༄༄༄
Yağmur damlaları şiddetle siyah Mercedes'in filmli camına çarpıp, sert bir ses bırakıp yumuşak ve nazikçe camdan aşağıya süzülüyordu. Jungkook dövmeli eliyle direksiyonu hiç dokunmuyormuş gibi hafifçe tutarken, yoğun yağmurun kaldırımlarda yankılandığı sokakları hızla arkamızda bırakıyordu. Bazen dikiz aynasından arka koltuğunda sızmış iki bedeni kontrol ediyor, bazense bir saniyeliğine gözlerini hemen yanında oturan bana uğratıyordu. Sıcak klimadan yayılan buhar vücudumu mayıştırmaya başlarken biraz olsun ısınabildiğim için titreyen ellerimin artık normale döndüğünü fark ediyordum. Jungkook'un ceketi dizlerimin üzerindeydi, tıpkı arabası gibi yoğun ve mistik bir kokunun kaynağı halindeydi.
Hayat gerçekten garipti. Bana bir ay öncesine kadar gelip, tanıdığım ve herkes gibi uzak durmaya çalıştığım en serseri insanlarla aynı ortamda -hatta bir tanesi için bir diğerinin arabasında bulunacağımı söyleseydiniz, aklınızı kaçırmış olabileceğinizden şüphelenirdim. Şimdi tam olarak öyleydim. Saat gecenin en tehlikeli saatlerindeydi ve Jeon Jungkook'un arabasındaydım. Daha da trajikomik olan, Roseanne ve Taehyung'un arka koltukta sızmış olmasıydı. İşler garipleşiyordu ve midemde garip bir düğüm hissediyordum. Bulunduğum ortamdan ve durumdan hiç memnun değildim. Bir an önce uzaklaşmak ve güvende olduğumu bildiğim sıcacık yatağıma uzanmak istiyordum.
Jungkook gerginliğimi hissetmişti ve tek bir kelime etmemişti. Sadece yağmur damlalarının cama vururken çıkarttığı ses ile uzun bir yolculuğa çıkmış gibiydik. Sonunda lüks bir siteye geldik ve Jungkook arabayı park ettikten sonra motoru durdurdu, derin bir nefesi dudaklarından üfleyerek arka koltukta uyuyan ikiliye baktı.
"Siktiğimin kaderinin benimle taşak geçme şekline de bir bakın. Cidden kafam güzel diye gördüğüm halüsinasyonlardan falan da değil, çünkü bizzat şu ikiliyi oraya ben koydum. Hayır, amına koyayım, Taehyung piçinin arkasını toplamaya alışkınım ama bu baş belasının benimle zoru ne?"
"Burada olmaktan ben de hoşnut değilim." diye homurdanarak Jungkook'a doğru döndüm. Aptal isyanı sinirlerimi bozuyordu, durumun zaten ne kadar kötü olduğunun farkındaydım.
"Ah, bir de sen vardın tabii." diyerek alaylı bir sırıtışla ağır ağır bana çevirdi yüzünü. Kısık gözleri meydan okumaya hazır gibiydi. Birbirimizden haz etmediğimiz ortadaydı. "Yardım edeceğini umarken karşılaştığım tek şey, korkudan tir tir titreyip olabildiğince uzağa kaçmak, bir katilmişim gibi hissetmemi sağlamak. Sanki daha önce adam kestik amına koyayım."
"Senden korkmuyorum." Diye homurdandım. Pekâlâ, koltuğun Jungkook'tan en uzak köşesine oturup pencereye yapışan ben değilmişim gibi konuşuyordum. Jungkook aniden elini kaldırdığında irkilerek geri çekildim. Kaşlarını alayla havaya kaldırarak, gördün mü? dercesine yüzüme bakarken emniyet kemerini çözdü. "Elimde değil." diyerek sesimi yükselttim, kendimden beklemediğim bir anda. "Yaptığınız işler ortada, hepiniz serserinin tekisiniz. Sadece beni değil, herkesi korkutuyorsunuz. Sürekli kafanız güzel, ne yapacağınız belli bile değil. Arkada yatan arkadaşın bunun canlı kanıtı. Eminim sadece alkol ile bu hâle gelmemiştir! Taehyung'la görüldüğüm andan itibaren psikolojik zorbalık görmeye başladım. İnsanlar onlara arkamı döndüğüm anda bana Taehyung'un sürtüğü diyor. Yaptığım tek şey ona at sürmeyi öğretmek. Üstelik.. üstelik bunu kendi isteğimle bile yapmıyorum, hepsi aptal bir tehdit yüzünden!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
no country for young lovers ❧ taennie
FanfictionBilirken içini, kaldım hep dışında. [Kim Taehyung ✗ Jennie Ruby Jane] 2022 © astercea