Unutkanlık Bölüm 1

2 0 0
                                    

Sanki uzun zamandır uyuyor gibiydim. Ama hala yorgundum. Ve zorla gözlerimi açtım. Burası neresiydi en ufak bir fikrim bile yoktu. Üzerimde hiçbir şey yoktu. Yerde kıyafetler özensizce hızla savrulup atılmış gibi duruyorlardı. Ve yanımda hiç tanımadığım birisi vardı. Yorganı kendime sarmış halde şaşkın gözlerle onu izlerken o da sonunda uyanmıştı. Uykunun verdiği mahmurlukla gülümsedi ve bana doğru başını uzattı. Hemen geri çekildim. Kaşlarını çattı ve bana bakarak konuşmaya başladı:
- Aşkım bir sorun mu var?
Sessizce boş gözlerle çocuğa bakmaya devam ettim:
- Nare iyi misin?
Adım Nare miydi? Neden hiçbir şey hatırlamıyordum?
- Aşkım korkutuyorsun beni bir ley der misin?
Benden şu tek kelime çıktı:
- Kimsiniz?
- Hassiktir yine mi? Hadi hazırlan aşkım çıkmalıyız.
- Nereye gidiyoruz? Ve siz kimsiniz? Ben neden hiçbir şey hatırlamıyorum?
- Anlatacağım aşkım hadi kalk giyin lütfen.
Onu tanıyor gibiydim ama sanki beynime bir kara çarşaf örtülmüş gibiydi.
Dediklerini yapmıştım. Ama hala adını bilmiyordum. Sanırım tekrar sormalıydım. Yanına gittiğimde kapıda beni bekliyordu. Beni görünce gülümseyip arkasını döndü. Tam bir adım atacaktı ki kolunu tuttum:
- Bir sorun mu var hayatım?
- Hala adını bilmiyorum.
- Afedersin aşkım. Adım Fırat. Bir şeyler hatırladın mı?
- Hayır.
- Olsun şimdilik yorma kendini. Gel arabaya gidelim.
- Nereye gidiyoruz?
- Hastaneme.
Hastaneme mi? Doktor falan mıydı? Veya hemşire? Neyse ben bunları düşünürken Fırat çoktan elimi tutmuş beni arabaya bindirmişti bile. Onu hatırlamasam da yanımda olması bana güven veriyordu. Fırat da yerleşince sonunda yola çıkmıştık:
- Aşkım sana anlatmaya başlıyorum. Sende fazlasıyla ilerlemiş unutkanlık problemi var. Sanırım bu aralar ilaçlarının dozu arttı. Yine unutmaya başladın. Ama sorun değil. Hatırlatsın bir süre sonra. Bende sana anlatayım. Belki hatırlarsın bir şeyler.
- Tamam.
- Ben Fırat. Yaşım 28. Seninle 2 yıla yakındır evliyiz. Çocukluk arkadaşıyız. Neredeyse beraber büyüdük. Birbirimizi sevdiğimizi fark edince de evlenmeye karar verdik. Evliliğimizde bir sorun yok. Senin mesleğin bilgisayar mühendisliği. Evden çalışıyorsun. Yaşın 26. Annen ve baban Antalya'da yaşıyor. Bir şeyler hatırladın mı?
- Birazcık.
- Çok güzel. Ne hatırladın?
- Seninle ilgili değil ama.
- Neyle ilgili?
- Kim olduğunu bilmiyorum. Bir sima var. Gözümü kapatınca görüyorum.
- Nasıl biri aşkım? Biraz tarif etsene.
- Bir erkek. Koyu kumral. 1.90 boylarında. Yapılı bir vücudu var.
Fırat derin derin nefesler almaya başladı. Yeşil gözleri sinirden kararmıştı:
- İyi misin Fırat?
Bana bakıp yutkunduğum. Sesini dinginleştirmeye çalışarak konuşmaya başladı:
- Onu unut.
- İyi ama kim o?
- Artık senin unutman gereken biri aşkım. Takma kafana. Hem geldik zaten.
- Tamam.
Bana gülümseyip arabadan indi. Kapımı açıp elimden tuttu. Hastaneye bakınca içimde bir şeyler canlandı. Yine o çocuğu gördüm. Evet Fırat'ın bana unutmam gerektiğini söylediği ama benim beynimde bir yer kaplayan o çocuk yine gözümün önünde idi. Nedenini bilmediğim halde sürekli o çocuğu görüyordum. İçeriye girince resepsiyonist kız ayağa kalktı:
- Hoşgeldiniz Fırat Bey. Hoşgeldiniz Nare Hanım.
- Aslı biraz sus. Cemre'ye söyle benim odama Nare'nin ilaçlarını hazırlasın hemen.
- Tamam efendim.
Sanırım düşündüğüm gibi doktordu. Odasına gelmiştik. Odası düzenliydi. Bana bakarken bakışları çok yumuşaktı:
- Gömleğini çıkar tatlım.
- Birkaç düğmesini açsam olmaz mı?
Bunları dememin üzerine kahkaha attı. Bana iyice yaklaştı:
- Benden mi utanıyorsun.
- Biraz.
- Evliyiz biz aşkım. Ve eğer dün geceyi biraz olsun hatırlasaydın  şuanda hiç utanmazdın.
Diyip göz kıptı. Ben daha da utanmıştım:
- Utanma aşkım. Hem tıpta ayıp olmaz.
- Peki.
Muayenem bitmişti. Fırat bana çok yakındı. Nefesini tenimde hissediyordum. Gözlerime iyice baktı ve dudaklarının kenarları yavaşça yukarıya kırıvrıldı. Oturduğum yerde geriye doğru sindim. Gülüşü solmuştu ama kendini gülümsemeye zorluyordu:
- Neyse düşündüğüm gibi sadece ilaçların dozları artmış. Az sonra yeni ilaçlarını alacağız. Oradan da geçeriz eve. Ben senin ilaçlarına bakacağım. Sende istersen kantine in, bahçeye çık veya resepsiyona in seni odana götürsünler.
- Doktor musun burada?
- Hayır aşkım bizim burası. Ayy ben sana demeyi unuttum. Aşağıda tabelayı görmüşsündür. Sanrıoğulları Özel Hastanesi yazıyor. Soyadımız Sanrıoğulları.
- Anladım. Teşekkürler.
- Ne demek aşkım. Herhangi bir sorun olursa telefonda favorilerde en başta ben varım. Aramaktan çekinme.
- Tamam.
Tam gidecektim ki Fırat bana sıkıca sarıldı. Kokumu içine çekti:
- Seni seviyorum aşkım. Her şeyi senin mutluluğun ve iyiliğin için yapıyorum. Senin için dünyayı karşıma alırım.
Lafları sonuna doğru gittikçe ciddileşti. Bazen beni korkutuyordu. Ben ise bu sözlerine karşılık sadece bakmakla yetindim. Ve sonra odadan çıktım. Tam koridoru dönmüştüm ki birine çok sert bir biçimde çarptım. Başımı kaldırınca büyük bir şok geçirdim. Bu o çocuktu. Gözlerimin önüne gelen çocuktu. Beni görünce o da heyecanlanmıştı. Kalp atışları hızlanmıştı. Bunu göğsünün hızlıca inip kalkmasından anlamıştım. Rahatsız olmuştum o yüzden aşağı inmek için merdivenlere doğru sağa bir adım atmıştım. O çocukta attı. Sola adım attım o da attı. Ne yaparsam o da yapıyordu:
- Bir sorun mu var?
- Sorun seni görmemek.
- Anlamadım. Tanışıyor muyuz?
Gözlerinde hayal kırıklığını gördüm:
- Beni hatırlamadın mı yoksa?
- Çok özür dilerim. Sizi üzmek istemedim. Ama ben herşeyi unuttum. Unutkanlık hastalığım varmış. Ama sizi gördüm. Gözümü kapatınca görüyorum sizi.
