o gün söz verdiğimiz gibi beraber yemeğimizi yedik. everland'e gittik, hız trenine bindik. çıkışta pamuk şeker aldık, videolar çektik. eğlendik,beraberdik. hava iyice kararınca taehyun'un evine geçtik.sarhoştuk hepimiz. en çok da beomgyu. balkona çıktım, arkamdan geldi. rüzgar esiyordu ama hissetmiyordum. hava soğuktu ama üşümüyordum. demirliklere dayadım kalçamı. önüme geçti. bir şey demedi. yaklaştı. bir eline belime doladı, bir eli boşluktaydı. kafasını boynuma gömdü. dedim ya sarhoştu, normalde sarılmazdı.
içeri geçmek istediğimi söyledim. hava iyice bozmaya başlamıştı. o hareket etmedi. ben de hareket edemedim. gidecek yerim yoktu zaten. onun yanında daha huzurlu hissediyordum ben. birkaç dakika bile olsa öyle kalmak istediğini söyledi.
bana hiçbir şey anlatmazdı. ne yaşadığını, neler hissettiğini bilmiyordum. hissediyor mu onu bile bilmiyordum. gözlerime bakar beni beklerdi, anlamazdım. boş bakardı gözleri, imkansızdı. o yüzden aramızda hep bir anlaşmazlık oldu bizim. en küçük olay bile birbirimizi anlayamadığımızdan kocaman bir felakete dönüşürdü.
biraz öyle kaldık. saçlarını okşadım, soğuk yapmaya çalışıyordum ama sabah olunca unutacağını da biliyordum. sarhoştu, sarhoş olmasa da unuturdu gerçi.
sevgini hak etmiyorum dedi. titremiyordu sesi. elleri, kolu hatta bacakları bile titriyordu ama çok netti sesi.
bir şey diyemedim. çünkü bazı sevgiler ağır gelir bazı insanlara. kaldırır kimisi bu sevgiyi. kimisi de başkalarıyla paylaşmayı tercih eder.
taehyun yatacağımız yeri ayarladığında içeriye girdik. balkonda kalmamız ve biraz daha sarılmamız konusunda ısrar etse de üşüdüğümü söyleyince itiraz etmedi. umursadı ya da umursuyormuş gibi davrandı.
koluna girdim, doğru düzgün yürüyemiyordu bile. yatağına yatırdım, yanına uzandım. biraz izledim yüzünü, uyku bastırdı anında. bu sefer kafasını onun göğsüne gömen bendim. ihtiyacım vardı, gözlerimi dinlendirmeye, koynunda uyumaya gerçekten ihtiyacım vardı.
saat üç civarıydı. gelen seslere uyandım. zaten çok ağır değildir uykum. ufak tefek takırtılardı bunlar. taehyun ve soobin de bizimle aynı odada yattığı için ses etmeden yerimden kalkmaya çalıştım. beomgyu üstünü giyinmiş, yanıma gelmişti.
uykunun da getirdiği sersemlikle endişeyle ne olduğunu sordum ona, yataktan çıkmama izin vermedi. sabah geri döneceğini söyleyip gitti. saçımı okşadı, son kez gözlerimin içine baktı. nereye gideceğini bile sormaya fırsatım olmadı. hava karanlıktı, soğuktu dışarısı, ıssızdı. uyuyamadım, endişelendim ve sabaha kadar gelmesini beklemeye başladım.
sabah oldu.
ben bekledim ama o gelmedi.
taehyun ve soobin'e gecenin köründe çıkıp gittiğini söyledim. gitmesine izin verdiğim için beni suçladılar. onlara kızamam çünkü haklılar. kendine ya da başkalarına ne yapacağı belirsiz. ona ulaşamayınca telefonla aradık. iyi olduğunu söyledi. kapattı, çok konuşmadı.
birkaç gün okula gelmedi. geldiği gün yanına gittim. daha doğrusu gidecektim. başka bir kızla konuşurken gördüm onu. izledim uzaktan, bana hiç öyle gülmezdi. bana hiç öyle bakmazdı.
taehyun'a anlattım. beomgyu ile konuşmasını istedim. konuştu, önemli bir şey olmadığını söylemiş. hoşlanmış kızdan, konuşuyorlarmış. sorun yokmuş, herkes için en iyisi bu olacakmış. düşünmüş gece boyunca, bir şeylerin farkına varmış. kendisi için en doğru kişiyi bulacakmış.
çıkardığı yangını söndürmeye çalışıyor gibiydi. aramız düzeltmek için çabaladığını düşünüyordum. ama benim için o kadar çabalasaydı en başında o yangını çıkarmayacağını da biliyordum. kendimi kandırmaya çalışıyordum. kandırmıştım da. ben inanıyordum yalanıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
clans - beomjun
Teen Fictionevdeyim ama artık evimdeymişim gibi hissedebileceğim kimsem yok. #1beomjun #1yeongyu #1txt