Biliyor musun Senden ayrılalı sakal bıraktım Zamanının akışına koyuverdim kendimi Gömleklerim kolalı değil artık Pantolonum ütülü değil Ayakkabım boyalı değil Öylesine değiştim ki Görsen tanıyamazsın Sabahları gün doğarken kalkıyorum İlk işim bir sigara yakmak oluyor Ve bir süre denizin hışırtısını dinliyorum Sonra, apansız sen geliyorsun aklıma Gözlerin, dudakların, ellerin geliyor Şimdi nerdesin kimbilir Yatağında uyuyor olmalısın Artık beni görme rüyalarında Korkarsın. Mevsim sonbahar malum ya Serde de kör olası şairlik var Boyuna hüzünlü şeyler düşünüyorum Ağaçların yaprakları dökülmeğe başladı Keskin poyrazlar esiyor kuzeyden Kuşlar durmadan göç ediyor Ara sıra düşenler oluyor yorgun ya da yaralı Tutup okşuyorum tüylerini, gagalarından öpüyorum Ve diyorum ki Sana kavuşmak için bir göçmen kuş olmalı İşte böyle Günler, haftalar geçip gidiveriyor Saçım, sakalım birbirine karıştı Yine de her geçen gün Kendime biraz daha alışıyorum Ve biliyor musun Unutamayacağımı bile bile Seni unutmaya çalışıyorum...
Yarayla alay eder, yaralanmamış olan. Bak nasıl da sararıp soluvermiş Tanrıça kederden Sen ondan çok daha güzelsin diye. Kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan, Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi, Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan: Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye. Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde; Utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı, Gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı. Öyle parlak bir Işık çağlayanı olurdu ki gözleri gökte, Gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı. Bak, nasıl da dayamış yanağını eline! Ah, eline giydiği eldiven olaydım da Dokunaydım yanağına.
sana geldim, kapın kırıktı. duvarların birbirine çok yakındı. sana geldim, dört köşeli bir parantezin içinde kayıptım. kartlarımı açtım, gözünün içine baktım, bir şeyler söyledin, yalandı. ne söylersen söyle sana güveneceğim ortadaydı. gitmekten bahsettin, gitmekten bahsettin, gitmekten bahsettin, aklım almadı. duran bu kadar yalanın içinde bu kadar gerçek gidebilen tek şey sen olabilirdin, aklım durur mu, başımda kalmadı. senin için kıyafetler bakmıştım, yemekler bakmıştım, denizler bakmıştım, yollar bakmıştım, fallar bakmıştım, senin gözlerinle aynalara bakmıştım. sen benim babaannemin başörtüsüne yapışık sakızdın. sen benim alışveriş yapmadığım halde selam verdiğim bakkal amcaydın, sen çaldığım ilk yüzüktün, kırdığım ilk bardaktın, takımı bozduğum için annemden yediğim ilk dayaktın, sen doksan birinci dakikada yediğim goldün, kendimden gizli gizli içtiğim biraydın, sigaraları yarım attığım sokaktın, korktuğum kırmızı arabaydın, takip ettiğine inandığım sestin, bir cenaze evindeki kalabalık, mezardaki yalnızlıktın. sana geldim, kalbim kırıktı.
Sen kum nedir bilmezsin. Deniz Görmedin ki. Yum gözlerini, zamanı düşün,deniz bir gözünde kum bir gözündedir.
Sen taş nedir bilmezsin Dağa çıkmadın ki Yürü ufuklara doğru, dağ bir ayağında Taş bir ayağındadır. Sen kül nedir bilmezsin. Ateş yakmadın ki, uzat ellerini gökyüzüne, ateş bir elinde kül bir elindedir. Sen kan nedir bilmezsin Ölmedin, öldürmedin ki, yat toprağa boylu boyunca ölüm bir yanında
Kan bir yanındadır. Sen aşk nedir bilmezsin. Beni sevmedin ki. Ağla, ağlayabildiğin kadar Bütün güzellikler sende Aşk bendedir.
Bu da burda biter.
Sevgilerimle tuna.
YOU ARE READING
Sensizlik bana acı
Short Storysensizlik bana hiç olmadığı kadar acı verdi sevdiğim.