- Unutmamışsın beni Nare.
Çok içten gülümsemişti:
- Size bir şey sorabilir miyim?
- Tabi. Ama bana siz diye hitap etmesen. Benim adım Sarp.
Gülümsedim:
- Sorumun birini cevapladınız bile.
- Başka sorun ne?
- Beni nereden tanıyorsunuz? Aramızda ne yaşandı da herkesi unutmuşken sizin simanızı hatırlıyorum?
- Beni cidden hatırlamıyor musun?
- Hayır. Fırat sizi unutmam gerektiğini söyledi.
- Hıh. Hep böyleydi zaten. Her şeyimi aldı elimden. Para falan umurumda değil. Seni de kandırdı. Seni de aldı benden. Param var yine ama sen yoksun Nare. Hayatımda en önemli şey olan sen yoksun. Nasıl acı çektiğimi bilemezsin.
Sarp böyle anlattıkça aklımda bir şeyler canlandı sanki ama ben göremeden akıp gittiler:
- Siz anlattıkça bir şeyler hatırlıyorum ama ne olduğunu göremiyorum. Bana baştan anlatır mısınız nereden tanıyorsunuz beni?
- İlkokul aşkımdın. Her şey seni saklambaç oynarken görmemle başladı.
- Eğer biraz vaktiniz varsa bir yere oturalım. Orada anlatır mısınız?
- Tabiki de var vaktim gel şuradan bahçeye çıkalım.
- Olur.
Bunu dememle bana iyice baktı:
- Her şeyi unutmuştun. Beni de unuttun. Neden güvendin bana şimdi?
- Bana anlatacaklarınız var. Hastanenin her yeri kamera. Beni kaçıracak değilsiniz ya.
- Kaçalım desem gelir miydin?
- Gelmezdim.
- Neden az önce bana güveniyordun?
- Fırat ile evliymişim ben. Sadakatsiz biri değilim sanırım.
- Sana Fırat'ın gerçek yüzünü göstersem benimle gelir miydin peki?
- Ne demek bu?
Dudağının sağ köşesi yukarı kıvrıldı:
- Ben aldım cevabımı. Hadi gel çıkalım bahçeye.
Birden elime uzanıp sıkıca tutmuştu. Asansöre doğru gidiyorduk ki arkamızdan Fırat'ın dişlerinin arasından söylediği kelimeleri duyup durdum. Ben durunca Sarp'ta durdu:
- Karımın elini bırak!
Arkamı döndüğümde Fırat'ın öfke saçan, patlamaya müsait bir tabanca olduğunu gördüm. Olay istemediğim için elimi Sarp'tan kurtardım. Elimi Sarp'ın eliden çekince derin ve titrek bir nefes alma sesini duydum. Sarp'a bakıp:
- Ben gideyim. Belki başka zaman anlatırsın.
Zoraki bir gülümseme ile son kez yüzüne baktım. O da gülümsemeye çalıştı ama yapamadı sanki. Sadece başını salladı ve parmaklarını hızla açıp kapattı. Bu hareketin seni arayacağım olduğunu anladım birden. Fırat'ın daha fazla tahammülü kalmamıştı arkamı döndüm ve yanına gittim. Fırat kolumu sert olmayan ama sıkı bir herektle tutup beni odaya çekti. Odaya girmeden önce Sarp'a bakmıştım. Gözleri kolumu tutan Fırat'ın ellerinde idi. Odaya girince Fırat kapıyı arkasından kilitledi ve bana doğru gelmeye başladı:
- Otur bir yere. Gözlerin kararmasın.
Beni düşünüyordu ama bir o kadar da korkutuyordu. Sesi sınırlı ve sertti. Lafını ikiletmeden cam kenarında ki bir koltuğa oturdum. Fırat da karşıma geçti:
- Bana sakın yalan söyleme. Sana ne sorarsam doğru cevap ver tamam mı?
- Tamam.
- Ne konuştunuz?
- Ona koridoru tam dönerken çarptım. O gözümü kapatınca gördüğüm kişi idi. Kim olduğunu ve beni neden tanıdığını sordum. Zaten çok bir şey de anlatamadı.
