üzemedi hiçbir şey beni senin sırtın gibi.

186 16 10
                                    

selamm bolum aralarinda hic konusmadim bu yuzden simdi iki cift laf edip kacicam. lutfen ama lutffeenn satir arasi yorum birakmayi ve oy vermeyi unutmayin

iyi okumalar!!



'



benim hikayem doğduğum an başlamıyordu; hikayenin başında onunla tanışıyordum. hayatım oradan başlıyordu benim: ondan önce ne yaptım, ne yaşadım, kimlerleydim hiç bilmem. aldığım ilk nefesi onu gördüğüm an aldım sanki. lisenin üçüncü yılında, henüz on yediyken kalbime giriverdi. pek sessiz, utangaç bir çocuktu o zamanlar. her şeye kıkır kıkır güler, parmaklarıyla gülüşünü gizlemeye çalışırdı. ben de hep parmaklarını çeker, gülüşünden öpüverirdim. dünyanın, dünyamın en güzeliydi. zamanla yavaş yavaş açılmış, yeni arkadaşlar edinmiş ve sosyalleşmişti. eskisi gibi insanlarla konuşurken sıkıntı çekmiyor, ortaya bir espri koyup herkesi güldürmeyi başarıyordu. "taehyung beni kabuğumdan çıkardı." derdi.

dünyanın en büyük aşıkları olduğumuza inanırdık: bizden iyisi yok, bizim gibisi yok, derdik hep. çevremizin bile imrenerek baktığı bir ilişkimiz vardı. dillere destan derler ya, işte tam olarak öyle. jeon jeongguk ve kim taehyung'un aşkı, evrenin en büyüğüydü.

aylar, yıllar geçti. liseyi ve üniversiteyi bitirdik. hep hayal ettiğimiz gibi aynı evde yaşamaya başladık. ufak tefek kavgalarımız olsa da hiç birbirimizin uzun süreli kalbini kırmadık. özür dilemesini bilirdik ikimiz de. gözlerim doluverirdi tartışırken, koynuna çeker, özür dilerdi saçlarıma bir sürü öpücük bırakarak. hiç ona küs kalamazdım, o da bana kızamazdı zaten. kıyamazdı. minicik bebeğim, der kucağına çekerdi. sabahlara kadar şarkılar mırıldanır, uyuturdu beni. sabah uyandığımda beni izlerken bulurdum onu. kirpiklerimi öper, boynuma gömerdi burnunu. ufak tefek öpücükler eşliğinde kahvaltı hazırlar, aklımıza gelen her konudan konuşurduk. akşamları ufak balkonumuzda şarap içer, arada öpüşür, arada gülüşerek konuşurduk. günün sonu yatağımızda bedenlerimizi ve ruhlarımızı seviştirmemizle biterdi.

evrenin en güzel aşıklarıydık yani.

son bir aydır hariç.

ne oldu bilmiyorum, sahiden bilmiyorum, jeongguk'u benden bu kadar uzaklaştıran şey ne bilmiyorum. ufak bir tartışmamız olmuştu ama bir aydır yüzüme bakmayacağı kadar büyük bir şey de değildi. özür dilemediğim için miydi bilmiyordum ama özür dileyeceğim bir şey de değildi ki. benim suçum bile yoktu o tartışmada. neden böyle yapıyor asla anlamıyordum.

şimdi gözlerimin önünde, hemen yanımda uyuyordu. gözleri şişikti biraz, dudakları kurumuştu, göz altları kızarıktı, kaşları da çatıktı üstelik. elleri ise öylece yatağın üzerinde duruyordu. bana sarılmıyordu bile, asla dokunmuyor, öpmüyor, sabahlara kadar şarkılar söylemiyordu. güne onun tarafından öpücüklere boğularak uyanmıyordum.

ancak bu durum yüzünden gerçekten boğuluyordum ve fark etmiyordu.

sağ elimin parmakları çatık kaşlarında gezinip düzleşmesini sağlarken dudaklarımı kaşının hemen üstüne bastırdım. onu ancak uyurken öpebiliyor olmak çok acıtıyordu canımı, ne için ayıkken yüzüme bakmazdı ki?

dudaklarım büzülürken parmaklarım bu sefer kurumuş dudaklarında gezindi. çenesinde çıkmış ufak tefek sakallara dokunup elimi saçlarına çıkardım. dudaklarım yanaklarına, dudaklarına, saçlarına, burnuna, göz kapaklarına, sıra sıra yüzündeki her bir noktaya konarken en sonunda durup kafamı onun yastığına koydum ve tek kolumla sarıldım. dolu gözlerim hala üzerinde dolaşıyordu.

aradan on dakika kadar sonra mırıldanarak gözlerini ovuşturmuş ve tam anlamıyla uyanmıştı. aralı gözleri öylece tavana bakarken üzerindeki kolumu yavaşça çektim, ters bir tepki vermesinden korkmuştum çünkü. adını yavaşça mırıldandığımda ise battaniyeyi üstünden atarak ayaklarını yere indirdi ve oturdu öylece. sırtı dönüktü bana, burnum sızlamaya başlarken doğruldum ben de. sırtına dokunmak için kalkan elim, parmaklarını çarşafa geçirdiğini gördüğümde havada kaldı. birkaç saniye sonra ise geri indirdim. "jeongguk..." diye, yeniden, pes etmeyerek adını mırıldandığımda yavaşça kafasını döndürdü bana doğru. oturduğum yere baktı önce, sonra gözleri arkama doğru odaklandığında oraya döndüm ben de. duvarda gördüğüm çerçevedeki ikimizin fotoğrafıyla gözlerim daha da çok dolarken hıçkırmamak için dudaklarımı ısırdım. ağlamak üzereydim ve jeongguk koynuna çekip saçlarımı öpmüyor, özür dilemiyordu. yalnızca bana sırtını dönüyor ve öylece duruyordu işte.

hiçbir şey üzememişti beni sırtı gibi.

aradan birkaç saniye daha geçtikten sonra ayaklanıp odamızdaki banyoya gitti. dolu dolu olan gözlerimle öylece kapattığı kapıya bakakaldım. boğazımdaki yumru geçmek bilmiyordu.

80✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin