Hangi çiçeğe değer verdiysem sarardı soldu ellerimde. Ellerime değen her bir köşesi önce ısındı çiçeğin ardından buz gibi oldu rüzgarla sonrasında tamamen göçtü bu diyardan.
Her bir zerresi küstü yaşama. Öylesine hüzünlüydü ki gidişi çiçeğin arkasında öylece kalakalmış hissettim.
Ne ben kal diyebildim ne de çiçek veda edebilecek zamanı bulabildi kendinde. Daima bir yanım eksik kalakaldım öylece.
Sevdiğime, biriciğime elveda diyemeden kaybettim. Sevginin tanımıydı benim çiçeğim, öyle güzeldi ki renkleri soluksuz izlerdim günlerce onu.
Öyle güzel bir koku yayardı ki ona yaklaşan herkese etrafında dört dönerdim kokusundan kopmamak için. Her daim yanımda isterdim onu. İsterdim ama bulamazdım.
Nedensiz kaybolurdu ortadan, bir gün çıkıp geldiğinde özlemle sarılırdım ona, her bir noktasına ayrı özenle sarılır severdim.
Ona öyle bağımlı hissederdim ki kendimi, bir an yanımda olmayacak olsa oksijen denen çiçeğimin yanında hiçbir anlamı olmayan gaz tamamen ortadan kaybolmuş gibi gelirdi.
Onsuz kendimi sonunu göremediğim bir tünelin başında hissederdim. Dipsiz bir kuyuda, en koyu karanlıkta belki de delirecek kadar beyaz olan bir odada.
Onsuzluğun beni bu denli vurması acı ancak ben onsuz mutluluğu zaten bulamazken, onsuzluğun beni ne denli yıktığına üzülemem.
Onunla olduğum her saniyem böylesine anlamlı, böylesine görkemliyse ben onun varlığından ömrümce uzak kalmak istemem.
Şimdi güzel çiçeğim ellerimin arasındayken, her zerresi yavaş yavaş ölümle tanışırken ben sadece onu izlemekle yetinebiliyorum. Güzel çiçeğimin her bir parçasından zehir akarken ben onun acısına ortak olamadığım için kendime zarar vermek istiyorum.
Ömrümce bir daha ona dokunamayacağım, bir daha ona sahip olamayacağım için içten içe ölürken onun acısını izlediğim için kahrolmaktayım.
O bu dünyayayla vedalaşırken ben onunla vedalaşıyorum. O benim varlığıma veda bile etmezken ben onun arkasından saatlerce ağlıyorum.
Onun için değersiz olan ben bütün insani bencilliğimden sıyrılıp onun varlığının yitip gidişine tanık olurken kahrolmaktayım.
İnsan olmak böylesine yıkıcıyken ben birde çiçeğimi kaybederken insanlığıma nefret duyuyorum. Ona olan sevgimden onu ölüme sürüklediğim için.
O güzel ovada yaşarken onu koparıp kendime yakın kıldığım için nefret ediyorum insanlığımdan. Onu benimle olması için zorladığımdan beri kin tutuyorum kendime.
Güzel çiçeğimi ilk gördüğüm andan beri, ona tutulduğum dakikadan beri mantığımı kaybettiğimden deliriyorum belkide.
Bunca manasızlığa, haksızlığa, nefrete, zülme bir merhem olduğundan sevdiğim çiçeğime zehir verdiğimden nefret ediyorum kendimden.
Suyuna katılan zehir onu da beni de öldürürken bakıyorum son kez güzeller güzelime. Son kez tutkuyla, aşkla bakıyorum, son kez içime işliyor güzelliği.
Zehri ben içmesemde ölüyorum kahrımdan. Dünyanın bütün kötülüğü yine üstüme yağarken deliriyorum onsuz geçen her an.
Çiçeğim olmadan sessizce ölüyorum bir köşede, ne onun haberi var ne benim.
İkimizden de ses çıkmıyor, onu ölüm vuruyor beni onsuzluk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A FLOWER
Non-FictionHangi çiçeğe değer verdiysem sarardı soldu ellerimde. Ellerime değen her bir köşesi önce ısındı çiçeğin ardından buz gibi oldu rüzgarla sonrasında tamamen göçtü bu diyardan... 'Varsayımsal bir gerçeklik'