- Ne anlattı sana?
- Adının Sarp olduğunu ve beni ilkokuldan tanıdığını söyledi.
- Başka bir şey?
- Bir de espri yaptık o kadar.
- Ne dediniz ki?
- Bir yere oturalım da anlat dedim. Olur bahçeye çıkalım dedi. Gidecektim bana güveniyor musun falan dedi. Bende kameralar var her yerde kaçırmazsın ya beni dedim bu kadar.
Bakışları daha da ciddileşti:
- Az önce gülümsedin ona ben gelmeden önce de güldün mü?
- Ne fark eder ki sadece adını biliyorum. Sen anlatsaydın ona sormazdım. Bana güvenemez misin birazcık olsun?
- Onu unutmanı söylemiştim. Benim de bir bildiğim var. Sende bana güvenemez misin birazcık?
- Ama bunun güvenle alakası yok. Sadece kim olduğunu merak ettim. Bana eşim olduğunu söylüyorsun ama her şeyi unuttuğumda seni değil onu...
- SAKIN DEVAMINI GETİRME. SANA YEMİN EDERİM Kİ ONU ÖLDÜRÜR BU BAHÇEYE GÖMERİM!..
O kadar korkmuştum nefesimi tutup ona bakmaya başladım. Koktuğumu fark etmiş olacak ki bana sarılmak için öne atıldı ama koltuktan kalktım.
- Yapma bana bunu. Seni korkutmak ismedim. Bir anlık öfkeyle söyledim.
- Ben artık gitmek istiyorum. Sadece bana ait bir evim var mı?
- Nare ciddi olamazsın.
- Sadece biraz kafa dinlemek istiyorum. Zaten tanımıyorum kimseyi. Seninleyken de rahat olmayacağım. En azından kafamı dinlerim.
- Evimizde dinle. Odanda kal, salonda kal. Nerede istersen orada kal ama bırakma beni. Sana söz evde sen istemedikçe karşına çıkmam.
Biraz nefes almak için başımı camdan uzatmıştım ki Sarp oradaydı. Ve bu odaya bakıyordu. Beni görünce heyecanlandı ve beklemeye devam etti. Fırat'tan hala delicesine korkuyordum. Ne yapacağıma karar verememiştim. Sanırım kafamı dinleyeceğim en düzgün yer otel olacaktı. Şimdi iki seçenek vardı. Ya Fırat ile gidecektim yada otelde kalacaktım.
Ne yapacağımı bilemiyordum ki birden kapı çalındı. Fırat kapıyı açmaya gidince tekrar pencereden dışarı baktım. Sarp'a gitmesi için işaret verdim. Hemen anladı beni. Ve yine o arayacağım işaretini yaptı. Başımı salladım ve ileri girdim. Fırat elindeki poşeti aldı ve yerine oturdu:
- Çok ayakta kalma hayatım başın döner.
Ondan uzakta bir yere oturunca sinirli gözlerle bana baktı:
- Yakınıma gelir misin? Benden uzakta kalınca içim sıkılıyor.
O an ona sormam gereken birkaç soru aklımda canlandı:
- Sana bir kaç soru sormam lazım.
- Tabi dinliyorum.
- Annem ve babam varlıklı insanlar mı?
- Evet. Yeterince varlıklılar.
- Peki senin ailen?
- Onlar da öyle. Hatta babanla babam ortaklar da niye sordun bunu?
- Biz seninle ortaklık için falan mı evlendik?
- Hayır. Küçüklükten beri tanışıyoruz. Ve bir süre sonra birbirimizi sevdiğimizi fark edip evlilik kararı aldık.
- Peki biz evli olmazsak işlerde bir aksaklık oluyor mu?
- Olmaz ve öyle bir ihtimal de yok zaten. Ne oldu sana birden onunla konuşunca kafan mı karıştı?
- Hayır sadece para için mi evlendik merak ettim.
- İstersen beş kuruşun olmasın yine seninle evlenirdim.
- Tamam teşekkürler.
- Bende sana birkaç soru sorayım.
- Sor.
- Bana güveniyor musun?
- Evet.
- O zaman neden benden kaçıyorsun?
- Korkudan ama artık önemli değil.
- Sevindim.
- Artık çıkalım mı?
- Olur. Evimize gidiyoruz değil mi?
- Evet.
Sessiz bir araba yolculuğu geçirdik. Eve gelince ise direkt sabah uyandığım odaya geçtim. Fırat'da arkamdan geldi:
- İğne yapmam lazım aşkım. Kolunu uzatır mısın?
Başımı sallayıp kolumu yukarıya doğru sıyırdım. İğnemi acıtmadan hızlıca yapmıştı:
- Nasıl hissediyorsun kendini?
- Yorgun. Az önce daha iyiydim.
- Maalesef biraz uyutuyor bu iğneler. Yemek yemek lazım.
- Uyumak istiyorum.
- Nasıl istersen.
Fırat'da yanıma uzandı. Kollarını bana sarılmak için uzatmıştı ki geri çekildim:
- Benden kaçmayı ne zaman bırakacaksın?
- Bana gerçekleri anlattığında.
- Ne gerçeğini istiyorsun? Sor cevaplayayım ama yeter ki kendini benden uzaklaştırma.
Lafları canımı açıtmıştı. Kendimi suçlu hissedip Fırat'a biraz yaklaştım. Yaklaşmamla gülümsedi:
- Ne soracakmışsın bakalım bana?
- Sarp ile aranızda ne oldu?
- Nereden çıktı bu şimdi?
- Cevap verecek misin vermeyecek misin?
- Seni kırmayı sevmiyorum. Anlatayım.
- Dinliyorum.
- Çok önceye dayanan bir tanışıklığımız var. Yakın arkadaş denebilecek bir ilişkimiz vardı. Bir aralar beraber iş yaptık ama sonra bazı anlaşmazlıklardan dolayı ortaklığı bitirdik. O günden beri de konuşmuyoruz. Ama her şeyimi elimden almaya niyetli. Bir yemini var. Beni üzmek ve başarısız bir biçimde ortada bırakmak için her şeyi yapacağını söylemişti.
Duyduklarım beni çok şaşırtmıştı. Çünkü hastanede konuştuğum o çocukla Fırat'ın bana anlattığı kişiler birbirinden farklı iki kişiydi:
- Şimdi benden kaçmayı bırakacak mısın?
- Evet. Bir nedenim yok çünkü.
- Ama sanki evli değilmişiz gibi davranıyorsun. Benden kaçmaların olsun, bana adımla, sen veya siz diye hitap etmen olsun. Kırılıyorum.
- Özür dilerim. Üzmek istememiştim. Sanırım unutkanlığım yüzünden.
- Şaka yaptım aşkım. Tekrar eskisi gibi olacağız hiç merak etme.
Bunlar son duyduğum şeylerdi. Uyku beni gittikçe içine çekmiş ve hapsine almıştı bile. Biraz uyuduktan sonra gözlerimi açtım. Hava kararmış gece çoktan bütün karanlığıla bizi kucaklamıştı. Biraz daha kendime geldiğimde acıktığımı hissettim. Bütün gün hiçbir şey yemeden oradan oraya sonbaharda dalından kopan bir yaprak gibi savrulmuştum. Ayağa kalkıp aynadan kendime baktım. Üzerimdekilerle uyumuştum. Boğazlı kahverengi ince kazak ve gri kot pantolon. Gardrobun kapağını açıp bir gecelik takımı aldım. Siyah ve gri renklerinden oluşan ipek gecelik takımımı giyip odadan çıktım. İçimde bir duygu vardı: Özlem. Nedense birden Fırat'ı çok özlemiştim. Sabah olanları ise çok hatırlamıyorum. Sanırım yine unutkanlık ilaçlarım yüzünden olmuştu.
Odadan çıkınca hayatımın aşkının olduğuna emin olduğum kişiyi biricik aşkımı gördüm. Mutfakta bir şeyler hazırlıyordu:
- Hmm yine bir şeyler hazırlıyorsun. Acıktıysan neden beni uyandırmadın? Yoruyorsun kendini. Zaten bütün gün yoruluyorsun.
- Biricik aşkıma bir baktım. O kadar güzel uyuyordu ki öpmeye bile kıyamadım. Ve bütün gün aç kaldığı aklıma geldi. Bende kendimi senin yanından kaldırıp da mutfağa gitmek için bayağı zorladım. Ama sonunda becerdim. Kalkıp sana bir şeyler hazırladım. Otur da ye aşkım.
- Daha da çok aşık olmak için bir neden daha. Fazla düşüncelisin. Acaba seni hakedecek ne yaptım?
- Bana "evet" dedin.
- Ay beni bu kadar çok mu seviyorsun sen?
- Şüphen olmasın. Seni ve senin gibi olacak küçük kızları çok seviyorum. Çocuk mu yapsak?
- Beni bu laf cambazlıklarınla kandıramazsın. Hala çok erken olduğunu düşünüyorum.
- Aşkım seni zorlamak istemem. Kendini anneliğe hazır hissetmiyor olabilirsin. Ama 2 yıl oldu evlendiğimize. Bende istiyorum ki seninle bize benzeyen bir tane de olsa çocuğumuz olsun.
- Haklısın. Ama ben... bakabileceğimi düşünmüyorum o bebeğe. Unutkanlığımı sen benden daha iyi biliyorsun. Ya bebeğe hak ettiği değeri veremezsem. Psikolojik olarak da iyi değilim sanırım. Kendimi çok değişik hissediyorum. Bende istiyorum evde minik ayaklar gezsin. İyileşirsem belki düşünürüz.
- Aşkım sen zaten iyileştin. Bugün sondu o iğnen. Psikolojine gelince o da gayet iyi. Bak gör bebek sana da iyi gelecek.
- Bilmiyorum Fırat. Neyse yemek yemek istiyorum.
- Afiyet olsun aşkım.
- Kremalı mantar çorbası yapmayı da mı öğrendin sen?
- Denedim birkaç kere sonunda yaptım aşkım. Tadına bak istersen.
- Güzel.
- Peki sen ye bakalım yemeğini. Ben salondayım. Film gecesi yapıyor muyuz?
- Olur aşkım sen filmi seç. Atıştırmalık alıp hemen geliyorum.
- Bir insan bu kadar hayat dolu olamaz.
Bulaşıklarımı makineye yerleştirip atıştırmalıkları aldım. Benim isteğim üzerine yaptırılan amerikan mutfağımızdan çıkıp salona geçtim. Fırat'ta televizyonda film arıyordu. Tabakları masaya koydum ve Fırat'ın yanında yerimi aldım:
- Film seçemedin mi hala?
- Biraz zorlandım aşkım. Ne izlesek ki sence?
- Romantik komedi.
- Olur.
10 dakikanın sonunda bir filme karar vermiştik. Filmin ortasına doğru ben fazla duygusallaştım. Normalde böyle değildim. Bunu Fırat'ta fark etmiş olacak ki sessiz kalmadı:
- Aşkım neyim var bu aralar fazla duygusal ve agresif hallere bürünüyorsun. Bir sıkıntın mı var? Veya anlatmak istediğin bir şey.
- Yok aşkım ama bilmiyorum. Sanki bu aralar içimde bir şey duygularımı ele almış ve kafasına göre takılıyor. Test oldum mu bugün?
- Sadece ilaçlarını arttırdık. Test yapmadık aşkım.
- Yarın bir hastaneye gitmek istiyorum. Neyim var merak etmeye başladım gittikçe.
- Aşkım benim bir fikrim var ama...
- Söyle aşkım.
- Kızmak yok ama.
- Tamam.
- Acaba... Hani bir ihtimal de olsa 2 yıldır evliyiz. Acaba diyorum ki bir bebeğimiz olabilir mi?
