2

37 6 0
                                    

Cennet Firarisi'nden

Son cümleyi de okuduktan sonra, kitabın bitmesinin verdiği karışık duyguyla bir süre öylece oturdum.

Bir kitabı okurken bir an önce bitirmek isterdik. Fakat kitabın kapağını kapattığımızda içimizde beliren garip duygudan anlardık ki, karakterlerin Dünya'sından ayrılmak o kadar da güzel bir şey değilmiş.

Elimde tuttuğum kitaba, içindeki imzaya baktıkça kendimi görüyordum. Bu ya benim, ya da benim ikizim diyordum. Çünkü karakter tıpkı benim gibiydi. Yazarın eşsiz, eşi olsa bile eşini bulamamış kalemiyle mükemmelleştirilmiş olsam da, kitabın temelinde tuğla değil, turuncu saçlarım vardı.

Gittiğim yerler, çektiğim fotoğraflar, tulumlarımdaki kemerleri saçıma bağladığıma kadar... Her şey beni içeriyordu.

Kitabı okurken birçok yerin altını çizmiş ve okurken sürekli fotoğrafını çekmiştim. Öyle güzel yer alıyordu ki karelerin içinde, sürekli fotoğrafını çekesim geliyordu kitabın.

Uzun süredir boş boş oturduğum yatağımdan kalkıp banyoya doğru ilerledim ve yüzümü yıkadım. Su yüzüme çarptığı an okuduğum satırlar beynime hücum etti. Kıvırcığın başındaki çiçekli tulum kemeri, onu yanıma kadar getirmiş ve beni tebessümüyle daha yakından tanıştırmıştı. Şimdi hatırlıyordum. Tabii ya! Bir-iki hafta önce başıma bağladığım narin tulum kemerim, ufak bir rüzgarla uçup gitmişti. Ve bana onu veren kişi mavi gözlere sahip bir erkekti. Bu erkek, imzasını aldığım yazar oluyordu. Şimdi anlıyordum ki, bu kitabın temelinde gerçekten ben vardım.

Adımlarımı sıklaştırıp arnavut kaldırımlı yolda yürümeye devam ettim. Cadde boyunca sıralanmış dükkânların önünden geçerken vitrinlere göz gezdiriyordum. Nihayet Bitter Kafe'ye girebildiğimde, derin bir nefes aldım.

Beyaz tezgahın yanından arka tarafa geçtim ve Aylin'in yanına doğru ilerledim. Aylin, bu kafenin sahibinin kızı olsa da, gastronomi okumuştu ve yemek yapmaya bayılırdı. O yüzden çoğu zamanı burada geçerdi.

"Aylin," diyerek bana dönmesini sağladıktan sonra yutkundum. "Hani şu kitap vardı ya," Tavuk sotelemeyi bırakmadan beni dinliyordu. Gözlerini bana çevirerek "Cennet şeysi mi?" deyince hafif güldüm.

"Evet, Cennet Firarisi."

"Ee, nolmuş ona?"

"O kitabın karakteri benmişim." Kaşları hafifçe kalktığı an, anlamamış edasıyla yüzünü buruşturdu.

"Kızım ne diyorsun düzgün konuşsana."

"Ya biz kitabın yazarıyla bir kere karşılaştık. Benim bandanam uçmuştu o da bana vermişti. Sonra kitabı aldım, imzalattım. Adımı sormadı bile. Söylesene bunlar tesadüf mü?"

"Anamm! Oha lan!" Kısa bir süre sonra şaşkınlığı geçen Aylin, hemen kıskançlığa bağladı. "Bizi böyle seven mi var? Anca pastacı kremasıyla elele tutuşuyorum ben. Adam aşkından kitap yazmış ya."

Hem gülüyor, hemde teselli etmeye çalışıyordum. "Sanada yazarlar Aylin'im."

"Benim boynu bükük pastacı kremamın zaten kendine hayrı yok. Oturup bana kitap mı yazacak, bırak allasen."

Kendide gülüyordu. Şakacı kızdı Aylin. 4-5 kişilik kız grubumuzda bizi güldüren kişi daima o olmuştu.

"Senin adına çok sevindim kıvırcık. Sen yinede aslını astarını araştır ne yapacaksan öyle yap tamam mı? Ama sakın aşktan kaçma. Aşkı bulduysan sımsıkı sarıl ona, öp yanaklarından. Ama sakın terk etme, kendileri çok kırılgandır da." Canım arkadaşıma birkez daha sarılıp kafeden çıktım.

Şimdi ne yapacağım diye düşünürken bir anda karşımda onu gördüm. Mavi gözleri ve kumral saçlarıyla, üzerinde durduğum kaldırımın birkaç adım ilerisindeydi. Ne yapacağımı şaşırmış bir halde öylece dururken, ilk adımı o attı. Birkaç saniye sonra yanımdaydı.

"Sen.." dedik aynı anda. Gözlerimizin içine bakıyor fakat hiçbir şey söyleyemiyorduk. Derin bir nefes aldım ve bir an önce söyleyip kurtulmak için, tekrar gözlerinin içine, mavi derinliklere baktım.

"Kitabın ana kahramanı aslında benim, değil mi?"

Sözlerim karşısında aniden gözleri donuklaştı. Sonra bir anda gözlerini kaçırmaya, etrafa bakınmaya başladı.

Sonra tüm bu heyecanına rağmen gayet sakin bir tavırla karşılık verdi. "Yoo, hayır. Nereden çıkardın?"

Bir anda yerin altına girmiş, köstebeklerle aynı yolda yürür olmuştum. Bir yandan da başıma kaynar sular dökülüyordu. Ne yani, tespitimde yanılmış ve koskoca adama rezil mi olmuştum? İşte şimdi yanmıştım.

Herkes benle dalga geçecek, karşımda duran ve sanki az önce beni yerin altına sokmamış gibi buruk bir gülümseme takınan adam ise benim kendimi bir şey sandığımı düşünecekti. Bu davranışımı bir şekilde telafi etmeliydim, fakat nasıl? Düşünüyor fakat bulamıyordum.

Tam kara kara düşüncelere dalmış yoluma devam ederken, o tanıdık ses kulaklarımda yankılandı.

"Hey, kıvırcık hanım! Bir bakar mısınız?"

Kafamı çevirdiğimde yine o benim yanıma geldi ve ve elime bir kart tutuşturdu. "Eğer bu düşüncenden ötürü kendini kötü hissediyorsan, benim için bir şey yapabilirsin." Meraklı gözlerle ona bakınca devam etti. "Bir üniversitede konferansım olacak ve kitabımın fotoğrafları da o konferansta sergilenecek. İyi bir fotoğrafçıya ihtiyacım var, bana yardım eder misin?"

Teklifine karşılık sadece gülümsedim ve kafamı salladım. Çünkü daha şimdiden, bir kaldırımın ortasında dururken, çekeceğim fotoğrafların hayalini kuruyordum!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 27, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Cennet FirarisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin