Yağıyordu yağmur. Zaman dolmuştu işte. Biz bu kadardık. Dünya, hayat, ölüm... Bu kadardı insanoğlu. Bir karış toprağa sığdırıyorlarda yaşadığımız bilmem kaç seneyi.
Minho üstüme atarken kendi şalını tam da bunu düşünüyordum işte. Sahi şu hayat bana babamı kaç yıl tanıma fırsatı vermişti? Beş? On? Belki daha bile azdı.
Yirmi yaşımdaydım daha. Babamsa kırk iki. Ve Minho da on dokuz. Sahi on dokuz yaşındaydı sevgilim. Benim küçük ve saf sevgilim.
Ah Minho'm ah. Bilmiyordu ki akamayan gözyaşlarımı. Bilmiyordu şu an hislerimi. Babamı veriyordum toprağa. Oysa dün içmiştik biramızı. Ben bir bira açmıştım. Babam bırakmazdı viskisini. Annem hafif bir şey içer ve yatardı.
Her korkum başıma geliyordu artık. Hala korkularım vardı ama yaşamak farklıydı işte. Benzemiyordu ya ölseydi ne yapardım düşüncesine. İlk kez bir baba kaybetmiyordum. Ama ilk kez bir aile kaybediyordum.
"Jisung?"
Başımı kaldırıp baktım ona. Elimi koydum yanağına. Biraz tohum vardı elinde sevgilimin. Minho bana tohum getirmişti. Gül tohumları.
Babama veremediğim gülleri onun toprağına ekecektim şimdi. Aldığım tohumlardan sonra parmak ucuma yükselip alnını öptüm sevgilimin. Derince çektim kokusunu içime. Ne de güzeldi benim leylak kokulum.
Çınarımı kaybetmiştim ama o çınar bana gül ağacı olarak dönecekti şimdi. Usulca eşeledim toprağı. Toprak hiç de toprak gibi kokmuyordu. Babam gibi kokuyordu artık.
"Baba. Sana gül getirdim baba. Utanıp kaçtığım, seninle olamadığım her bir babalar günü için bir gül ekeceğim. Baba güller susuz ben sensiz yapamam."
Anneme baktım. Zavallım, güçlü kadınım, annem benim. Sonra tekrar Minho'ya baktım. Yanıma çağırdım onu. Eline biraz tohum verdim.
"Baba ben güçlü durmalıyım. Sensiz de yapmam gerek. Ama güllerimi kurutma baba. İyi bak güllerime. Baba hiç söyleyemedim sana. Ama seni seviyorum."
Sınırdaydım. Tohumlarımı ekerken gözyaşlarımı da akıttım toprağa.
"Can suyunu ben verdim galiba baba."
Herkes giderken Minho kalmıştı benimle. Hala bırakamamıştım babamı. Nasıl bırakabilirdim ki? Ben daha yeni bulmuştum babamı.
"Jisung hadi güzelim. Hadi evimize gidelim."
"Ben evimdeyim Minho."
Sadece yağmur değil gözyaşlarım da sicim gibiydi. Durmuyordu. Akmayı kesmiyordu. Bu şoktaki halimdi. Ağlayamamıştım bile.
Elini tutup kalktım. Sıkıca tutuyordum. Hiç gitme der gibi tuttum elini. Hiç gitme Minho. Bıraksam da gitme.
"Baba gidiyorum ben. Çiçeklerimi güzel sula. Buralar sana emanet tamam mı?"
Minho bana bakarken gülümsedim yalnızca. Konuşamazdım şu an. O kadar açık değildi algılarım. Kaybettiğimi algılarım kabul etmiyordu. İdrak edemiyordum.
*******
Babam çok sigara içerdi ve ben nefret ederdim. Son kez çekip fırlattım sigarayı. Denize düştükten sonra dalgaları izledim bir süre. Durulmuyordu deniz. Ne duygularım, ne gözyaşlarım, ne de deniz durulmuyordu.
"İki yıl, bir yıl."
"Ne?"
"Büyükannemin ölümünden iki, babamın ölümünden bir yıl geçti."
Sıkıca sarıldı bana. Öyle bir sarılmıştı ki kasım ayında terlemiştim.
"Ben buradayım Jisung. Ben onlar değilim ama ben hep buradayım."