- Of Fırat saçmalama ya. Neyse biraz susup filme devam edelim.
- Nasıl istersen aşkım.
Filmi izlemeye devam ediyorduk ama bebek konusu benim aklıma takılmıştı. Biraz uykum gelmişti:
- Aşkım uykum geldi. Uyuyalım mı artık.
- Tamam aşkım.
Odamıza gelmiştik sonunda. Uyku hazırlıklarımı yapıp yatağa girdim. Fırat'da üzerine rahat bir gecelik takımı giyip yanıma gelmişti. Işıkları kapatmıştık. Gözlerimi kapattım tam uyuyacaktım ki Fırat kulağıma fısıldadı:
- Aşkımmm.
Sıcak nefesi tenimden ruhuma işlerken gözlerimi açtım:
- Bir sorun mu var aşkım.
- Bebek konusu aklıma çok takılmaya başladı. Acaba bir deneme mi yapsak?
Bunları diyip bana iyice yaklaşması üzerine yerimde doğruldum:
- Fırat saçmalama istersen.
- Offff peki aşkım.
- Hadi iyi geceler.
- Hiç iyi değil.
- Kalkıp gideceğim az daha ısrar edersen.
- Offf tamam tamam sustum. Yarın benimle gelmek ister misin hastaneye, yoksa kendin mi geleceksin sonra?
- Ben kendim gelirim. Biraz yürümek istiyorum.
- Nasıl istersen ama yorma kendini.
- Aşkım ev ile hastanenin arası çok uzak değil.
- Olsun ara yorulunca.
- Tamam aşkım. Uyuyalım artık.
Fırat bana sıkıca sarıldı ve omzuma yattı. Bende ona sarıldım. Sabah odada bir hareketlilik hissettim. Gözlerimi zar zor açıp baktım. Fırat hazırlanıyordu. Uyandığımı fark etmemişti. Üzerinde siyah bir t-shirt, altında siyah bir kot vardı. Aynada da saçlarını düzeltiyordu. Hayran hayran onu izlemeye başladım. Biraz sonra beni fark etmiş olacak ki arkasını dönüp gülümseyerek yanıma geldi:
- Aşkım uyanmış da beni mi izliyormuş. Olmuş muyum bakalım?
- Evet aşkım çok yakışıklı olmuşsun. Her zamanki gibi.
- Ben saatlerdir hazırlanıyorum yakışıklı oldum ama sen yeni uyandın ve yine çok güzelsin. Ne yapacağız biz böyle?
Yattığım yerde doğrulup çekmeceden aynayı aldım:
- Ben mi güzelim? Şu saçlarıma bak. Deli gibi olmuşum gözlerim çökmüş. İğrenç görünüyorum.
Alnını alnıma yaslayıp konuşmaya başladı:
- Yoo bence çok güzelsin. Ela gözlerin aklıma gelince her şeyi unutuyorum. Benim üzerimde bırktığın etkin çok büyük.
Gözlerini gözlerimden çekip dudaklarıma indirdi. Tam öpecekti ki telefonu çaldı:
- Hay böyle işi ya.
- Şşş deme öyle. Kimmiş o?
- Cemre arıyor. Sanırım yine bir şeyi beceremedi.
- Hmm anladım.
- Kıskandın mı?
- Niye kıslanayım ki. Sen başkasına gidersen bende aynısını yaparım. Her şey...
Bunu dememle beraber Fırat elini sinirle yatak başlığına vurdu:
- Sen benimle evlisin. Ve bana sadık kalmak zorundasın. Benden başkasıyla olamazsın. Ben çıkıyorum hastanede görüşürüz.
Bunları diyip ceketini aldı ve evden çıktı. Ben ise hala az önce olanların etkisinde idim. O sırada telefonum çaldı. Bilmediğim bir numara beni arıyordu. Normalde açmazdım ama bir anlık dalgınlık ile telefonu kulağıma götürdüm:
- Buyrun kimsiniz?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 14, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

UnutkanlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin