1948 yılında Malcolm Concord Hapishanesine nakledilmişti. Burası eski yerine göre daha güzeldi. İşte bu günlerde küçük ağabeyi Philibert'ten bir mektup aldı. Mektupta: "Siyah adamın doğal dinini keşfettiğini" ve İslam cemaati diye bir şeye katıldığını yazıyordu kardeşi. Ayrıca kurtuluşa ermesi için Allah'a dua etmesini istiyordu. Sonra kardeşi Reginald'dan da bir mektup aldı. Bir sürü havadisle birlikte "Malcolm sakın domuz eti yeme ve sigara içme artık. Hapisten nasıl kurtulacağını anlatırım sonra sana" diyordu kardeşi...Malcolm bu cümleyi okuduktan sonra aklına bin bir türlü şeyler geliyordu: domuz eti yemeyince ve sigara içmeyince insanda hapisten çıkaracak bir hastalık mı beliriyordu, ya da Newyork askerlik şubesine yaptığı psikolojik numaranın bir benzerimiydi bu...
Kardeşinin dediklerini aynen uygulamaya koydu. Bir gün öyle yemeğinde domuz eti vardı. Tabağına koymadan karavanayı yanındakine verdi. Sigarayı bırakmak çok zor değildi onun için, katıksız hücre cezasında günlerce sigarasız kalmaya alışmıştı. Sabırsızlıkla kardeşi Reginald'ın geleceği günü bekliyor ve bu numaranın ne anlama geldiğini bir an evvel öğrenmek istiyordu. Sonunda bir gün çıktı geldi kardeşi Reginald. Ancak, Malcolm'un merak ettiği konuya hemen girmedi, öylesine sıradan biraz konuştuktan sonra, tasarlanmamış bir konu gibi Malcolm'a sordu: "Malcolm,bil bakalım akla hayale gelebilecek her şeyi, bilinebilecek her şeyi bilen insan kim olabilir?" "Herhalde tanrı gibi birisidir" bu dedi Malcolm. "Her şeyi bilen bir insan var, Tanrı bir insandır,adı da ALLAH'tır" dedi kardeşi. Reginald anlatmaya devam ediyordu: "Allah'ın 360 derece ilmi olduğunu, bu ilmin bütün ilimleri kuşattığını, şeytanın ise sadece 33 derece ilmi olduğunu ve buna da masonluk dendiğini söyledi. Sonra Tanrının Amerika'ya indiğini, Elijah adındaki bir zata siyah adam suretinde göründüğünden söz etti.Ayrıca şeytanın da bir insan olduğunu ve bütün beyazların şeytan olduğunu söyledi.
Malcolm'un kafası allak bullak olmuştu, gözlerinin önünden tanıdığı bütün beyazlar bir şerit gibi geçti evet kardeşi haklıydı; Newyork'taki Beyazlar, Polisler, ilk okulda kendisi Avukat olmak istediğin söylediğinde "niçin Marangoz olmuyorsun?"diyen öğretmeni, hele Masonlar!..
Malcolm bu arada Norlfok hapishanesine gelmişti. Burası diğer hapishanelere nazaran çok daha güzeldi. Bu hapishanede çirkin dedikodular, sapıklıklar, rüşvet gibi şeyler olmadığı gibi, herkesin kendine ait bir odası vardı. Nefret kusan gardiyanların yerine eğitimci gardiyanlar vardı. Buranın en güzel yönlerinden bir tanesi de kütüphanesinin olmasıydı. Zengin bir milyoner bağışlamıştı kütüphaneyi ve mahkumlar istediği gibi kitap okuyabiliyorlardı.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra kardeşi Reginald tekrar geldi ve Malcolm'un kafasında ilk kez yer bulan ciddi düşünceler bırakarak gitmişti. "Düşünebiliyor musun kim olduğunu bile bilmiyorsun" demişti Reginald. "Bitip tükenmek bilmez hazineleri olan, kralları medeniyetleri olan bir ırktan geldiğin halde bunu bilmiyorsun ne yazık ki. Şeytan beyazlar senden bunu gizliyorlar. Asıl soyadının ne olduğunu bile bilmiyorsun, bir zamanlar kendi ana dilin olan dilini duysan bir kelimesini bile anlamazsın. Beyaz şeytan aslınla ilgili bütün bilgileri çekip almış elinden. Seni katlederek, sana tecavüz ederek, seni atalarının tohumundan, anayurdunun bağrından koparıp getirdikleri günden bu yana sen bu beyaz şeytanın bitmek bilmeyen şeytanlıklarının kurbanı durumundasın."Amerikalı beyazlar; Zenci dedikleri bu insanlara kendi anavatanları olan Afrika'yı maymunlar gibi daldan dala atlayan vahşi siyahların, putperestlerin bulunduğu yer diye tanıttılar. Zencileri kendi öz vatanlarına ve ırklarına düşman ettiler, kendi dinlerini aşıladılar. Bu din Zenciye siyah olan her şeyin lanetli olduğunu, siyah olan her şeyden, hatta kendi kişiliğinden nefret ettiriyordu. Hıristiyan din adamları bu zencilere bir yanağına vurulduğunda diğer yanağını da çevirmeyi, acı çekerken gülmeyi, acıları sineye çekmeyi, boyun bükmeyi, alçak gönüllü olmayı öğretmişti. Onlara dualar edip ilahi okumayı, beyaz şeytanların elinin artığı şeylerle idare etmeyi, gerçek nimetleri öbür dünyadan beklemeyi, öbür dünya için yalvarıp, ama bu dünya nimetleri için fazla bir şey istememeyi öğretmişti! Köleci efendi bu dünyada kendi cennetinin tadını çıkarırken, Zenciye öbür dünya nimetine razı olmayı öğretmişti.
Malcolm, Norlfolk hapishanesinde öğrendi her şeyi.. Burada günde sadece beş saat uyur ve saatlerce kitap okurdu. Gece "ışıklar kapansın" sesi onun kabusu olurdu, ancak dışarıdan sızan ışıkla kitap okuyabilirdi. Böyle kitap okuya okuya gözlerinin görme gücü iyice azalmış ve astigmat olmuştu. Ayrıca hapishanelerde mahkumlar arasında bir çok münazaralar yapılıyordu, Malcolm bunlara katılıyordu. Bu münazaralar onu ileride Vekil olduğunda yapacağı konuşmalara hazırlıyordu.