkmayan hayvanlar gibiydi Jeongin. Bu duruma alışmıştı. Alışmamak için uğraşmış, prens gibi değer göreceği günü beklemek istemişti ama bu söylendiği kadar kolay değildi maalesef. Bu kez sona geldiğini hissediyordu. "En azından ölürken faydam olacak" diye düşünmekten kendisini alamıyordu
Askerlerin onu kendi odasına değil de azılı suçluların tutulduğu Kuzgun Kulelerine* götürdüğünü anladığında kahkaha atmak geldi içinden Jeonginin. Sadece azılı suçlu muamelesi görmediği kalmıştı. Meclis arkasında kalmıştı çoktan, uzaklaşması gereken şenlik sesleri ise sanki gittikçe artıyordu. Şenliğin sebebi ise belliydi. "Yüce Crepscula sonunda aramıza katılacak. Lanetli prensin varlığı ilk kez işe yarayacak"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sudavinas | jeongho
FanfictionÜç krallığın da kendi kaoslarında boğulduğu bir dönemde Amabile Kralı Hyunjin'in başlattığı dalga herkesi onlar fark etmeden etkilemeye başlamıştı bile. Gölgelerden korkan Prens Jeongin her şeyden vazgeçmişken kimsenin tanımadığı Prens Jisung saklan...