1

412 29 19
                                    

İçinde güneş açmış gibi görünen turuncu saçlarını çok severdi. Kıvır kıvır yüzüne dokunan saçlarıyla oynar, deklanşöre basabilmek için onları kulağının arkasına sıkıştırırdı. 'Kalbinin temizliği yüzüne yansımış.' sözü girerdi kulağına sürekli. Çünkü gerçekten öyleydi, cennet firarisi bir portakalı andırıyordu o. Onu kim görse, yanına gidip sarılmak isterdi. Saçlarına dokunmak, güneşte yeşile dönen gözlerinin hayranı olmak isterdi. Bazen o meşhur tulumlarına taktığı renkli kemerleri, saçına bağlardı. Bir keresinde rüzgarın bana getirdiği renkli kumaşı ona ben vermiştim. Tebessümüne şahit olmuş, kahkahasının tadına bakmıştım.

Her zaman aynı yerde beklerdim onu. Belki bir kere daha görmek, belki hayal romanıma yeni betimlemeler ekleyebilmek için.

Bugünlük bu kadar yeterdi sanırım. Aslında her saniye onu anlatma isteğiyle doluyordum fakat sonunda zararlı çıkan sarımsı parşömen kağıdı değil, kırmızımsı kalbim oluyordu. Yarım saat önce yaptığım kahvem çoktan soğumuştu bile. Siyah kupadaki kahvemi, küçükken dayımın yaptığı gibi ısınması için mikrodalga fırına attım. Kahvem soğuduğunda hep böyle yapar, daha sonra terasımda kahvemi yudumlardım.

Ne zaman turuncu bir şeye baksam, ilham perim beynimi koltuk olarak algılayıp her yerine yayılır, başka bir şeyle meşgul olmama izin vermezdi. O yüzden, evimde turuncu renk barındırmıyordum. Sabahları güneş, konuk misafirim olarak geniş pencerelerden içeri süzülüyordu o ayrı mesele fakat zaten bu romanı genellikle sabahleyin yazıyordum.

Bazen onun fotoğraflarına baktığımda, sabah olmamasına rağmen kalemi elime alıp yazmaya koyuluyordum. Bu bana iyi geliyordu aslında. Yazmak, özellikle de onu yazmak, içimi belirsiz bir duyguyla dolduruyordu. Hele gülümsemesini anlatmak en zor şeydi. Fotoğraf makinemi alıp, resmini çekmek istiyordum. İnsanlar görsün istiyordum onun gülümsemesini. Ama olmuyordu işte, onun kadar güzel fotoğraf çekemiyordum.

O güneş ışığını baş tacı yapıyordu, ben floresanın beyaz ışığını.

O çiçekleri güneşin çocuğu yapıyordu, ben arka plan.

Aramızda o kadar çok fark vardı ki, artık saymaktan vazgeçmiştim. Sadece farkları buluyor, sonra onun mükemmelliğine karşı olan şaşkınlığıma gülüyordum.

• •

Romanıma son noktayı koyalı hemen hemen yarım saat oluyordu. Birçok sayfadan meydana gelen bütünü elime alıp, gülümsedikten sonra tekrar masaya koyuyordum. Birçok sefer bunu yapmış ve kendimi iyi hissetmiştim.
Şimdi, üzerimi değiştirdikten sonra yayınevinin yolunu tutmam gerekiyordu.
Yayınevi müdürüne konuyu anlatıp, O'nun resmini gösterdiğimde, hemen sözleşme kâğıtlarını çıkarmıştı önüme. "Acele etme. Ama bittiği anda hemen buraya gel. Okumak için sabırsızlanıyorum!" diyerek gülümsemiş, daha sonra beni uğurlamıştı. İşte şimdi onun sabırsızlığını temsil eden çocuğa istediğini verecek, bir nevi mutlu edecektim.
Kitabım yayınlandığında ise cennet firarisi belki de imza günüme gelerek ikimizin fotoğrafını çekecekti.
Roman yazarken dahada gelişen hayal gücümü yerine yolladıktan sonra kendime çeki düzen vermek üzere yatak odama seğirttim.

• •

Cennet Firarisi'nin Ağzından

Üniversiteden arkadaşlarımla alışverişe gitme kararı almıştık. Ne zaman kendimizi kötü hissetsek alışverişe giderdik. Genellikle açılışı kahve ile yapar, daha sonrasında benim için elektronik mağazalardan fotoğraf makinesi bakardık. Her zaman yanımda taşıdığım ve güzel kareler yakaladığımda onları fotoğrafladığım bir fotoğraf makinem vardı fakat yeni modeller çıktığında onlara bakmadan edemiyordum.
Elimizde kahvelerimizle elektronik eşyaların bulunduğu mağazaya doğru ilerlerken, aramızda en çok kitap okuyan Aslı'nın ricasıyla önümüzdeki bir kitapevine girdik.
Kitap okumayı severdim. Fakat öyle ahım şahım bir okuyucu değildim maalesef.
Raflara bakarken, en çok satanlar rafında gözüme bir kitap ilişti. Adı ve kapağı değişikti. Arkası dönük olan turuncu ve kıvırcık saçlı kızın elinde bir fotoğraf makinesi vardı. Fotoğraf makinesini doğrulttuğu yere, büyük harflerle 'Cennet Firarisi' yazılmıştı. Kitabı elime alıp incelerken, gördüğüm görüntü karşısında istemsiz olarak turuncu saçlarımla oynuyordum. Kitabın arka kapağında yazılanlara göre, kitapta fotoğrafçı, turuncu ve kıvırcık saçlı, meleğimsi bir kız anlatılıyordu. Yazarı da erkek olduğuna göre büyük ihtimalle aşık olduğu kızı anlatıyordu. Her şey güzeldi fakat beni şaşırtan şey, bende fotoğrafçıydım ve bende turuncu-kıvırcık saçlıydım.
Kitabı elime alıp kasaya doğru ilerledim. Nedense alma isteği doğmuştu içimde. Kasiyere kitabı verip, cüzdanımdan para çıkartırken o da kitabı poşete koyuyordu.
"Bugün bu kitabın imza günü var. İsterseniz kitabınızı yan tarafta yazarına imzalatabilirsiniz."
Kasiyerin ilgisine teşekkür edip imza kuyruğuna girdim. Yazar pek gözükmesede her yeni kişide yüzüne geniş bir gülümsemenin yayıldığını görebiliyordum.
Sonunda sıra bana geldiğinde gülümseyerek kitabı yazarın önüne koydum. Onunda gülümsemesini bekliyordum fakat o şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Sonunda kendine gelip gülümsediğinde adımı sormadan imza atmaya başlayınca bu sefer şaşıran taraf ben oldum.
"Kitabımı okuyanlar, kitabın içinde kendini bulduğunu söylüyor. Sizde kendinizden bir parça bulursanız, bana yazın." diyen yazarın mavi gözlerine kısa bir süre baktıktan sonra oradan ayrıldım. İmza attığı yere bakarken, yüzüme kendiliğinden bir tebessümün yayıldığını hissettim. Nadir bulunan kıvırcık portakala, sevgilerimle.

• •

Hayal gücüm, gerçekçiliğini kanıtlamıştı bugün. O'nun imza günüme geldiğini düşünüp mutlu olmuştum. Fakat daha sonra o gerçekten imza günüme gelmiş, beni mutluluğun getirdiği başka bir mutluluğa sürüklemişti.
İmza atarken adını sormamıştım. Çünkü adını ögrenirsem, benim ona yakıştırdığım ad parlaklığını kaybederdi. Ben ona 'çakıl taşı' anlamına gelen Merve adını layık görmüştüm.
Çünkü günahları çakıl taşı kadar hafifti.
Çünkü o gülümseyince, biri size çakıl taşı atmış gibi irkiliyordunuz.
Çünkü saçlarının kıvrımı birçok çakıl taşının bir araya gelmesi gibiydi.
Çünkü o.. Tabirlenemeyecek özelliklere sahipti.
Yine başladığım noktadan sapmış, son noktayı farklı koymuştum.
Ben böyleydim işte. Onu düşünürken bulutların tepesine çıkan, o yokken bulutun yağmurunda ıslanan..

Merhaba! Öncelikle bu hikayede yüksek dozda Merve Akıncı özellikleri kullanıldı. Ondan izin aldım tabii ki. Bunu okur mu okumazmı bilemem fakat okuyup, yorum yaparsa beni havalara uçurur. Umarım beğenir ve memnun kalırsınız. Turuncu sabahlara uyanın, sevgiler :)

Cennet FirarisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin